HALİFELER, AHMET YESEVİ, EBU'L VEFA BAĞDADİ ve SEYİT RIZA ÜZERİNE ZORUNLU BİRKAÇ SÖZ...
OCAKLAR
HALİFELER, AHMET YESEVİ, EBU'L VEFA BAĞDADİ ve SEYİT RIZA ÜZERİNE ZORUNLU BİRKAÇ SÖZ...
ALİ RIZA ÖZDEMİR yazdı…
Aleviliğin bazı yazılı kaynaklarında ilk üç halifeyi (Halife Ebu Bekir, Halife Ömer ve Halife Osman) anan bazı kayıtlar vardır. Bunları iki kısımda ele almak mümkündür. Birincisi sadece ismen zikreden, ikincisi ise faziletlerini anlatan yahut haklarında bazı uzun aktarımların bulunduğu kayıtlardır. İsmen zikredenler yasak savma yahut mecburiyet babından kayıtlardır. Özellikle şecereler bu kalemdendir. İkinci türü ise ilk üç halifenin faziletlerini anlatan ve onlardan uzun uzun bahsedenlerdir ki, bunları içten bir bağlılığın ifadesi olarak görmek gerekir.
İlk üç halifeyi anan veya öven müellifleri de iki grupta değerlendirebiliriz. Bunlardan bir kısmı Sünniyken Alevi olan müelliflerdir. Bu kişilerin Sünniyken veya geçiş dönemindeyken yazdıklarında ilk üç halifeyi övdükleri vakıadır. İkinci gruptaki müellifler, eserlerinde Sünni olduklarını ısrarla vurgulayan (Sülemi, Gaybi vb) ama Alevi inançlarını anlatırken kendine alana açmak için takiye yapan kişilerdir. Aynı eserde hem ilk üç halifeyi övmenin ve Sünni olduğunu vurgulamanın, sonra Hz. Ali'yi ve On İki İmam'ı Allah'ın tayin ettiği imamlar olduğunu söylemenin başka bir izahı yoktur.
Baba İlyas'ın çocuklarından birinin adı Osman olarak kayda geçmiş. Osman mı yoksa Otman mı ayrıca bakmak gerekir. Ancak Osman bile olsa bunda bir tuhaflık yoktur. İsimler üzerinden yapılan inanç tahminleri bizi her zaman doğruya ulaştırmaz. Bugün de Alevi toplumunda çok sayıda Yavuz (mesele Yavuz Top, Yavuz Bingöl vb.), Osman vb isimli şahıslar vardır.
Ahmet Yesevi'ye nispet edilen Hikmetlerin tamamının ona ait olmadığı konuya aşina olan herkesin bildiği bir husustur. Nakşibendilerin bir kolunun kendini Ahmet Yesevi'ye nisbet etmesini dikkate alırsak (ki Nakşibendilik de kendi silsilesini Halife Ebu Bekir'e bağlar) bu tür hikmetlerin üretildiğini tahmin edebiliriz. Hacı Bektaş, Yesevi halifesi Lokman Parende üzerinden Ahmet Yesevi'ye bağlanır. Sadece Hünkar değil, Babai zümrelerin Yesevi'ye bağlı olduğu Dört Kapı müfredatının Babailerce benimsenmesinden anlaşılır. (Bu konuda Hacı Bektaş kitabımda detaylı tartışmalar var.) Sadece Babailer değil Tunceli'de ki en azından üç ocağın kendi soylarını Ahmet Yesevi'ye bağladığı bilinen bir husustur. Bu konuda Ali Yaman'ın Pir Ahmet Yesevi ve başka çalışmalarında detaylı bilgi var. Konuyu ben de bir makalede ele alacağım nasipse. Yine de şunu ifade edelim ki, ilk dönem kaynakları Yesevi bağlantısı hakkında güçlü veriler sunmuyor. Ancak o dönemden günümüze yeterince kaynak ulaşmadığını da ifade etmek gerekir.
Seyit Ebu'l Vefa hakkında ilk dönem kaynaklarında birkaç cılız kayıt var ancak onlarda da fazla bilgi bulunmuyor. Onun hakkındaki bilgileri ise hakkında yazılan menakıbnameye borçluyuz. Ebu'l Vefa'nın Sünni olduğu ve "Rafızilere" karşı mücadele ettiği, ilk üç halifenin itibarın iade ettiği gibi anlatımlar zorunlu anmalar değil, samimi bir inancı ifade eder. Ben Ebu'l Vefa'nın Ehlibeyt muhibbi (Şii, Alevi vb.) olduğuna dair kayda rastlamadım.
Babailer ile Vefaiye bağlantısını da ilk defa kayda geçiren kişi 15.yy'ın sonunda Aşıkpaşazade ki, o da, kendi dedelerini Sünni göstermek ve devlet nezdinde meşrulaştırmak için böyle bir işe girişmiş görünmektedir. Ebu'l Vefa menakıbında, onun en önemsizleri de dahil bütün halifeleri tanıtılmış ama Alevi ocaklarından veya Babailerden hiç bahsedilmemiştir. Ne Dede Garkın, ne Baba İlyas, ne Baba İshak ne Hacı Bektaş Veli, ne diğerleri... Hiç biri yok. Sadece Şeyh Edebalı var, o da Osman Bey'in kahyınpederi. Bunun da Osmanlı ile iyi ilişkiler geliştirmek için eklendiği aşikar. Ayrıca o çağda Vefailiğin Anadolu'da kurumsallaştığına ve yaygın olduğuna dair bir veri elde yok. Ebu'l Vefa'nın Üryan Hızır, Şıh Delil Berhican, Sinemil, Ağuiçen, Şeyh Ahmed, Dede Garkın gibi ocakları kendine bağladığı sadece bu ocaklardan bazılarında bulunan şecerelerde var. Bu şecerelerdeki bütün Ebu'l Vefa kayıtlarının baba ve oğul adlarına bakılarak aynı kişi olup olmadığı, ayrıca bu şecerelere göre hangi çağda yaşadığı, meşhur Ebu'l Vefa'nın kastedilip edilmediği ayrıca tespit edilmelidir.
Ebu'l Vefa Bağdadi, Sünni hatta Alevi düşmanı bir şeyh olmasına rağmen, annesinin Kürt olmasından dolayı bazı çevrelerce Alevi ulusu olarak tanıtılmış, bazı samimi dostlar da bu yanlış algıyı benimsemiştir. Etnik ayrılıkçı çevreler ve terör örgütü yandaşları Ebu'l Vefa'yı bir Alevi ulusu olarak yüceltmiş ve bu kanaldan Alevi toplumuna sızmayı hedeflemişlerdir. (Başka bir Ebu'l Vefa varsa onu da Bağdadi'den ayırmak ve bu şekilde izah etmek gerekir) Özetle, Ebu'l Vefa Bağdadi ve Vefailik konusu daha çok su götürür...
Seyit Rıza, zaman zaman savrulmalar yaşasa da, Kürtçü ve etnik ayrılıkçı fikirleri olmayan bir aşiret ağasıdır. Ocakzade olmayıp sadece rehber olduğuna dair genel bir kanaat vardır. Baytar Nuri, onu "Kürt milli kahramanı" gösteren iki kitap kaleme almış ve ne yazık ki bu yanlış algı hem devlet ve hem de konuyu bilmeyenler nezdinde yaygınlık kazanmıştır. Etnik ayrılıkçı çevreler ve terör örgütü yandaşları da bu algıyı beslemiş, onu "Pir Seyit Rıza", "Dersim'in piri" şeklinde ululamış ve Alevi toplumuna sızmak için bu algıyı bir paravan olarak kullanmıştır.
"Pir Seyit Rıza" ve "Ebu'l Vefa Bağdadi" üzerinden yapılan bu sistemli çalışmaların etnik motivasyonla Hacı Bektaş Veli'ye doğal olarak Türk/Türkmen kimliğine karşı yürütülen bir operasyon olduğunu görelim. Tarihte Aleviliğin iki büyük merkezi olmuştur. Biri Hacı Bektaş Veli Dergâhı ikincisi ise Erdebil Dergâhı. Bu iki merkezi bugün de koruyup kollamalı, onlara daha fazla sarılmalıyız.
Türk/Türkmen kimliğini korumamız için hem Seyit Rıza hem de Ebu'l Vefa hakkında yaratılan bu "mit"leri yok etmemiz gerekiyor. Seyit Rıza'nın bir Kürtçü, Ebu'l Vefa Bağdadi'nin de Alevi olmadığını akademik ve bilimsel olarak ispatlamak bir görev olarak karşımızda durmaktadır. Seyit Rıza konusunu bir dostumuz üstlendi. Konuyla ilgili hakemli dergilere seri makaleler hazırlıyor. Sonra bunu kitap yapacağız. Vefailik meselesini "Kürt Aleviliği" kitabımda tartışmıştım.. Konuyu akademik düzeyde çalışmak isteyen dostlarımız varsa, kendilerine yardımcı olur, yol gösteririz. Eğer çıkmazsa konuyu daha detaylı şekilde akademik dergilere yazacağım kısmetse.
“ Ebu'l Vefa ile ilgili olarak bana Dursun Gümüşoğlu'nun çevirdiği menakıbnamede Ebu'l Vefa'nın İmam Zeynel Abidin (as) soyundan geldiğini söyleyen canlara söylemek isterim ki, Dursun Baba, çok değer verdiğim muhterem biridir. Önce kendisini saygıyla analım.
Dursun Baba'nın çevirdiği menakıbnamenin 34. sayfasında Ebu'l Vefa'nın İmam Zeynelabidin (as) soyundan geldiği yazıyor. Ancak her seyit olan Alevi/Şii/Caferi vb olacak diye bir kayıt yok. Sünni olan çok sayıda seyit de var. Hatta günümüzde olduğu gibi ocakzade olup da Ehlibeyt'e hakaret eden azgın bir grup da mevcut.
Aynı eserde Ebu'l Vefa'nın Ehli Hadis, Şafi hatta Hanbeli olduğu yolunda bazı görüşler olduğu yazmaktadır. Ancak aynı yerde yazdığına göre doğru olan görüş, Ebu'l Vefa dört mezhepten delili kuvvetli olana göre amel ettiğiymiş.
Dursun Baba'ya göre Ebu'l Vefa'nın Türkmen kökenli olma ihtimali daha güçlüdür (s. 9). Bunu daha önce Ahmet Yaşar Ocak da dillendirmişti. Ama şahsen bu görüşe katılmıyorum. Babası Arap, annesi Kürt olarak geçiyor. Bununla birlikte annesinin aşiretinin adı Kürt aşiretleriyle değil Arap aşiretleriyle uyumludur.
Dursun Baba'nın çevirisinde Ebu'l Vefa, Halife Ebu Bekir, Halife Ömer ve Halife Osman'ın faziletlerini inkar eden bir Rafizi'yi iman getirip kurtuluşa erdiriyor (s. 130-131). Bu sayfalara da bakarsınız.
Aynı menakıbnameyi baştan sona kadar okursanız Ebu'l Vefa Bağdadi'nin Sünni bir şeyh olduğunu görürsünüz. Onlarca kayıt var.”
Dipçe: Samimi olarak Seyit Rıza ve Ebu'l Vefa hakkında inanç temelli iyi düşünceler içinde olan dostlarımızı tenzih ederim. Maksadımız kimseyi üzmek değil, gerçekleri ortaya çıkarmak ve kitlelere anlatmaktır.