© Alevi Ocağı

HZ. MUHAMMED’İN KATILDIĞI ÖRGÜT: HILFU’L FUDUL

HZ. MUHAMMED’İN KATILDIĞI ÖRGÜT: HILFU’L FUDUL

 ZEYNEL COŞAR yazdı... Peygamberin gençliğinde Mekke’de katıldığı örgütün adı Hılfu’l Fudul’dur. Yani zayıf ve gariban kimselere haksızlık yapanlara karşı “Erdemliler Örgütü” veya “Erdemliler Sözleşmesi”dir. Yani zalimlere karşı mücadele örgütüdür de diyebiliriz Bazı kaynaklar buna Hilfül Fudul da demektedirler. Zaman zaman özellikle haram aylarda Mekke’de yaşanan aşiret kavgaları yani Ficar savaşları toplumsal dokuyu ve kuralları bozarak kargaşalığa sebep olmuştur. Böylesi bir ortamda da her zaman, en altta ki zayıflar ve yoksullar ezilmiştir. Son Ficar (aşiret kavgası) Savaşı, Peygamber’in gençlik çağına adım atığı M. 585 yılında yaşanmıştır. İşte bu savaştan sonra, ticaret, çarşı, pazar güvenliği ortada kalkmıştır. Ayrıca can ve mal güvenliği de tehlikeye düşmüştür. Böylesi kargaşada her zaman sahtekârlar, güçlüler kazançlı çıkmışlardır. İnsanlık tarihinin her döneminde, Hicaz’dan Hint’e, Çin’den Maçin’de ezenle ezilen, zalimle mazlum mücadelesi her devirde, her coğrafyada hiçbir zaman azalmadan devam etmiştir. İnsanlık vicdanı “Zalimin zulmü varsa mazlumun da ahı vardır” dememiştir. Nerede bir zalim varsa, mazlumlarda onların karşısında örgütlenerek mücadelelere atılmışlardır. HILFUL FUDUL’UN TARİHÇESİ İslamiyet’ten de yüz yıllar öncesinde Arap Yarımadasının çeşitli yerlerinde hac ibadetini yapmak için Kâbe’nin bulunduğu Mekke’ye gelen insanlar, yanında bir miktar ürünüyle gelirlermiş. Mekke yakınlarında kurulan Ukaz Panayırı başta olmak üzere şehir merkezindeki panayırlarda bu mallarını satarlarken bazı aç gözlü sahtekarlar, insanların mallarını pazarlık yapıp ellerinden aldıktan sonra, alışveriş güvenliğini ve ticaret hukukunu hiçe sayarak, alınan malın parasını ödemezlermiş. O da yetmez zorbalık yaparak mağdurları tehdit eder, döver, kızlarını, kadınlarını kaçırıp tecavüz etmeye bile kalkışırlarmış. Böyle sahtekârların yaptıkları ayyuka çıkınca Mekke Şehrinin ilk yerlilerinden olan Cürhüm kabilesine bağlı Fadıl veya Fazıl adlarında üç genç bir araya gelerek bu kötü gidişe dur demek istemişler. Kendi aralarında sözleşerek, yapılan haksızlıklara karşı mücadele edeceklerine söz vererek örgütlü bir direniş yapmaya karar verirler. İşte bu Üç Fazıl’ın girişimi zaman içinde büyümüş, mazlumlar tarafından benimsenerek güçlü bir kuvvet haline gelerek Hılful Fudul adını almıştır. Zaman zaman haksızlığa uğramış mazlumlar Hılful Fudul’a gelerek haksızlığın giderilmesini istemişler. Dalga dalga büyüyen, zayıf ve yoksulların umudu olan bu “Erdemliler Gurubuna” birçok kabilelerden de iyi insanların katılmasıyla büyüyüp güçlenerek Mekke’de haksızlığa uğrayıp adalet arayanların güven duyduğu bir teşkilat olmuştur. “… Mekke’nin ilk sakinleri olan Cürhümlüler'den Fazl (çoğulu fuzul / fudul) adlı üç kişinin (Fazl b. Fedale, Fazıl b. Vedaa. Fudayl b. Haris [veya Fudayl b.Şüraa, Fazl b.Vedaa,Fazl b.Kudaa ) kendi aralarında, yerli veya yabancı kimsesiz birine zulüm yapıldığında zalimden hakkını geri alıncaya kadar kabileleriyle birlikte ona yardım edeceklerine dair ahitleşmeleridir. Tesirini uzun süre gösteren bu antlaşmaya bazı tarihçilere göre söz konusu isim “Fazllar'ın yemini” anlamında verilmiştir.”( Muhammed Hamidullah- Hilfül Fudul Makalesi, DİA,c.18 ) Üç Fazıl’ın mücadelesi bir başlangıç olarak zamanla güven duyulur hale gelince haksızlığa uğrayan kişi “Bak arkadaş sen benim hakkımı yedin, bana haksızlık yaptın. Ben de gider Hılfu Fudul’a haber veririm, onlar gelir senden bunun hesabını sorarlar” demişlerdir. Ya da haksızlığa uğrayanlar pazarlarda, çarşılarda çaresizce sızlanıp dururken insanlar ona, “Kardeşim git Hılful Fudul’a şikâyet et, onlar senin hakkını alılar” şeklinde yol göstermişlerdir. Uzun süre devam eden bu gelenek, Peygamber’in gençliğine kadar (20-25 yaşlarında) güçlü bir şekilde yeniden canlandırılarak işlemeye devam etmiştir. İslamiyet’ten çok önce Peygamberin 25 yaşlarında Kuzey Arabistan’daki Hicaz bölgesinde özellikle Mekke Şehrinde Hilfü’l Fudul Örgütü tekrar canlandırılarak önemli görevler yapmıştır. Hicaz bölgesinde 580-85 yıllarında yaşanan Ficar savaşından sonra yine derin bir kriz baş göstermiş, can ve mal güvenliği tehlikeye düşmüştür. Böylesi kargaşada her zaman sahtekârlar, güçlüler kazançlı çıkmışlardır. İşte böyle bir krizde insanların aklına hemen “Hılfu Fudul kuralım” fikri gelmiştir. Bu işe Peygamberin amcası Zübeyr önderlik yapmıştır. Peygamberimiz Hz. Muhammed, amcası Zübeyr’le birlikte bu örgüte katılarak, görev yapmıştır. Peygamberliği döneminde de bir sohbetinde eski günler konuşulurken bu örgütten övgüyle bahsetmiştir. “…. Abdullah bin Cüda’nın evinde amcamla birlikte, Hiliful Fıdul de hazır bulundum. O meclisten o kadar memnun oldum ki, ona bedel bana kızıl develer(en kıymetli şeyler) verilse, o kadar sevinmezdim. O anlaşmaya şimdi çağrılsam, yine icabet ederim.”( İbn-i Kesir,el-bidaye ,II.295) Hılful Fudul’a sadece Haşimoğulları ve onlarla dost olan müttefiklik aşiretler katılmıştır. Emeviler-Ümeyyeoğulları ve onlarla ortaklık yapanlar başta Mahzum oğulları ve Taif’li büyük aşiretler katılmamıştır. Çünkü “Erdemliler Örgütü” zaten Emeviler gibi, zalimane işleri yapan zorbaların Mekke’de ki zulmüne karşı kurulmuştur HILFUL FUDUL’UN İLK EYLEMİ Peygamberin de katıldığı Hılful Fudul’un canlandırılmasına sebep olan olay şöyle olmuştur. Yemenli bir tüccar mallarıyla Mekke’ye gelir. Mekke panayırında Amr b.As’ın babası As b. Vail’e belli bir fiyatla malını satar. Ama As b. Vail bu tüccarla anlaştığı malın parasını bir türlü vermez. As’a malını kaptırıp parasını alamayan tüccar, Kâbe’nin yakındaki Ebu Kubeys dağına çıkıp yüksek sesle, olayı kınayıcı şiiri okur: Haksızlığa uğradığını, “Benim malımın parasını alacak bir yiğit yok mu?” diye bağırarak dert yanar. Kâbe’de oturan insanlar böylece olayı duyarlar. Bunun üzerine Peygamber’in amcası Zübeyr b. Abdulmutalib derhal harekete geçerek Mekke’de en zengin ve yaşlı kişisi olan Abdullah İbn Cud’an’a giderek , “Böylesi olaylar gittikçe artıyor. Bunlara müdahale edilmezse huzurumuz bozulur, hac ve ticaretimiz çok büyük darbe alır” diye anlatır. Abdullah İbn Cuda’da bu işe çok kızar. Hemen harekete geçerek Mekke’nin ileri gelenlerine haber vererek evinde büyük bir ziyafet düzenler. Hz. Muhammed’in de bu ziyafete katılmıştır. Toplantıya katılanlar bir metin üzerinde anlaşarak yemin etmişler. “…Yemin ederiz ki, Mekke’de yerli olsun, yabancı olsun, hür olsun, köle olsun birine haksızlık yapıldığı zaman hakkını geri alıncaya kadar onunla birlikte olacağız, bizler ve başkaları tarafından yapılacak haksızlıklara meydan vermeyeceğiz.”( Dr. Nesim Sönmez- Hılfu’l Fudul Teşkilatı, Dr.Nesim Sönmez- Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fak. Dergisi.41.sayı-2014) Tartışmalar sonunda, Mekke kamuoyuna durulması için üç maddelik bir anlaşma metni hazırlanır. Bu yazılı metin çarşı ve pazarlarda dağıtılarak halkın ve Mekke kamuoyunun yaygın şekilde bilgi edinmesi de sağlamıştır. Üç maddelik Yemen Metni şöyledir.  “… 1-Mekke’de, ister oranın halkından olsun isterse dışarıdan gelen insanlardan olsun, bir kişinin zulme uğradığını gördükleri zaman onunla birlikte olacaklardı.  2-Mazlumun hakkı zalimden alınıncaya kadar zalimin karşısında olacaklardı. Başka bir ifadeyle mazluma hakkı iade edilinceye kadar mazlumla bir tek el gibi yekvücut- olacaklardı.  3-Deniz, bir tek tüyü ıslatıncaya kadar, Sebir ve Hıra dağları yerlerinde kaldığı müddetçe ve maişette(mali durumda) tam bir eşitlik sağlanana dek bu maddeler geçerli olacaktı. İsfehânî (356/967) bu sözleşmenin sonrasında sözleşmeye katılanların, ettikleri yeminin bir işareti olarak el-Haceru’l-Esved’in yıkandığı mukaddes suyu içtiklerini nakletmektedir. Hılfu'l-Fudûl birkaç kişinin bir araya gelip sözleştiği fakat hiçbir şey gerçekleştirmediği, teorik bir antlaşma değildir. Bu oluşum, yemin metnine sadık kalarak güzel icraatlarda bulunmuş, böylelikle zulmün niteliği hakkında bize ipuçları da vermiştir. Hılfu'l-Fudûl akdedilir akdedilmez bu faziletli insanlar, sözleşmenin gerçekleşmesinin görünürde sebebi olan Zebîdli’nin yardımına koştular. Bu amaçla Âs b. Vâil’in yanına gittiler, Zebîdli’nin malını ondan aldılar ve sahibine iade ettiler.” .” (Doç. Dr. Mithat Eser, Hılfu’l Fudul Cemiyeti,Pamukkale Üniversitesi İlahiyat Fakültesi) Hazırlıklar yapılarak, kentin ileri gelenleri işin başına geçmiş, önce sorunu barışçı şekilde çözmek için yaşlılardan ve ileri gelenlerden bir heyet oluşturmuşlar. Ama eğer iş zora düşerse de gençlerden silahlı bir gurup da kurmuşlar. Her bakımdan kurumlaşan Hılufu Fudul’un müdahale ettiği ilk olay, açgözlü sahtekâr, güçsüz ve sahipsizleri ezen Kureyş kodamanlarında Sehm koluna mensup As b. Vail’e karşı yapılmıştır. Bu As b.Vail, sahtekârların lideri olan Amr b As’ın babasıdır. Bilindiği üzere Amrbin As, Sıffın savaşında Muaviye’nin tamamen yok edileceği zaman Kuran Sayfalarını mızraklarının ucuna taktırıp sallatıp, “Aramızdaki anlaşmazlığa Kuran hakem olsun” diyerek Ali’nin ordusunda ikilik çıkartan ve Muaviye’yi yenilip yok olmaktan kurtaran, daha sonra kurulan Hakem Olayında Musa El Eşari’ye verdiği sözü sahtekârca tutmayarak Ali yerine Muaviye’yi halife ilan eden kişidir. Görünen o ki, baba-oğul aynı yolun yolcusudur. Prof. Adem Apak, As’ın bu olayına değinirken şöyle yazar. “…Elde ettiği onca mal ve zenginliğine rağmen, As b.Vail, aç gözlü ve tamahkar bir kişiydi. O alış veriş yaptığı kişilere borcunu zamanında ödemez, bilhassa zayıf himayesiz ve yabancıların hakkını gasp etmek gibi, bir tüccara yakışmayan davranışlarda bulunurdu. Nitekim Yemenli bir tüccardan aldığı malın karşılığını ödememiş, bunun sonucunda Hılfu’l Fudul Cemiyeti kurulmuştu. Cemiyetin ilk faaliyeti ise Yemenli tüccarın malını As’a geri alıp sahibine iade etmek olmuştur. “ (Prof.Adem Apak, Amr b.As-Doktora Tezi. s.29) Devam edecek

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER