© Alevi Ocağı

ALEVİLERİN TEK TEMSİL KURUMU OCAKLARDIR (2)

ALEVİLERİN TEK TEMSİL KURUMU OCAKLARDIR (2)

ALİ RIZA ÖZKAN yazdı... Ocaksız Alevilik olmaz! Bu cümle, Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu İnanç Kurulu tarafından yayınlanan “100 yılın buluşması sonuç bildirgesi” adlı metinde yer alıyor. 1-3 Ekim 2022 tarihlerinde, Almanya’nın üniversite şehir Heidelberg ile neredeyse bitişik Wiesloch köyünde toplanan 196 Ana, Pir ve Baba, “Almanya’da Alevi ocaklarının içinde bulundukları durumu istişare” etmişler. İstişare sonucunda açıklanan 6 maddelik bildirinin ilk maddesinin ilk cümlesi ocakların Alevileri açısından hayati derecede önemli olduğunu vurguluyor. Benim de sonuna kadar katıldığım ve onlarca yıldır sürekli vurguladığım nokta, Alevilerin yasal statüsünün, ancak ocak yapılaşmasının günümüz koşullarına entegrasyonu ile düzenlenebileceği idi. Özellikle de, 1993’te düzenlenen Sivas katliamı sonrasında, Alevi toplumunda oluşan güçlü tepkinin yalnızca ocaklar tarafından temsil edilmesi gerektiğini her platformda dile getirdiğim bilinir. 30 YILLIK ÇIKMAZ SOKAK: ALİSİZ ALEVİLİK Ne yazık ki, benim ve benimle aynı görüşü paylaşan pek çok aydınımızın ocaklar temelinde Alevi kurumlaşmasının kentlerde gözetilmesi gerekliliği yönündeki uyarılarımız ve çağrılarımız toplumda yankı bulmadı. Daha doğru ifade ile, bu fikrin toplumda kabul görmesi engellendi. Sosyalist solun kitle örgütü çalışması olarak tanımladığı “dernekçilik” deneyimi Alevilere uyarlandı. Bu durumda, Dedeler ayak oldu, dernek başkanları ise baş! Yeni ortaya çıkan yapılanma içerisinde, ocakları gündeme getirmek, dernekçiler için bir “tehdit” olarak algılandı. Bu da anlaşılır bir durumdu. Çünkü, dernekler bu süreçte yeni ortaya çıkan Alevi aristokrasi sınıfına maddi, siyasi ve manevi alanlarda büyük imkanlar sunuyordu. Halbuki, dergâhların rant kapısına dönüştürülmesi girişimi, düşüncede olsa bile, beraberinde farklı boyutlarda sorunlar yaratacağı için göze alınabilecek bir durum değildi. Ancak, 70’li yıllarda “din ile savaşmayı sosyalizm için mücadele sanan” sol-komünizm çocukluk hastalığına tutulmuş kesimlerin Alevi dedelerine uyguladığı baskılardan sonra, bu kez de “evlad-ı Resul” olarak saygı gören dedelerin etnik kimliği üzerinden polemik yaratılmak yoluna gidildi. Önce, “Ali’siz Alevilik” teriminin mucidi Faik Bulut, ardından İsmail Beşikçi gibi şahıslar ve ardından bunların peşine takılan kimi Aleviler, Ali’nin Arap kökenli olmasından dolayı, Türk veya Kürt olamayacağını iddia ederek, böylece Dedelerin de gerçek “evlad-ı Resul” olmadığını öne sürerek, ocakları yıkım operasyonunu başlattılar. Ali’siz Alevilik projesini Alevilere yamamaya kalkışanların istisnasız hepsinin ilk başvurduğu saldırı hedefi dedeler, dolayısıyla ocaklardı. Çünkü, dedelerin hükümsüzleştiği ortamda, zaten ocaklar da kalmayacaktı. Bu konuda son hamle ise, kısa bir süre önce yine AABF’nin sabık başkanından gelmişti. 21 Ekim 2019 tarihinde yayınlanan Evrensel gazetesine demeç veren Turgut Öker, “Aleviliğin günün ihtiyaçlarına cevap veren yeni bir yapılanmaya gitmesi” gerektiğini öne sürerek, “Dünün yolu, yöntemi ve söylemleriyle bugün bir yere varma şansımız yok.” diyordu. Öker, daha da ileri giderek “Bir köy inancı olan köy koşullarında hayat bulmuş Aleviliği siz 21. yüzyılda eskisi gibi yaşatamazsınız” diye konuşurken, dernek tarzı örgütlenmelerle “devletin planının bozulduğu” iddiasını da ekliyordu. Öker, Alevi dedelerini işlevsizleştirme fikrini ise, aynı demeç içerisinde Prof. Dr. İzzettin Doğan’a yönelttiği suçlamalar içerisinde ifade ediyordu. Öker’e göre, Doğan “Aleviliğin kan ve soydan gelen kutsal bir emanet olduğunu olduğunu iddia ediyor. Alevilere kendi ecdatlarınıza sahip çıkın diyor.” Turgut Öker’e göre, Ehl-i Beyt evlatları olan Alevi dedelerine bağlılığın “insanlığa bir yararı yok”tu! Ancak, sevinçle söyleyebiliriz ki, Alevi toplumu kahir ekseriyetle geleneksel yoluna sahip çıktı. Alevileri Dedelerden ve ocaklardan uzaklaştırarak asimile etmek ve inanç birliğini dağıtmayı hedefleyen isteyen sinsi planlar boşa düştü. Böylece, Alevileri ve yukarıda belirttiğimiz gelişmeleri izleyen herkes, asıl İsmail Beşikçi’nin, Faik Bulut’un, Turgut Öker’in ve benzerlerinin Aleviliğe ve insanlığa bir yararı olmadığına tanıklık etmiş oldu. Bu bakımdan, tabelasında Alevi yazan tüm örgütlerin, bugün şapkalarını önlerine koyup, bu cehennem ateşine ne kadar odun taşıdıklarının muhasebesini yapma görevleri vardır. TURGUT ÖKER’E CEVAP YİNE AABF’DEN GELDİ Bir zamanlar başkanı olduğu Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu’nun İnanç Kurulu tarafından yayınlanan bildirgede, “Ocaksız Alevilik olmaz” kesin hükmü, Turgut Öker’in şimdiye kadar AABF içerisinde ve genel olarak Alevilere empoze etmeye çalıştığı düşüncelerinin tam karşıtıdır. AABF İnanç Kurulu’na göre, “Ocaksız Alevilik olmaz, Ocaklarımızın Almanya’da örgütlenmesi ve yaşatılması en önemli görevlerimizden birisidir.” İnanç Kurulu, ayrıca gençlerin irşadında temel sorun olarak, anadili yeterli derecede bilmeyişleri olarak tespit etmiş: “Cemevlerimizde dil kurslarının açılmasını talep ediyoruz.” demiş. AABF İnanç Kurulu’nun bildirgesindeki üçüncü madde ise, farklı süreklerin biraraya gelmesinin zorunluluğuna vurgu yaparak, dördüncü maddede ocakların birlikteliğinin Almanya’da AABF çatısı altında sağlanmasını öneriyor. Bu demektir ki, AABF içerisinde İnanç Kurulu yanında, ayrıca bir de Ocaklar Kurulu/Meclisi oluşturulacak. Almanya’da ocakların birliğinin sağlanması yönünde girişimlerin başlatılması konusunda görüş birliği halinde olduklarını belirten İnanç Kurulu üyeleri, son maddede ise, “gereğinin yapılması” için Çatı örgütünün karar almasını istiyor. AABF İnanç Kurulu’nda bu bildirgeyi hazırlayan ve imzalayan herkesi öncelikle tebrik ediyorum. Uzun yıllar Ali’siz Aleviliğin kara propaganda merkezi görüntüsü veren Almanya’dan ve AABF yönetiminden ocaklar konusunda bu denli net açıklama gelmesini çok önemsiyorum. Çünkü, “Ocaksız Alevilik olmaz” denildiğinde, Hz. Muhammed, Hz. Ali, 12 İmamların Alevilik için vazgeçilmezliği de vurgulanmış olur. Bir yıl önce, Hacı Bektaş Velî Anma Etkinlikleri ile yeniden geleneksel Alevilik çizgisine dönüş sinyalleri veren AABF'nin olumlu adımlarını takip etmeye devam edeceğim. Elbette, hiç kimseyle kişisel husumetimiz yoktur. Alevilik yoluna her hizmetin, kimden gelirse gelsin, başımızın üzerinde yeri var. ALEVİLER ARASINDA NORMALLEŞME SÜRECİ BAŞLADI MI? Avrupa’daki Alevi örgütlerinin Hacı Bektaş Velî anma yılından başlayarak, geleneksel Aleviliğe doğru meylettikleri işaretleri geliyordu. Türkiye içerisinde de, protesto basın bildirileri yayınlamayı Alevilik mücadelesi yerine koyan kimi Alevi tabelalı örgütlerin, önceki reddiyeci tutumlarını değiştirerek, sürece dahil olmayı talep etmeleri, Alevi örgütlenmesinde yeni bir döneme işaret ediyor. Devrimi hedefleyen siyasi örgütlerin devleti hedef alan, son aşamada devleti yıkarak yerine kendi ütopyalarına uygun bir devlet yaratma hayallerinin dış vurumu tepkileri andıran çatışmacı ve toptan reddiyeci üslubun değişmeye başlaması, Alevi tabelalı örgütlerin hatalarından ders çıkardıkları izlenimi veriyor. Nitekim, Alevi tabelalı örgütlerin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ankara’da Hüseyin Gazi Cemevi’ne yaptığı Muharrem ziyareti ve Hacı Bektaş Velî Anma Etkinliği’ne katılımı sonrasında, anlamı meçhul protesto açıklamalarında kullandıkları üslubu terk ederek, Cumhurbaşkanı’nın İstanbul’da cemevleri açılışı ve yeni cemevleri temel atma töreni için yapacağı Şahkulu Vakfı ziyareti öncesinde icraat talep eden bir açıklama yayınlaması, Alevilerin yasal statüsünün belirlenmesinde normalleşme işaretleridir. Esasen, bir “sosyal hak mücadelesi” olarak, Alevilerin inançlarını yerine getirmelerinin yasal statüye kavuşması, bir iktidar sorunu değil, bir devlet sorunudur. Dolayısıyla, herhangi bir Alevi kurumunun devlet yönetimini ilgilendiren bir yasal düzenleme talebini, herhangi bir siyasi partinin lehine veya aleyhine enstrümantalize etmesi, Alevilere herhangi bir fayda getirmeyeceği gibi, tersine büyük zararlar vermesi ihtimali de vardır. Bu bakımdan, 7 Alevi tabelalı örgütün başta AK Parti ile kavga ediyor görüntüsü veren açıklama/protesto metinlerinden uzaklaşarak, talep içeren bir dili benimsemeleri kendileri açısından, doğru olandır. Ama, asıl yapmaları gereken, yıllarca Alevi yolunu parçalamış, Alevilerin hak mücadelesinin zaafa uğramasına neden olmuş, Alevilerin dertlerini bütün Türkiye’ye anlatarak toplumsal destek almak yerine, marjinalleşmesine neden olmuş Ali’siz Alevilik ve temsilcileri ile aralarına net olarak çizgi çizmeleridir. Elbette, Alevilerin talepleri ile iktidarın çözüm planları arasında fark olabilir ve olacaktır. Bunu aşmanın ise, tek yolu vardır, o da diyalogtur. Öte yandan, şunu da önemle ve tekraren belirtmek gerekir ki, hem iktidar cenahında ve hem de Aleviler içerisinde ocakları yok sayacak, onları sürece dahil etmek yerine dışlayacak girişimler, gelecekte çok daha büyük sorunlar üretecektir. Alevilerin ibadet hürriyetinin yasal zemine kavuşturulması amacıyla yapılacak her tasarı, mutlak ve kat'i suretle ocakları dikkate almak zorundadır. Biliyoruz ki, yanlış hesap Bağdat’tan döner.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER