© Alevi Ocağı

HZ.MUHAMMED’İN KIZLARI DA ZULÜM GÖRDÜLER

HZ.MUHAMMED’İN KIZLARI DA ZULÜM GÖRDÜLER

İslam Tarihi’nin önemli dönemeç noktalarına kısa da olsa değinerek makalelerimizi sürdüreceğiz. Bu yazımızda Ambargo sonrası Hz. Muhammed’in Mekke’den Medine’ye göçtüğü Eylül/ 622 yılına kadar aile fertleri olan sevgili kızlarına yapılan saldırıları anlatacağım. Daha önce ki bölümlerde yazdığım gibi Ebu Talib önderliğinde ki Haşimiler, 616-619 yılları arasında üç yıl süren Ambargo nedeniyle büyük bir zorbalıkla baş başa kalmışlardı. Ekonomik olarak çökertilip, çok büyük sıkıntıları çekmelerine rağmen Haşimiler ve Mutaliboğulları bu zulme me boyun eğmediler. Hz. Muhammed’i öldürmek için türlü yolları deneyen Kureyş zalimlerine, yeğenlerini teslim etmediler. Ne yazık ki Ambargo sonrası arka arkaya iki önemli önder hayata gözlerini yumdu. Biri amcası Ebu Talib diğeri de, sevgili eşi Hz. Hatice’dir. Ebu Talib’in ölümünden birkaç ay sonra 19 Nisan 620’de Hz. Hatice’de ölmüştür. Her iki güçlü koruyucu şahsı kaybeden Hz. Muhammed’i, ve kızlarını çok zor günler bekliyordu. Ebu Talib ölünce Arap geleneğine göre aşiretin en büyüğü Ebu Leheb liderliğe geçti. Ebu Leheb’de Hz. Muhammed’e düşmandı. Böylece Hz. Muhammed aşiretinde ki en önemli dayanağını kaybederek, sahipsiz kaldı. Her en kadar diğer amcaları Hz. Hamza ve Abbas, onu koruma konusunda tereddüt etmediler ama,liderliğin Ebu Leheb’e geçmesi doğal olarak Haşimi aşiretinin koruma refleksini zayıflatmıştır. Hz.Hatice öldüğü zaman dört kızı geride kalmıştır. Bunlar yaş sırasına göre Zeynep, Rukiye, Ümmü Gülsüm ve Fatıma’dır. Kureyş ve Mekke zorbaları sadece Hz. Muhammed’e kötülükler, baskı ve saldırılarda bulunmadılar. Elbette ki bu güzel kızları da babalarına yapılan büyük bir zulümleri, baskıları birebir gördü ve an be an yaşadılar. Mekke kodamanlarının yaptıkları kötülükleri yüreklerine kan damlayarak izleyerek büyüdüler. Taberi şöyle bir olayı anlatıyor. “… İbn İshak'tan naklen Seleme ,şunu söylemiştir: Ebu Talib ile Hatice. Tanrı elçisinin Medine'ye hicretinden üç yıl önce öldüler. Onların ölümü Tanrı elçisinin kaygısını artırdı. Kureyş'liler, Ebu Talib öldükten sonra o sağ iken yapmadıkları kötülükleri yapmaya başladılar. Aralarından bazıları onun üzerine toprak bile atıyorlardı. Bize İbn Humeyd söyledi, ona ve arkadaşlarına İbn İshak'tan naklen Seleme, ona da babasından naklen Hişam bin Urve şunu ı:söylemiştır: Tanrı elçisi serpilen toprak başı üzerinde olduğu halde, evine girdi. Kızlarından biri yerinden kalkarak ağladı, başını yıkadı. Bu sırada· Tanrı elçisi ona: Ey kızım ağlama, Tanrı babanla beraberdir, diyordu. Tanrı elçisi şunu söylüyordu: Kureyş, Ebu Tali b ölünceye kadar bana tiksindirici bir şey yapmamışlardı.” (Taberi,Milletler ve Hükümdarlar Tarihi,c.3,s.161) Bazı kaynaklar babasının başını yıkayanın büyük kızı Zeynep olduğunu yazarlar. Zalimlik bir değil iki değildi ki! Peygamber sürekli izleniyor, hakaretlere ve ağır saldırılara uğruyordu. Kızları da babalarının arkasında gidip onu kollayıp yeri geldiğinde zalimlere karşı çıkıyorlardı. 619 yılından sonra evlatlarının en küçükleri olan sevgili önderimiz Hz .Fatıma da atık ergenlik çağında bir kız olduğu için babasını takip ediyor ve onu elinden geldiği kadarıyla korumaya çalışıyordu. Peygamberin boynuna deve işkembesi konulması olayında yaşatılan kötülüğe şahit olmuş ve müdahale ederek Kabe’deki saldırıda babasını kurtarmıştır. Prof. İbrahim Sarıçam ayrıntısıyla şöyle anlatır. “..Ukbe Hz. Peygambere düşmanlıkta Mahzum’dan Ebu Cehil (Amr b.Hişam)le işbirliği yapıyordu. Bir gün Ebu Cehil Kabe’nin yanında el- Hıcr mevkiinde içlerinde Ukbe b.Ebi Muayt’ın da bulunduğu bir gurup Kureyşli ile birlikte oturuyordu. Bu sırada Hz. Muhammed namaz kılıyordu ve secdeyi biraz uzatmıştı. Ebu Cehil etraftaki topluluğa şöyle seslendi,“ Mekke’nin eteğinde filancaoğullarının bugün kestiği devenin işkembesini hanginiz gidip getirir ve Muhammed’in üzerine atar?” Utbe derhal kalkıp gitti. Devenin işkembesini getirerek secdede iken Hz. Peygamberin iki omuzunun arasına koydu. Hz. Peygamberin kızı Fatıma gelerek işkembeyi üzerinden aldı ve orada bulunanlara sitemli sözler söyledi. Fakat onlar cevap vermediler. Hz. Peygamber başını kaldırdı. “ Allahım! Kureyşi, Ukbe b.Ebi Muayt’ı, Ebu Cehili, Utbe, Şeybe ve Ümeyye b.Halefi sana havale ediyorum” dedi.” (Prof.İbrahim Sarıçam. Emevi Haşimi İlişkileri.s.114) Kureyş zorbalarının yaptıkları kötülükler sadece Sevgili Peygamberimize yönelik fiili saldırılarla da kalmamış, Kureyş kahpeleri Hz. Hatice’nin yadigarı olan o güzel kızlarının yaşamına, nişanlılıklarına, evliliklerine de da müdahale ederek, hayatlarını zehir etmişlerdir. Peygamberi zor durumda bırakmak, üzmek, itibarsızlaştırmak için evlenen ve nişanı yapılan üç kızın peşine düşerek onları kocası ve nişanlılarından ayırmaya çalıştılar. Peygamberin büyük kızı Zeynep, 599 yılında doğmuştur. Babasına yapılan zulüm ve haksızlıkları bire bir yaşadı ve her zor durumda babasına destek olan, moral veren genç bir kız olarak büyümüştür. Annesi Hz.Hatice, Zeyneb’i bizzat kendi isteğiyle ablasının oğlu, oldukça zengin bir ailenin çocuğu olan gençlerden Ebul As bin Rebi ile evlendirilmiştir. Zeynep Müslüman olmasına rağmen, eşi Ebul As son yıllara kadar Müslüman olmamıştır. Ama Ebul As düzgün bir insandır. Zeynep’in Müslüman olmasına ve ibadetini özgürce yapmasına karışmadı. Kureyş zorbaları, Peygambere darbe vurmak ve yıpratmak için kızlarıyla evliliklerinin bozulması için Ebul As’a sürekli baskı yaparak ; “ Sen bu Muhammed’in kızını boşa “ diye çok uğraşmışlardı. Ama Ebul As, eşi Zeynep’i boşamamış, “ “Hayır hanımımı boşamam, onu çok seviyorum” diyerek baskılara karşı kararlılıkla direnmiştir. Ebu As, Mekke zorbaları safında, Bedir savaşına katılmış ve burada Müslümanlara esir düşmüştür. Esirlerin bedel karşılığında serbest bırakılma kararı üzerine, Zeynep’ de eşinin bedeli olarak annesi Hz. Hatice’nin düğün hediyesi olarak vermiş olduğu gerdanlıkla bir miktar mal göndermiştir. Peygamber, Zeynep’in gönderdiği gerdanlığı görünce, tanımış ve çok duygulanmıştır. Kızının gönderdiği malını ve gerdanlığını da almayıp damadıyla Mekke’ye geri yollamıştır. Damadına “ Seni serbest bırakacağım ama Mekke’ye gittiğinde kızım Zeynep’i bana gönder” emrini vermiştir. Özgürlüğüne kavuşan Ebul As, sözünü tutarak Mekke’ye gittiğinde eşi Zeyneb’i kardeşinin koruması altında birlikte Medine’ye Babasının yanına göndermiştir. Ama yolda gelirken bir yerde Mekke zorbaları kafileyi takip ederek Zeynep’e saldırmışlardır. Zavallı Zeynep arbede sırasında deveden düşerek kaburgaları kırılmış ve hamile olduğu için çocuğunu kaybetmiştir. Zeynep’in getirilişinden haberli olan Peygamber bir gurubu onları karşılamaya göndermişti. Olay böyle olunca gidenler, Zeynep’i yaralı haliyle bularak Medine’de ki Peygambere getirmişlerdir. Ebul As, Mekke’nin fethi sırasında Müslümanlığı kabul etti. Ondan sonra Medine’ye eşinin yanına geldi. Peygamber bizzat kendisi onların nikahlarını yeniden kılarak evlenmelerinin devamını sağladı. Zeynep çok fazla yaşamadı. Peygamber’den birkaç yıl önce öldü. Zeyneb’in bir oğlu ve bir kızı vardı. Oğlu Ali genç yaşta ölmüştür. Kızı Ümame ise teyzesi Hz. Fâtıma’nın isteğiyle ablasının ölümünden sonra, Fatıma’nın “ Çocuklarıma ancak sen annelik yaparsın. Ben öldükten sonra Ali’yle evlen” diyerek Hz. Ali ile evlenmesini istedi küçük yaşta yetim kalan kızları Zeynep, Ümmü Gülsüm ve , Hasan ile Hüseyin’e annelik yaptı. Peygamberin diğer kızı 603 yılında doğan ikinci Rukiye’dir. Rukiye büyüyünce Peygamber’in amcası Ebû Leheb'in oğlu, Utbe ile nişanlanmıştı. Babasına 610 yılında Peygamberlik görevi gelmiştir. Bir süre (yaklaşık üç yıl)gizli faaliyet yürüten Hz. Muhammed, açık çağrılar yapıp etrafında insanlar birikmeye başlayınca Kueryş liderleri bunu kendilerine büyük bir tehdit olarak görmeye başladığı yıllarda amcası Ebû Leheb, Muhammed’de düşman oldu. Bir de eşi Ebu Süfyan’ın bacısı Ümmü Cemil de vardı ki o daha beter saldırıyordu. Karı koca Rukiye ile nişanlı olan oğulları Utbe’ye baskı yaparak “ Muhammed’in kızıyla yaptığımız nişanı bozacaksın.” demişler. Oğlu Utbe’de babasına karşı çıkamayarak, Rukiye ile yapılan nişanı bozmuştur. Daha sonra Rukiye Halife Osman’la evlendi. Mekke’de Kureyş’in zorbalığı dayanılmaz bir hal alınca Müslümanlar iki gurup olarak Habeşistan’a göç ettiler. Habeşistan'a göç eden ilk kafileye Osman ve eşi Rukiye’de katılmıştır. Daha sonra Medine’ye gelen Rukiye, Bedir savaşı sırasında hastalanmıştır. Eşi Osman’da Rukiye’ye bakmak için Peygamber tarafından izinli sayılmış, savaşa katılamamıştır. Bedir zaferinden sonra ordu daha Medine’ye dönmeden Rukiye ölmüştür. Peygamber çok sevdiği kızının cenazesine katılamamıştır. Rukiye’den herhangi bir çocuk olmamıştır. Peygamber’in üçüncü kızı Ümmü Gülsüm’dür. Ümmü Gülsüm’de Rukiye’den sonra doğmuştur. O da ablası gibi amcaları Ebu Leheb’in diğer oğlu Uteybe ile nişanlanmıştır. Bu nişan da ablasının başına geldiği gibi, Peygamberin üzmek ,acı çektirmek için Ebu Leheb ve Cemil tarafından bozdurulmuştur. Halife Osman’ın ilk eşi Rukiye öldükten sonra Peygamber kızı Ümmü Gülsüm’ü de Osman’a vermiştir. Altı yıl evli kalan Ümmü Gülsüm’de ablası gibi genç yaşta 631 yılında ölmüştür. Geriye kalan dördüncü kızı Fatıma ise 605 veya 609 yılında doğmuştur. O da babasına yapılan zulümler ve saldırıları yaşayarak büyümüştür. Hz. Fatıma ise 522 yılında Mekke’den Medine’ye göçten/hicretten sonra, 624 yılında Hz. Ali ile evlenmiştir. Babası Hz. Muhammed’in öldüğü 8 Haziran 632 yılından sonra, hilafet meselesinde yaşanan tartışmalar sırasında bedenine vurulan bir darbe sonucu düşük yaparak altı aylık bebeği Muhsin’i kaybetmiştir. Daha sonra ayrıntılı olarak anlatacağımız gibi kendisine yapılan saldırıda yaşanan darp sonucu yaptığı düşük nedeniyle oluşan şiddetli kanamalar sonucu, bazı kaynaklar üç ay, bazıları altı ay sonra da Hz. Fatıma ölmüştür.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER