© Alevi Ocağı

DERSİM’İN YÜZ KARASI: YAVUZ’UN SAFINDA KILIÇ SALLAYAN ALEVİ DEDESİ PİR HÜSEYİN-1

DERSİM’İN YÜZ KARASI: YAVUZ’UN SAFINDA KILIÇ SALLAYAN ALEVİ DEDESİ PİR HÜSEYİN-1

Zeynel Coşar yazdı... Dersimli Pir Hüseyin 1514 yılından sonra başlayan Alevi katliamlarına bizzat katılın bir Alevi dedesidir. Bu acımasız katliamları planlayıp yaptıran ise İdrisi Bitlisi’dir. Pir Hüseyin de İdrisi Bitlisi’nin katliam ortağıdır. İdrisi Bitlisi ayrıca bir bakımdan Alisiz Alevicilerin ideolojik piridir. Çünkü onlar, her zaman İdrisi Bitlisi’ye saygılar ve sevgiler sunan PKK denen bölücü terör örgütünün peşinde gidenlerdir. Bu terör örgütünün lideri bir zamanlar açılım saçılım döneminde ne demişti. “ İdrisi Bitlisi’nin ruhuyla bir Kürt Konferansı düzenleyin”. Lozan’a küfür edip Sevr’e selam çakan bu bölücüler, Kuvayi Milliye ve Cumhuriyet devrimlerine esas olarak da Atatürk’e düşmandırlar. Yavuz Sultan Selim, 1512 Nisan’ında bir askeri darbeyle babası II. Bayezit’i devirerek padişah oldu. Önce babasını zehirleterek öldürdü. Sonra abileri Korkut ve Ahmet’i savaşarak öldürdü. Sonra çoluk çocuk demeden yeğenlerin tümünü katletti. Sıra Alevileri katletmeye gelmişti. 1513 yılı Kasım ayında Edirne’de yaptığı toplantıda dini bir fetva çıkartarak Alevileri katletme kararının aldırdı. Katliam kararlarının alındığı toplantıyı, Yavuz’un başdanışmanı olan İdirisi Bitlisi şöyle yazar. “ …İskender hasletli Sultan bu bozguncu taifeye, bu mülhit topluluğuna karşı cihat için gerekli bütün hazırlıkların tam olarak başlayıp dört dörtlük bir çalışmaya girişti.” (İdrisi Bitlisi, Selimşahname, s.124) İşte Dersimli Pir Hüseyin de, Çaldıran savaşı sonrasında bu “dört dörtlük çalışmalar” sırasında en kritik yerlerinde görev alan adamdır. Kürt lideri İdrisi Bitlisi Alevi düşmanıdır. Bunu hem teorisiyle hem de pratiği ile ispatlamış bir kişidir. Bizzat kendisi yaptırdığı katliamları açık açık yazmıştır. Onun kaleminden yazılan Selimşahname kitabının her sayfasında oluk oluk masum insanların kanı akmaktadır. Alevilerin nasıl acımasızca katledildiği olaylar ve planları ile doludur. Peki, Pir Hüseyin kimdir? Büyük Türkmen önderleri olan Erzurum Saltuklu beylerinin torundur. Baba Mansur ve Sarısaltık’ın neslinden gelmedir. Babası Hacı Rüstem (Pir Rüstem) Erzurum Saltuklu Beyliğini kuran Ebu Kasım Saltuk Bey’in neslinden gelmektedir. 1202 yılında Anadolu Selçuklu Devleti Padişahı Süleyman Şah, Doğu Anadolu’ya bir sefer düzenler. Sivas-Divriği Merkezli Mengücükleri yıkmaz, bu beyliği kendine bağlayarak Erzurum’a gider. Anadolu Selçuklu Sultanlığı o dönem en büyük rakipleri olan Eyyübilerle dostluk ve işbirliği yaptıkları için Saltuklu Beylerine kızmaktadır. 1202 yılında Erzurum’da beyliğin başında Mama Hatun’un yeğeni Melikşah vardır. Süleyman Şah Saltuklu Beyliğini (1072-1202) yıkar ve beyleri Melikşah’ı öldürür. Canını kurtaran ailenin diğer üyeleri bölgeden kaçarak ve başta Mazgirt Beyi Baba Mansur olmak üzere Tunceli bölgesine giderek gizlenirler. Zaman içinde ailenin ileri gelenleri Çemişgezek-Melkişah (Melkişah) beyliğini kurdular. Ünlü Alevi Piri Sarı Saltuk da bu olaylar sırasında küçük bir çocuktur. Pir Rüstem, 1500 yılında, Şah İsmail’in öncülüğünde Tercan’da yapılan Höbek Dağı Türkmen Kurultayına da katılır. Sonra da 1501 yılında Şah İsmail devleti kurunca yanına gitmiş ve Korucu –Muhafız alayı komutanı olmuştur. Çemişgezek’te ki beyliğin başkanlığına da oğlu Pir Hüseyin getirilmiştir. Yavuz Sultan Selim, Pir Hüseyin’in Babası Pir Rüstem ve 40 yakınını katletmiştir.23 Ağustos 1514 yılında yapılan Çaldıran Savaşı sonrasında, Safevi Devleti’nin başkenti olan Tebriz’e giderken yolda bazı kişiler Yavuz’un karargâhına gelerek aman dilerler. Bunlardan bir kısmını affeden Yavuz, bazılarını da topluca katletmiştir. Bunlardan birisi de Pir Hüseyin’in babası Hacı Rüstem ve yanındaki akrabalarıdır. Yavuz, başta İdrisi Bitlisi olmak üzere yanındaki Akkoyunlu Beylerinin (Fehruşad) telkinleri sonuncu Şah İsmail’in korçubaşı olan ve Çemişgezek -Melkişan Beyi Pir Rüstem ile birlikte Pir Hüseyin’in bir oğlu ile yanındaki akrabalardan oluşan kırk kadar kişi ( Şerefhan 40, Hoca Sadettin 150 kişi diyor) Tebriz yakınlarında katledilmişti. Babası Tebriz’de Şah İsmail’in Korçubaşı- Muhafız Alayı Komutanlığını yaparken Çemişgezek Melkişahlar’da Safevi Devletine bağlı bir beyliktir. Pir Hüseyin, Şah İsmail’e bağlı olarak siyasi yaşamına devam etmiştir. Pir Hüseyin 23 Ağustos 1514’de yapılan Çaldıran savaş sırada Kerbela’ya Hz. Hüseyin’in türbesini ziyarete gitmiştir. Kerbela dönüşünde babası yeğenleri ve birçok yakının katledildiğini öğrenir. Bu durumda ne yapması gerektiği konusunda kafası karışıktır. Şah İsmail’in yanına gitmeyen Pir Hüseyin, önce Malatya’da Memlüklerin valisinin yanına gider gider. Memlük Malatya valisi ona “Bizim durumumuz da Şah İsmail’in durumu gibi sarsıntıda, ne olacağımız belli değil. Sen en iyisi git Osmanlı Padişahı Yavuz Selim’den özür dile ve ona katıl” diye öneride bulunur. Pir Hüseyin bunun üzerine babasını oğlunu ve kardeşlerini topluca katleden Yavuz Selim’in Amasya’daki karargâhına giderek onun emrine girer. Pir Hüseyin’in Yavuz’a katılmasını Şerefhan ballandıra ballandıra anlatır. Şerefhan Pir Hüseyin’i Anlatıyor: “…Pir Hüseyin: Amasya Şehrinde yüce eşiklerle müşerref olunca ve ilk defa Sultan’ın gözüne ilişince, Sultan nadir rastlanan cesaretinden, üstün yiğitliğinde, yüreğinin güçlülüğünden gözü pekliğinden hayret etti ve şöyle dedi: “ Ben babasını ve oğlunu Melkişah aşireti reislerinden 40 kişiyle birlikte öldürdüm, buna rağmen korku ve çekinme, kendisini otağıma iltica etmekten alıkoymadı.” Ve kendisini değerli bir hilatle taltif ederek yüce ilgisinin kapsamı içine aldı ve üzerine bol nimetler yağdırdı. Sonra kendisine ulu babaları ve ataları zamanından beri yürürlükte bulunan usul gereğince Çemişgezek Beyliği görevini lütfetti. Bu konuda ve Maraş Beylerbeyi Bıyıklı Mehmed Paşa’nın, Pir Hüseyin’le birlikte Çemişgezek’e gidip orayı gaspeden Kızılbaşların elinden alarak kendisine teslim etmekle görevlendirdiği konusunda bir Padişahlık emirnamesi çıktı. Mehmed Paşa bu emre uydu ve Çemişgezek’e hareket etti. Fakat Pir Hüseyin Bey işi aceleye getirdi ve adamlarından, aşiretinden ordular ve taraftarlar toplayarak, Mehmed Paşa’nın ordusu henüz gelmeden, onlarla birlikte, ülkesini gaspetmiş olanların üzerine yürüdü. Takır Yaylağı(Ovacık) denilen yerde Nur Ali Halife’yle savaşa girişti. Kanlı çarpışmadan ve şiddetli bir savaştan sonra, Kızılbaşların yenilgisiyle ve Kürt kahramanlarının zaferiyle sonuçlandı. Kürtler hemen Nur Ali Halife’nin başını kestiler. Öylece Pir Hüseyin, emanet vatanı Kızılbaş dikenlerinden temizleme işini tamamladı.”(Şerefhan, Şerefname, s.138-139) Şerefhan, Nur Ali Halife’nin Pir Hüseyin tarafından öldürüldüğünü söylüyor ama diğer tüm tarihi kaynaklar, Nur Ali’nin, Çemişgezek Beyi Pir Hüseyin’le değil, Osmanlı Paşası Bıyıklı Mehmed Paşa ile yapılan savaşta öldürüldüğünü yazar. Pir Hüseyin ise etrafında topladığı taraftarları ile Tekir Yaylası savaşında Bıyıklı Mehmed ‘e yardım etmiştir.1515 yazında Tunceli -Ovacık bölgesinde Tekir yaylası mıntıkasında bütün tarihçilerin aynı şekilde naklettiği bu savaşı Safevi tarihçisi Hasan Rumlu şöyle yazar. “… Trabzon egemeni olan Mustafa Paşa (Bıyıklı Mehmed Paşa ) kalabalık ordusu ve kan içici Rumlar ile Erzincan’a yöneldi. Bunu öğrenen Nur Ali Halife, Aygudoğlu Muhammed Bey ile birlikte, hareket bayrağını o yöne doğru dalgalandırdı. Öncü askerler Çemişgezek’e vardığında coşkulu askerleriyle görünen Bıyıklı Çavuş, gaziler karşısında saflarını düzenlemeye başladı. Nur Ali Halife sekiz yüz düzenli atlısıyla sayıları on binden fazla dev gibi Rumluların merkezine saldırdı ve mızrak ucuyla bir bölümün yaşam resmini varlık sayfasından sildi. Sonunda Rumlular üstün oldular ve Nur Ali Halife’yi öldürdüler, fakat Aygutoğlu bir gurupla canını kurtardı.”(Hasan Rumlu Ahsenüt’ü Tevarih, s.190) Şah İsmail’in yanında kalıp o dönemde Kur’an’ı en güzel şekilde okuyan kişi olan ünlü İsfahan’lı Hafız Mehmed, Çaldıran Savaşı’nda Yavuz tarafından İstanbul’a getirilir. Hafız Mehmed’in oğlu Hasan Can’da Yavuz’un sırdaşı ve en yakın arkadaşı olan kişidir. Hasan Can babasında öğrendiği birçok olayı oğlu Hoca Sadeddin’e de anlatmıştır. Sonrada ünlü bir din adamı ve padişah çocuklarının öğretmeni ve Şeyhülislam olmuş olan Hoca Saddedin’de Pir Hüseyin’in Yavuz’un yanına gidişini şöyle anlatır. “ …Daha önce ceza kılıcının kolanıyla hakkını verdiği Kürt Hacı Rüstem’in Pir Hüseyin adındaki oğlu Kızılbaş, devlet kapısına sığındı. Hakkında padişahın lütfu kendini gösterip babasının hükmettiği il ona verildi. Nurlarla parıldayan padişahın buyruğuyla başı dikleşti ve de Sultanın bahşiş ve armağanlarıyla değer bulmuş oldu.”(Hoca Sadeddin, Tacüt Tevarih,s.231) Oğuz -Türkmen ve bir Alevi beylik olan Melkişahların ve Sarısaltuk’un torunu Pir Hüseyin’in, oğlunu, babasını ve sülalesinde kırk kişiyi acımasız bir şekilde öldüren, Safevi Devletine ve Memlüklere haksız yere savaş başlatan ve yüz binlerce Türkmen halkını katleden Yavuz’a gidip aman dilemesi, Dersim coğrafyasında 500 yıl öncesinde ekilen bir ihanet tohumu olarak kalmıştır. Hâlbuki Yavuz’dan aman dilenmek yerine kendi bölgesinde Nur Ali ile bir direniş örgütleme yoluna gitseydi, Diyarbakır bölgesinde durum farklı olurdu. O zaman Osmanlı ordusu Tunceli -Harput hattını kolay kolay kullanamaz ve Diyarbakır’da Kürt beylerin beklediği askeri gücü o bölgeye aktarmaları güçleşirdi. Çünkü Diyarbakır-Urfa ve Mardin bölgesi Türkmen yurduydu. 1055 yılından beri beş yüz yıldır Türk beylikleri bu bölgelerde hüküm sürmüşlerdi. Yöre halkı Şah İsmail’i destekliyordu. Osmanlı Orduları Diyarbakır valisi olan Karahan’la başa çıkamamışlardır. Bunun sebebi bölgedeki yoğun Türkmen nüfusudur. Tercan Sarıkaya Köyünde Höbek Yaylasında yetişen Ustacaluların birçok lideri Safevi devletinin kuruluşundan büyük emekleri vardır. Bunların içinde Şah İsmail’in genelkurmay başkanı konumunda Diyarbakır valisi olan Ustacalu Medmed de vardı. Ustacalu Mehmed Çaldıran Savaşında öldürüldü. Şah İsmail onun yerine kardeşi Karahan’ı Diyarbakır Valiliğine atadı. O yıllarda Diyarbakır, Urfa, Mardin,Adıyaman,Halep, Musul, Kerkük ve Erbil Türkmen yurduydu. Bu nedenle Karahan ve kardeşi Mardin Valisi Süleyman Beyler bölgede iki yıl kararlı şekilde Osmanlı Ordularıyla savaşmaya devam ettiler. Hatta Süleyman Bey Mardin kalesinde üç yıl direnmiştir. Yavuz’un Mısır Seferi sonrasında 1517 yılı sonunda gönderdiği büyük çaplı ordu sayesinde Mardin Kalesi Osmanlı güçleri tarafından zapt edilebilmiştir. Bunu sebebi bu bölgede yaşayan halkın çoğunluğunun Türkmen Alevi kitleleri olmasından dolayıdır.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER