ALEVİ-BEKTAŞİ ALAYI ERZURUM SAVUNMASINDA
OCAKLARALEVİ-BEKTAŞİ ALAYI ERZURUM SAVUNMASINDA
ZEYNEL COŞAR yazdı...
İç Anadolu’da Tokat, Çorum ve Kırşehir, Nevşehir, Ankara yöresinde toplanan gönüllü askerler Hacı Bektaş Piri Cemaleddin Celebi önderliğinde yola çıkarak 1915 Aralık ayında Erzincan’a gelir.1915 yılı sonuna gelinceye kadar Kafkas Cephesi’nde neler olduğunu kısaca değinerek 1916 Şubat ayına gelelim. Bazı kaynaklar özellikle o sırada 3.Ordu’da subay olarak görev yapan Binbaşı Nuri Dersimi Talat Paşa ve Enver Paşa 1915 yılı içinde Elazığ’a geldiklerinde o dönem Elazığ Valisi olan, Kemah ileri gelenlerinden ve bölgeyi iyi tanıyan Sabit Sağıroğlu, bu durumun çözülmesi için Alevilerin bağlı olduğu Hacı Bektaş’ta ki Pir postunda oturan Cemalettin Çelebi Efendi’nin Erzincan’a gelerek Koçgiri ve Dersim ileri gelenleriyle görüşürse bu insanların Pirlerinin sözünü dinleyerek savaşa katılabileceklerini söyler. Prof. Hülya Küçük ise bu konuda farklı bilgiler verir. “…Diğer bir görgü tanığı Nuri Dersimi,Talat ve Enver Paşaların Çelebi’yi bu alayı kurmakla görevlendirmek için Hacıbektaş’a geldiklerini söylerken, diğer bir görgü tanığı Erzincan Mücahidin-i Bektaşiyye Taburu kumandanı Sıtkı Baba, bu alayı kurma teklifinin Sultan Reşat(V.Mehmed) veya Talat ve Enver Paşalardan gelmediğini,Çelebi’nin kendi inisiyatifi ile olduğunu söylemektedir. Şapolyo ise Talat ve Enver Paşaların Hacıbektaş ziyaretini zikrederken, bu ziyaretin sebebini vermez…Alevileri savaşa hazırlayacak tek merci de Çelebiler idi. Mesela Büyükeşik(Çorum) ve çevresindeki yaklaşık 27 köydeki Alevilerin bağlı olduğu bir Alevi dedesi olan Ali Aygün’e göre amcaları dahil çok sayıda Alevi bu savaşa katılmış,ama hiç biri geri dönmemişti””(Doç. Hülya Küçük- Kurtuluş Savaşında Bektaşiler.say. 193 ) Öyle yada böyle rivayetler farklı olsa da Alevilerin önderi, Hacı Bektaş Veli bilgisini ve ahlakını 20. yüzyılda temsil eden Cemalettin Çelebi, vatan savunması gibi kutsal bir görev için hiç beklemeden Orta Anadolu’da illeri ile Tokat, Çorum, Amasya ve Sivas bölgesindeki Alevilere haber salarak, askerliğe elverişli olan herkesin toplanmalarını ve vatan için savaşa katılmalarını ister. Cemalettin Çelebi, ünlü halk ozanımız Sıtkı Baba’nın yüzbaşı rütbesiyle katıldığı yaklaşık 7500 kişilik bir askeri kuvvetle Hacıbektaş’tan çıkarak 1915 Aralık ayında Erzincan’a gelir. Alevi-Bektaşi Alayı İçinde Türkmen Alevi Kadın Askerleri de Vardı Bir çok yakın tarih araştırması yapanlar ve Genelkurmay Belgeleri “Bektaşi Alayı” ve 1916 Şubat ayında cepheye ulaşan birliğin Erzurum savunması sırasında savaşta hangi cephelerde savaştıkları hakkında ayrıntılı bilgiler verir. Bu konuda ciddi çalışmalar yapan Pof. Hülya Küçük “Kurtuluş Savaşı’nda Bektaşiler” adlı kitabında Cemalettin Çelebi’nin ölümünden sonra yerine geçen Veliyeddin Çelebi’nin 1922 yılında Ankara’ya gelerek Mecliste Mustafa Kemal Gurubunu desteklediğini açıklamak için yayınladığı beyannamesinde Mücahidin Bektaşi Alaylarından da bahseder. “….Hacı Bektaş Tekkesi’nin son resmi şeyhi Veliyeddin Çelebi’ye (1867-1940) göre, 1915’te bir alay kurulmuştu.Bu alaydaki asker sayısı 7000’i aşkındı ve Doğu cephesine gönderilmişti. (Veliyeddin Çelebi’nin) Beyannamesinden konumuzla ilgili kısmını alırsak “Tarikat-ı Aleviye’e, Veliyeddin Efendi Hazretlerinin Beyannamesi- Hakimiyeti Milliye -5 Mayıs 1338- 1922…. “Biraderim merhum Çelebi Cemaleddin Efendi’nin (1331-M.1915) senesinde yedi bin mütecaviz(aşkın) efradından(kişiden) mütekkep(oluşan) “Mücahidin Bektaşiye” namı altında teşkil etmiş olduğu bir alaya ile Harb-ı Umumiyeye(Birinci Dünya Savaşı’na) iştirak(katılma) ve vazife-i mukaddese-i vataniyesini ifa eylediği malumdur (kutsal vatan savunması için gittiği bilinmektedir).Mutareke va-esefa ki meşum Sevr muhadesi ( ne yazık ki, Mondros Mütarekesi ve sonrasında o esef verici uğursuz,kötü Sevr anlaşması) neticesi olarak Payitahtımız, sevgili eczay-ı vatan ki her kabzay-ı haki( O değerli vatan toprağının her karışı) ecdadımızın kanıyla yoğrulmuş, hatta tasarrufumuzda altı yüz küsur senelik tarihi bir saltanat şahidi bulunmuştur. O muhteşem saltanatı, müstemleke efrad ve ahalisinden Yunan Palikaryalarının ayakları altına aldılar” (Hülya Küçük,48 nolu dip notta şöyle yazar”…( Ayrıca Hülya Küçük bu kitabın yazılması sırasında Hacıbektaş ilçesine giderek İzzeddin Ulusoy’la görüşmesinde çok ilginç bir bilgiyi de okuyucuya sunar “Hacıbektaş’ta Kendisiyle yaptığım 23 Nisan 1997 tarihli mülakattan İzzeddin Ulusoy, bu alayın Kafkas Cephesine gidişi sırasında doğudan birçok Alevinin, erkek kılığına girmiş kadınlar dahil bu alaya katıldığını söyledi …”(Prof. Hülya Küçük, Kurtuluş Savaşı’nda Bektaşiler, say 10 İzzeddin Ulusoy’un Baba ve Dedesinden aktarılan Kadın Kahramanlarla ilgili bu bilgi çok önemlidir. Kadın savaşçılığı Oğuz -Türkmen tarihinin çok değerli bir geleneğidir. Tarih boyunca Türkmen kadınları erkekleriyle beraber savaşa meydanlarında çarpışmışlardır. Erzurum Saltuklu Padişahı Mama Hatun’da böyledir. Dede Korkut Destanında kadın kahramanlarından Selcen Hatun ile Banu Çiçek böyledir.1514 Çaldıran savaşında Taçlı Hanım’ın komutasındaki kadınlar savaşa katıldılar. Kaynaklar Yavuz Sultan Selim’e ölen askerler içinde kadınların da olduğu söylenince araştırma yaptırarak savaş meydanında ölen kadın askerleri toplatıp ayrıca defin ettirdiğini yazarlar. Yine Ustacalı Karahan ve Bıyıklı Mehmed Paşa arasında yapılan 1516 Dede Kargın savaşında Şah İsmail’in kız kardeşi Tercan- Sarıkayalı Ustacalı Karahan Bey’in eşinin komuta ettiği kadın birliği vardır.1877 yılında Rus işgalcilerine karşı Erzurum savunmasında Nene Hatun’la, Kurtuluş Savaşında erkek elbisesi giyerek düşmana karşı savaşan nice Kara Fatmalar vardır. Manisa –Gördes ilçesinde Ulus dağında ağır kış koşullarında, İbrahim Ethem Akıncı komutasında ki Çeteler içinde yer alarak Yunan Ordusuna karşı gerilla verirken şehit olan Gördesli Makbule’ler, İnebolu’da Sakarya cephelerine silah ve mühimmat taşıyan kağnıların güvenliğini sağlayan birliklere komutanlık eden Kastamonulu Halime Çavuş gibi, daha bir çok adı duyulmayan nice kadınımız vatan savaşında erkek elbisesi giyerek düşmana karşı savaşmışlardır.İşte Nazım Hikmet, Kuvayi Milliye Destanı’nda o cepheye silah taşıyan kahraman kadınlarımızı çok güzel anlatmıştır. “…Kadınlar, /bizim kadınlarımız /şimdi ayın altında /kağnıların ve hartuçların peşinde /harman yerine kehribar başlı sap çeker gibi/ aynı yürek ferahlığı, /aynı yorgun alışkanlık içindeydiler. /Ve onbeşlik şaraplenin çeliğinde /ince boyunlu çocuklar uyuyordu. /Ve ayın altında kağnılar yürüyordu, Akşehir üzerinden Afyon’a doğru.” İşte erkeği siperlerde savaşırken ayın altında kağnıların ve hartuçların başında Afyon cephesine mermi çeken kahraman kadınlarımızın kardeşleri ve ablaları 1916 yılı kara kışında Erzurum cephelerine koşarak düşmana karşı savaşmışlardır. Bu bin yıllık Türkmen kadınının destanıdır.İlginizi Çekebilir