© Alevi Ocağı

ALEVİLERİN HZ. ALİ’SİNİN VE HORASAN’IN DÜŞMANLARI -2

ALEVİLERİN HZ. ALİ’SİNİN VE HORASAN’IN DÜŞMANLARI -2

ALEVİLERİN HZ. ALİ’SİNİN VE HORASAN’IN DÜŞMANLARI -2 Biri İsmail Beşikçi, Diğeri Faik Bulut ZEYNEL COŞAR yazdı… İsmail Beşikçi döne döne, Alevi kitlelerini aldatmak, özellikle tamamı yalan ve içi boş uyduruk söylemlerle Alevi gençlerini avlamak, bölücülüğe destek yaratmak için elinden gelen her şeyi yapmaktadır. Diyor ki “Alevilik kavramı, Hz. Ali ve On İki İmam bilinci ve inancı Alevilerce bilinen bir şey değildi. Bu işi Şah İsmail Alevilerin başına bela etmiştir.” Beşikçi daha da ileri giderek akla mantığa sığmaz bir iddiayı daha ortaya atıyor. “… Osmanlıda Alevilik kavramının kullanılmasının en fazla 140 yıllık bir tarihi vardır. Osmanlı döneminde İkinci Abdulhamid’den önce Alevi kavramının kullanıldığı görülmemektedir.” İşte bu kadar akıl ve mantıktan uzak işlere girişiyor. Yüzyıllar boyunca yüzlerce Alevi ozanının yazdığı nefesleri, velayetnameleri, tarihin gerçekleri orta yerde duruyorken, yalanlara sarılarak büyük çarpıtmalara girişiyor. Alevilik üzerine yazdıkları bir kitaptan dolayı Beşikçi tarafından eleştirilen Yalçın Çakmak ve İmran Gürtaş, Gazete Duvar’da 14.02.2019 tarihinde bu şahsa cevap yazdılar. Her iki yazar Beşikçi’nin birçok akla ziyan iddialarına Pir Sultan Abdal ve diğer Alevi önderlerinden “Biz Aleviyiz” diye bağıran nefeslerinden örnekleri vererek somut verilerle önüne koyuyorlar. Ama onun anlamak ve özür dilemek diye bir derdi yoktur. Bölücülüğe hizmet eden özel bir görevli olduğu için, hakikat değil, uydurmalar işine geliyor. Ayrıca Yalçın Çakmak ve İmran Göktaş II. Mahmut zamanında 1826 Bektaşi tarikatlarının yasaklanıp yapılacak katliamlar için hazırlanan hükümdar fermanında geçen cümlede “Aleviler” adını örnek olarak göstermişler. Ferman şöyle diyor. “Bu kezalik bu güruh-ı Alevi ve Rafiz”( BOA.C.ADL.29/1734) demek ki Alevi kavramı, II. Abdulhamid’den önce de Kızılbaşlarca kullanılıyordu.” demişlerdir. (Gazete Duvar) Hâlbuki İ. Beşikçi’nin “Alevilik kavramı 140 yıl önce yoktu” uydurmasına, Alevi ozanlarımız ve önderlerimiz 700 yıl önce yazdıkları nefeslerinde cevabını vermişlerdir. Bu bölücülüğün akıl hocası, ayrıca Hz. Ali ve On İki İmam için “Hey Aleviler, sizin Ali ile Hüseyin’le ne işiniz olabilir ki” demektedir. İşte o akla mantığa sığmaz iddiaları: “… Hıristiyanlık nasıl ki Müslümanlık değilse Alevilik de Müslümanlık değildir. Aleviliğin bir mezhep olmadığı, ayrı bir inanç, ayrı bir din olduğunu belirtmeye çalışıyorum… Alevilik İslamiyet’ten önce Mezopotamya’da yaşayan bir inançtır. Zerdüşt kökenli bir inançtır. Alevilik sanıldığının tersine Orta Asya kökenli bir inanç değildir... Alevilik İslam dışıdır. Alevilik Reye Heqiye inancıdır… Sanki Alevi cemaatinin bir üyesiymiş gibi Halife Ali’ye, Hüseyin’e, On İki İmama bağlanmak şaşırtıcıdır… Alevilik İslam dışıdır. Alevilik Reye Heqiye inancıdır”  Bu saçmalıklara pirlerimiz ve önderlerimiz 700 yıl önce cevap vermişler. Büyük Alevi Piri Abdal Musa, Horasan’dan gelme meselesini ve Hz. Ali, Hz. Hüseyin ve -Ehli Beyt bilincini, Alevilikteki önemini, Alevi inancının en önemli değeri olan Kırklar Meclisini ve Kerbela Bilinci gibi birçok Alevi inancının köşe taşlarını kısa dörtlüklere yerleştirerek en güzel biçimiyle anlatıyor. Uydurduğu safsatalarla Alevilere ve Alevi bilincimize saldıran İsmail Beşikçi’ye 700 yıl önce Abdal Musa bakın ne diyor: “…Kim ne bilür biz nice soydanuz/ Ne zerre oddan ne de sudanız/ Bize meftün olan marifet söyler/Biz Horasan mülkündeki boydanuz/ Tur’da Musa durup münacat eyler/ Neslimizi sorarsanız Hoy’danız… Horasan’dan Rum’a zuhur eyleyen/ Pirim Hacı Bektaş Veli değil mi/ Binip cansız duvarları yürüten/Pirim Hacı Bektaş Veli değil mi? Doksan altı bin Horasan Pirleri/Elli yedi bin Rum Erenleri/ Cümlesinin servirazı serveri/ Pirim Hacı Bektaş Veli değil mi” Başta Abdal Musa olmak üzere birçok Alevi piri ve önderlerinin hepsi “Biz Horasan erleriyiz, oradan Anadolu’ya yani Rum Diyarına gelmişiz” diyen sayısız belge bırakmışlardır. Milyonlarca Türkmen Alevi evladı paraşütlerle mi Anadolu’ya atıldılar? Hepsi başlarında ki dede ve babaları ile aşireti, boyları, obalarıyla çoluk çocuklarıyla, hane halkıyla, koyun, deve, at sürüleriyle doğudan batıya doğru yürüdüler. Türkmen kitleleri Oğuz diyarından 950 yıllından sonra ayrılarak Aral Gölü kıyılarındaki Cend ve Buhara bölgesine geldiler. Buhara ve Semerkant boylarında bir müddet eğlendiler. 200 bin çadır, 400 bin çadırlık Türkmen kitlelerinin Turan ülkesinden, İran ülkesine gelişi tarihin akışını değiştirdi. Bu büyük kitleyi Maverahünnehr kaldıramadı. Karahanlı Gazneli Sultanları onlara düşman oldu. Gittikçe sıkışan Türkmen halkı zorunlu olarak 1020 yıllarında Ceyhun’u geçerek Horasan’a girdiler. Bir müddet Horasan diyarında eğlendikten sonra, Gazneli yobazı katillerle, soyguncu hırsız valilerin zulmüne uğradılar. Zorbalığa boyun bükmeyen Türkmenler savaşa savaşa, batıya doğru ilerleyerek, Azerbaycan ve Irak üzerinden Musul Kerkük, Urfa ve Diyarbakır hattından güneye, Erzurum, Erzincan üzerinden Anadolu’ya girdiler. Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu coğrafyasında Bizans dayangalarını parçalayıp,1071 yılında da Malazgirt savaşı ile Bizans’ın belini kırıp, Diyarbakır’da ki Kürt Mervani Beyliğini yıkarak her yönden Anadolu’ya yayıldılar. 1076 yılında Süleyman Şah önderliğinde İzmit başkentli Anadolu Selçuklu devletini kurarak tarihin en büyük siyasi ve askeri devrimini yaptılar. İşte Kürtçü Bölücüler bu büyük tarihi gerçekleri ört pas ederek “Horasan’dan gelmediniz” diyerek Alevilere saldırıyorlar. İşin siyasal tarihini ayrıca bölüm, bölüm belgeleri ile yazacağım. Ama bu yazımda Beşikçi ve Faik Bulut gibi gerçeğin düşmanı kişilere, sadece Alevi önderlerimizin asırlar öncesinden yazdıklarını koyarak yetineceğim. Horasan meselesinden sonra, Hz. Ali ve On İki İmamlar konusunda çok sayıda nefesler, deyişleri yazarak, Aliye yoldaş olduklarını döne döne yazan, elindeki sazıyla da çalıp söyleyen kahramanlarımızın başında erken dönemde büyük bir önderlik basiretini gösteren Abdal Musa gelmektedir. “… Muhammed Ali’nin kıldığı dava/ Yok meydanı değil, var meydanıdır/Muhammed Kırklara niyaz eyledi/ Ar meydanı değil, er meydanıdır. / Abdal Musa aydur, gerçek er isen/ Ali’yi sevene muhib yar isen/ Hakkın didarunı görem der isen/Urganı boynunda dar meydanıdır.” Yine Abdal Musa Alevi bilincinin temel taşları olan Kırklar Meclisinden sonra Kerbela Olayını da şöyle yazar. “Gözlerin kör olsun hey Kanlı Yezid/ Bu meydanda kim var Ali’den gayri/ On İki İmam’ın kapısın açan/ İmamlar değildir Ali’den gayri /…Yolumuz 12 İmama çıkar / Var mıdır pirimiz Ali’den gayri.” Yine Ulu Önderimiz Pir Sultan Abdal, 500 yıl öncesinde sanki bugünlerde ortaya çıkan Alevi düşmanı bozguncu, emperyalist beslemesi bölücü Alisiz Alevicilere ve İsmail Beşikçi’nin uydurmasyonlarına şöyle cevap veriyor. “Hüseyni’yim Alevi’yim ne dersin” Yine 16 .yüzyılda bir Alevi önderi olan Kul Himmet “Cümle bir mürşide demişler beli/ Tesbihleri Allah Muhammed Ali/ Meşrebi Hüseyin’i ismi Alevi/ Muhammed Ali’ye çıkar yolları” “ Benim aslım Horasan’ın Hoy’dandır” diyen Pir Sultan Abdal, Alevilerin temel inanç kriterlerini bir, bir saydığı birçok deyişinde Allah bilinci, Hz. Muhammed, Hz. Ali ve On İki İmam konusunda çok sayıda nefesi ve şiirleri vardır. “Pir Sultanım Allah diyelim/ Gelin nikabını elden koyalım/ Taktir böyle imiş biz ne diyelim/ Beklerim yollarını gel efendim…..Bu dünyanın evvelini sorarsan/ Allah bir Muhammed Ali’dir Ali/ Sen bu yolun Sahibini sorarsan/ Allah bir ,Muhammed Ali’dir Ali….Pir Sultanım “Kulbüvallahü ehad”/ Can cesetten ayrılmıyor bir saat/ Dünü gün zikrimdir, Ali Muhammed/Seher vakti On İki İmam Sen yetiş…..Pir Sultan’ım eydür şad olup güldü/ Kabe’i Şerif’ten bir nida geldi/ Hakkın emri ile dört kitap indi/ Okuyan Muhammed Yazan Ali’dir”(Pir Sultan Abdal Divanı’ndan seçmeler) Binlerce nefesin ve deyişimizin içinde seçtiğim şu kısa dörtlükleri okuduğumuzda İsmail Beşikçi’nin korkunç bir yıkıcı propaganda elemanı olduğunu çok net olarak görmekteyiz. “Yok efendim “Alevilik ayrı bir dindir ve temelleri Reye Heqiye diniymiş,” yok efendim “Ne Horasan’ıymış, ne Ali’siymiş, ne Hüseyin’iymiş bunların hepsi yalan dolanmış” diyerek sayfalar dolusu akla mantığa sığmayan uydurmalarını döktürüp, döktürüp bölücülüğe kuvvet kazanmanın peşindedir. Göz göre göre uyduruk şeyleri söyleyerek insanların kafasını karıştırarak, bölücülüğü Alisizciliği bir el bombası gibi Alevilerin ortasına atıp, kenara çekilerek keyifle seyrediyorlar. İsmail Beşikçi bunlarla da kalmıyor. Alevi dedelerine saldırıyor. “Alevi dedelerinin şecerelerinin hepsi sahtedir” diyor. Yani Alevilerin inancına ve bu inancı bin yıldır taşıyıp getiren dede ve babalarına adeta “..Sahtekar, yalancı ve düzenbazlar” demek istiyor. Bakın neler uyduruyor. “...Bu kitapta Dersim doğumlu araştırmacıların, yazarların incelemeleri var. Onların bazıları da, Munzur Baba’yı, Düzgün Baba’yı, Sülbüs Baba’yı, dağları, suları, güneşi vs. unutmuş, Dedelerin, Ocakların, Kerbela’dan, Necef’den, Erdebil’den vs. aldıkları şecerelerden, icazetnamelerden, On İki İmamlara nasıl bağlandıklarından söz ediyorlar… Bu şecerelerin, icazetnamelerin hepsi sahtedir. Şah İsmail’in kendisi Yedinci İmam Musa Kazım’a bağlayan şeceresi de sahtedir.” İşte bölücülüğün teorisyenleri işi bu hale getiriyorlar. Akılla bilgiyle, mantıkla ilgisi olmayan uydurmalarını ortalığa saçıyorlar. Kendisine Aleviyim diyenler ve Pir Sultan Abdal adına kurulan dernekleri ele geçirip yönetenler Pir Sultanların düşmanı adamları getirip, getirip cem evlerinden konferans verdiriyorlar. Bu kadar aslına, inancına tarihine yabancılaşmış, aslında Ali’nin, Pir Sultan’ın düşmanı olmuş adamların o derneklerde ve cem evlerinde ne işi var? Bir Alevinin İsmail Beşikçi, Faik Bulut gibi adamlarla ne işi olabilir? Ama iş o derekeye gelmiş ki, Ali düşmanlığı bir marifet haline dönüşmüştür. Bu rezalete susan, ses çıkartmayan kim olursa olsun, ister dede, ister pir hiç fark etmez, onlar Hz. Ali düşmanlarıdır, Pir Sultan Abdal düşmanlarıdırlar. Daha doğrusu Alevi düşmanlarıdırlar. Tarih böyle davrananları, Ali’siz Alevilik rüzgârı estiren, Horasan düşmanlığını yapanları affetmeyecektir.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER