EDİP HARABİ’NİN “VAHDETNAME”SİNİN AÇIKLAMASI-2
OCAKLAR
EDİP HARABİ’NİN “VAHDETNAME”SİNİN AÇIKLAMASI-2
HAKKI SAYGI yazdı…
***
Kendisinin henüz ismi yok idi
İsmi şöyle dursun cismi yok idi
Hiç bir kıyafeti resmi yok idi
Şekil verüb tıpkı insan eyledik
Ezeli olarak var olan Allah’ın Zat’ının ne ismi vardı ne cismi vardı. O’nun varlığından haberdar olan herhangi bir başka varlık yoktu. Öyle ise O’nun Zat’ından haberdar olacak bir başka varlıklar da olmalıydı.
Kuran’da Yüce Allah: “Andolsun ki insanı moleküler yapıdan, yani topraktan (balçıktan, su+mineral terkibinden) meydana gelen özden (sperm gibi genetik yapıdan) halk ettik” (8) buyuruyor. Bu ayete göre, önce, balçığın şekli yoktu. Ancak Zat, birçok evrim geçirdikten sonra, yani halden hale geçerek, altı evrede; ete kemiğe bürünerek, insan sıfatına girdi ve böylece hane de, kendisi, hanede oturan da kendisi oldu.
***
Allah ile işte burada birleştik
Nokta-i ama’ya girdik yerleştik
Sırr-ı “Küntü kenzen”i orada söyleştik
İsm-i şerifini Rahman eyledik
Başlangıcı belli olmayan zamandan beri var olan Mutlak Zat’ın “Zahir ve Batın” (9) iki vasfı var. Bunlardan “batın” olan vasfı, “Mutlak”tır ve hiçbir zaman görünmez. “Zahir” olan vasfı ise “Mukayyet” tir ki, her varlıkta başka başka sıfatlarda tecelli eder, yani görünür. Bir başka deyimle; mukayyet olan vasfı, Zat’ın, bu âlemde görünen sıfatlarıdır ki, biz bu sıfatların tümüne birden“Allah” diyoruz.
Allah’ın Zat’ı, Kuran’daki; “Onu (Âdem) şekillendirip, ruhumdan üfledim” (10) ayeti gereğince, bir damla su (nokta” olarak rahme düştü ve “ete kemiğe bürünerek”, insan sıfatında bu âlemde zahir oldu.
Böylece Zat (HU), insan sureti vasıtasıyla görünmez alandan görünür alana çıktı ve Allah oldu. Ancak bu sözlerimiz bir teşbihtir. Ayrılık ve sonradan birleşme yoktur. Çünkü hepsi tek bir vücuttur. “Ben gizli bir hazine idim..” hadisindeki ifadeye göre, yani gizli idik, sonradan farka geldik. O noktanın içine girdik yerleştik ve onunla birlikte zuhur ettik. “küntü kenzen” sırrını orada söyleşmekle, farka, ayana geldik. Ayana gelesiye de her zerre de duyar olduk.
Bu suretle de O’nun ismine Rahman dedik. Rahman gerçek anlamda, Allah’ın sonsuz merhamet sahibi olduğunu ifade eder.
***
Âşikâr olunca Zat-ü sıfatı
“Kün” dedik var ettik bu semavatı
Birlikte yarattık hep kâinatı
Nam-ü cihanını cihan eyledik
Ezeli olarak var olan Allah’ın Zat’ı, her şeyden ari, salt ve kudret kandilinde balkıyan nur halinde idi. Kâinatın tüm bilgi ve sırlarını içerisinde gizleyen “nur” halindeki Allah’ın Zat’ı; “kün” (ol) der, o da hemen oluverir” (11) ayeti gereğince, kendi Zat’ını bölünebilecek en küçük zerrelere, yani kuantlara (12) bölerek sonsuzluğa yayıldı. Bilim dünyası buna “büyük patlama anlamına gelen “Big Bang”” diyor.
Böylece kalp gibi çarpan, ışıl ışıl parlayan bir âlem meydana geldi. Bu âlem Bekâbillah âlemidir. Bu âlem, aynı zamanda bilinmek arzusu ile sonsuz ilme bezenmiş olan Nur-u Muhammedi’nin bir isme ve sıfata bürünmesidir.
Allah’ın Zat’ının “kün” emriyle; tüm âlemi kuşatmış olan bu nur zerreleri, halden hale geçerek, “ete kemiğe büründü” ve farklı farklı varlık sıfatına girdi. Daha sonra o sıfatlardan bir “ÖZ” halk etti ve o “ÖZ’e” “insan” adını verdi.
Bu varlıkların sıfata bürünmesi ise, “Şüphesiz sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde (evrede) yarattı” (13) ayeti gereğince aşama aşama meydana gelmiştir. Görüldüğü gibi, kâinat bizimle var oldu, çünkü kâinatı birlikte yarattık, hepimiz biriz. Aslında kâinat ta bizden başka bir şey değildir.
8) Müminün suresi, 12
9) Hadid suresi, 3
10) Sad Suresi, 72
11) Bakara suresi, 117
12) Fizikteki “Kuantum” teorisine göre, bölünebilecek en küçük parçacıklar.
13) A’raf suresi, 54
Devam edecek…