İBRAHİM BAHADIR: “DİNİ MEKÂNDA KUTSALIN TASFİYESİ: TEKKEDEN CEMEVİNE GEÇİŞ”
OCAKLAR
İBRAHİM BAHADIR: “DİNİ MEKÂNDA KUTSALIN TASFİYESİ: TEKKEDEN CEMEVİNE GEÇİŞ”
İbrahim Bahadır yazdı…
Modern dönem Aleviliğinin yeniden inşa sürecinde geçmişteki deneyim ve birikimlerden çok iyi yararlanılamadığı tarihsel bir gerçektir. Bunun çeşitli nedenlerini saymak mümkün, ama yaşadığı travmalar ve birikimi aktaracak insanların ortadan çekilmesi bu sonuçta çok belirleyici olmuştur. Görünen şu ki Alevi hafızasında ciddi bir boşluk oluştuğu gerçeği önümüzde durmaktadır. Günümüz insanları her şeyi yeniden keşfetmek zorunluğu ile karşı karşıyadır. Bunun doğal sonucu olarak çeşitli savrulmalar inanca uygun olmayan kimi yönelimlere de kapı açmaktadır. Her ne kadar üzerinde durulup tartışılmasa bile Cemevleri böyle bir sorun alanı oluşturmaktadır. Bu bildiride Tekke ve Cemevi karşılaştırılıp değişim ve dönüşüme dikkat çekilecektir.
Her inanç mutlaka kutsalları ile var olduğu bilinmektedir. Var olan dinlerdeki kutsalın iki temel ayağı kendini göstermektedir. Bunlardan birisi mabet bir diğeri de karizmadır. Dinler bu iki ayak üzerinde doğup tarih boyunca varlıklarını sürdürmüşlerdir. Bu çalışma mabedi merkeze alarak iki farklı dönemdeki uygulamalar üzerinden değerlendirmede bulunacaktır.
Her inanç kendi düşünce sistematiğine uygun olarak günlük yaşamı ve mekânı düzenlemeye gitmiştir. İnançlar, mekânın düzenlemesinden giyim kuşama kadar, kendi sembollerini günlük yaşamlarındaki objelere işlemişlerdir. Yani yaşantıdan giyime, hatta kaldığı mekâna kadar onun inanç ve pratiklerine uygulamayı esas almıştır.
İnançlar için mabetlerin bu nedenle özel bir önemi bulunmaktadır. Bir camiyi bir kiliseyi yada Havrayı temsil ettiği inancın özeliklerinden ayrı düşünmek mümkün değildir. Bu mabetler açılmadan önceki dönemle açıldıktan sonraki dönemler arasındaki değişimde herkesin malumudur. Her ne kadar inançlar mabetlerin şekillenmesinde temel rol oynasa da, daha sonra mabetlerle birlikte inançlarında yeni bir dönüşüme uğradığı herkesin malumudur. Benzer bir durumu Alevilik içinde söylemek mümkün hale gelmektedir. Muhtemelen Aleviliğin ilk dönemi ile tekkeye geçiş sürecinde de böyle bir dönüşüm yaşanmış olduğunu tahmin edilebiliniz. Yine Tekke dönemi ile Cemevi dönemi karşılaştırıldığında bu değişim kendini açıkça göstermektedir.
Tekkelerin inanç için yeri:
Aleviliğin klasik dönemi diyebileceğimiz 13-16 yy arasındaki dönemde dini mekân olarak daha çok tekkeler öne çıkmaktadır. Tekkelerin ortaya çıkması tasavvuf erbabı ve tarikatlaşma sürecinde olduğu bilinmektedir. Yani tarikatlar şekillenirken mekânlarında o dini hayata uygun olarak şekillendiği görülmektedir. Yani tekkeler hem mabet hem de karizmayı içi içe geçirmiş buna göre şekillenmiş yapılardı. Daha da önemlisi tekkelerin Alevi inancına ve işleyişine uygun olarak geliştirildiği görülmektedir.
Tekkelerin kurulması posta oturan pirin işareti ve ona gösterdiği yol ile bulunur. Postnişin bir başka tekkede yetişir sonra bağlı olduğu mürşidi onu tekke kurması için bir işaret ile bir başka yere gönderir. Bu işaret çoğu zaman verilen bir dut yâda atılan bir asa ile mekân belirlenir. Orada bir tekke kurulur. Yani“ Tekke pirin postunu koyduğu yerdir” Daha sonra kendi çevresinde toplanan dervişler ile kutsal mekân tamamlanmış olur.
Velayetname de anlatıldığına göre Hacı Bektaş, Ahmet Yasevi’nin asasını Suluca karahöyük’e atması ile gelip buraya yerleşir. Bu anlatının dönüşmüş halimi bilinmez ama son zamanlara kadar kimi yörelerde, yeni tekke kurulurken eski tekkeden orta direk götürülmekteydi. Bir başka uygulama ise birisi rüyasında pirini görür, onun adına tekke kurulup onun mezarından biraz toprak alınır yeni oluşturulan tekkede bir makam yapılıp onun içine konurdu. Kutsallık bir yerden bir yere bu şekilde taşınırdı.
Daha da önemlisi tekke ve dergâhların kutsallığında en önemli şey onun kurucusu olan evliyanın türbesidir. Evliya yada pir sadece sağlığında değil, öldükten sonrada ondan şefaat umulur, insanlara yardım edeceğine inanılırdı. Buralar tekkelerin en önemli hatta kutsallık kazanmasında en önemli malzemelerdi. Onunla da kalmaz ona hürmet ve saygı ritüelin önemli bir parçası olarak kabul edilirdi. Tekkelerde önemli bir başka yer ise nefis terbiyesi için çilehanelerdi. Bunun dışında sembollerden birisi olan Geyik başlarının da tekkelerde bulundurulmaya özen gösterildiği görülmektedir. Tekkelerdeki din adamları inançtaki sembolleri hırka, taç ve teslim taşı gibi malzemeleri üzerine de taşımakta idi.
Geçmişte tekkenin içi ve dışı inancını yaşamak için uygun bir ortam oluşturuyordu. Birçok tekke ya da türbenin bu şekilde oluştuğu bilinmektedir. Tekkeler dağ başlarına yapılır, ya da çevreden gelenler zaten yoksul insanlardı; onları cezbedecek şeyler son derece azdı. Daha da önemlisi çevresindeki kimi kutsal kabul edilen dağ orman yada kayalık gibi yerlerle bir bütünlük oluşturmakta idi. Tekkelerin şekillenirken Alevi fikrine uygun olarak ve onun ihtiyaçlarına göre dizayn edildiğini söylemek mümkündür.
Tekke mimarisi inancın gerçekleştirilmesinde kolaylık sağlayacak şekilde inşa edilmekteydi. Yani cem yapılacak yer, türbe, çilehane, sohbet odaları, derviş odaları, misafir ağırlanacak yerler, kilerler ve mutfaktan oluşan tam bir kompleks yapılardı. Alevi inancının kimi sembolleri bu yapılara yansıtılırdı. Örneğin, tekke mimarisi 7-8 yada 12 köşeli yapılır. Teslim taşları gibi türbe başlıkları yine aynı şekilde Alevilik için kutsal 12 köşeli yapılırdı. Bir çok tekkede çıkan su kutsal sayılır, oradan içen insanların sağlığına iyi geleceği kabul edilirdi. Dünün tekkeleri daha sıradan gösterişsiz ama maneviyattı tetikleyen bir mimariye sahipti.
Eski tekkeler de dervişler hem bilgi ile birlikte nefis terbiyesi alırlardı. Derviş adayı pirinin dizinin dibinde sohbet halkasında bilgilenirdi. Eğitim sadece bununla bitmez bunun dışında nefis terbiyesi ile bütünlük oluşurdu. Nefis terbiyesinde piri yada babası kadar çilehanelerde geçirilen zamanda bu eğitimde etkili bir yere sahipti. Buralarda insanlar inzivaya çekilir, az yer, az içer, az uyur ve daha çok düşünerek kendini ve nefsini terbiye ederdi. Burada derviş adayının yola girişinden yükselip dede baba olana kadar Alevilik için uygun bir prosedürle yetişmekteydi.
Yunusun, Hacı Bektaş tekkesi ziyaretinde ona sorulan soru o günkü tekkelerin işlevlerini bize anlatmaktadır. Yunus tekkeye darı almaya gider ona “sen darımı istersin himmet mi” diye sorulur. Bu soru o günkü koşullarda tekkelerin yüklendiği ikili bir fonksiyonu bize anlatmaktadır. Birincisi dini hayata yönelik hizmetler; ikincide gündelik ihtiyaçlara yönelik çalışmalardır. Tekkelerin sıradan insanlar içinde bu denli önem kazanmasında bu durumun çok büyük etkisi olmuştur.
Bu yerlerde insanlar çalışma ile hayatlarını kazanırlar, kimi meslekleri öğrenirlerdi. Barkan’dan öğrendiğimize göre, tarla tarımında çok mesafe kat ettikleri görülmektedir. Örneğin, Ankara çevresinde son zamanlara kadar Hasan dede üzümünün çok rağbet görüyordu. Osmancıkta Koyun baba, pirinci oraya ilk eken kişi olduğuna inanılmaktadır. Bunun dışında Değirmen gibi çağında önemli kimi araçları kurup işlettikleri biliniyor.
Tekkeler insanların zihin dünyalarının da gündelik yaşamlarına kadar her şeyin yönlendirildiği mekânlardı. Dün insanlar her türlü ihtiyaçları için buralara giderdi. Ekini bitende, oğluna kızına hayırlı nasıp isteyende, evlat isteyen ve sağlık problemi olanlarda buralara uğrardı. Bunların başında kerameti olduğuna inandıkları evliyaların onları sağlık sorunlarından kurtaracağına dair inançtı. Bazı tekkelerde ise bir çok konuda ciddi uzmanlaşmaların olduğu halk anlatılarından anlaşılmaktadır. Örneğin, Karacahmet dergâhı psikolojik sorunları tedavide uzmanlaştığı söylenmektedir.
Tekkeler, İnsanların sosyalleşmesi, ayakta kalmasında ve dünyayı anlaması için ona önemli imkanlar sunuyordu. Bireyi psikolojik olarak ayakta tutan en önemli yerlerdi. Ferdin nefsini terbiye etmesinde çok önemli işlev görüyordu. İnsanlar her türlü dileklerinin bura yardımı ile gerçekleşeceğine inanıyordu. Alevi tekkeleri dün sadece öbür dünya için değil, daha çok bu dünya için faaliyet yapardı. Bu dünyadaki insanlara sosyalleşmesinde ayakta kalmasında dünyayı anlaması için ona önemli imkânlar sunuyordu.
Tekkelerin en önemli görevlerinden birisi insanların dara düştüklerinde onların ihtiyaçlarını karşılamaktı. Yunusun, Hacı Bektaş tekkesine gitmesinin nedeni biten “darı” için olduğunu unutmamak gerekiyor. Geçmişteki tekkeler toplumun sigortası olarak onlara en büyük desteği sunuyordu. Yer, yer bazı tekkelerde hamile kadınların sığındığı mekânlar olup, doğumdan üç ay sonrasına kadar oralarda koruma altında kalıyorlardı. Tekkeler, yolda kalmış olanların sığındığı yerler, erzakı biten fakirin ihtiyacının görüldüğü yardım merkezi, hasta olanların iyileşmek için geldiği yer ve en önemlisi yola girmek için en önemli mekânlardı.
Bu nedenle dünkü tekkelerde tarihin farklı dönemlerinde hakikaten düşünce olarak nitelikli ve birleştirici şahsiyetlere rastlamak mümkündü. Buralarda nitelikli şairler ve hak aşıkları yetişmiştir. Günümüze kadar yüzyıllarca Alevilik için önemsenen ulu ozanların büyük kısmı tekkelerde yetişmiş olanlardır.
İster tekkede görev yapacak din adamları isterse sıradan halk olsun dini hayatların öğrenip yaşayacakları önemli bir mekân olarak çok önemli bir işleve sahipti. Hepsinden önemlisi ise, hem dini hayat hem de sosyal hayatın ihtiyaçlarına cevap veren yerlerdi. Tekkelerin II Mahmut ve cumhuriyetin başında sosyal hayattan çıkartılması halk için çok önemli bir kayıp olmuştur. Ne yazık ki yasal zorunluluklar bu kurumların bir daha hayat bulmasına imkan tanımamıştır. Modern dönem Aleviliğin inşa sürecinde ilk önce araç olarak açılan Cemevlerinin bu boşluğu doldurmadığı, hatta yeni sorunlar ürettiği görülmektedir. Daha da önemlisi ise inancın en önemli ayağı olan kutsalların Cemevleri ile büyük oranda deforme olduğu anlaşılmaktadır
Cem evleri:
Geçmişte, Cemevi kavramı daha çok sabit bir yer olmayan cemin gerçekleştirildiği mekana verilen ad olarak bilinmekte idi. Cemevine ilişkin her ne kadar geçmişe dönük kimi tarihlendirmeler yapılsa da bu günkü işleyişi ile son 20 senenin ürünü olduğunu söylemek mümkündür.
Cem evlerinin tekkelerin tersine teolojik tartışmaların süzgecinden geçip dini yapının ihtiyaçlarına göre şekillenmiş yapılar olmadığı herkesin malumudur. Yani Cemevlerinin oluşumu inanç merkeze alınıp, onun fikri, ruhuna ve işleyişine uygun şekilde inşa edildiğini söylemek mümkün değildir. Cem evleri, daha çok başka ihtiyaçlar için oluşmuş dernekçiliğin dönüşmüş yada isim değiştirmiş hali demek daha doğrudur. Daha açıkça söylemek gerekirse, geçmişte Cemevleri adının alınıp modern dernekçiliğe monta edilmesi gibi bir süreç yaşandığını da söylemek mümkündür.
Cemevi modelinin Alevilerinin ihtiyaçlarına uygun olup olmadığına bakılmadan doğru dürüst tartışılmadan Alevi örgütlü çevrelerin bunu sahiplendiği görülmektedir. “Devletin ret ettiği mutlaka iyidir” üzerinden oluşturulan bilincin etkisi ile Cemevleri savunma alanı olarak öne çıkmaktadır. Devletin ret etmesi, bu kurumların Alevilik için ideal modeller olmasına dayanak olarak sunulmaktadır.
Tekkelere baktığımızda inancın kendisine uygun bir yapılanma olduğu görülürken, Cemevleri için aynı şeyleri söylemek pek mümkün olmuyor. Cemevi, Alevilik merkeze alınarak fikre ve ruhuna uygun bir mekân olup olmadığı pek tartışılmadan kabul edilmiş görünmektedir. Bu durumda fikrin dışından ithal edilen yada icat edilen her şey gibi, inancı yeniden dönüştürmeye başlaması kaçınılmaz gözüküyor. Bu yeni yapılanma aşağıda söyleneceği gibi inancı dönüştürme potansiyeli taşımaktadır.
Bu durumu inancı ele alıp mekânın buna ne kadar uygunluğu basit gözlem bile ele vermektedir. Cemevleri Tekkeler ile karşılaştırıldığında mimari, semboller hem de işleyiş anlamında Aleviliğe çok da uygun yapılar olmadığını söylemek mümkündür. Hele hele buralara kutsallık atfetmekte pek de akılla gelir şeyler değildir.
İnancın var olmasında ve sürdürülmesinde en önemli sorun kutsalın varlığı olup çok önemli bir işleve sahiptir. Modern dönem Alevilikte kutsalın iki temel unsuru olan karizma yani Dede yada Baba ve mekan olarak Cemevi’nin oluşum ve işleyişinde kutsal bir vasfından bahsetmek zordur. Yukarıda söylendiği gibi kutsalın oluşumunda iki önemli şey olan karizma ve mekanın kutsallığı meselesinde Cemevleri’nin işlevsiz kaldığına şahit oluyoruz.
Tekkelerin tersine, Cemevleri inşa sürecinin oldukça farklı işlediği görülmektedir. Daha önce belirtildiği gibi tekkeler bir pirin yol göstermesi işaret etmesi ve kendi mekanından bir dut yada okunmuş bir direk göndermesi ile oluşmasına rağmen Cemevlerinde ayın süreç işlemiyor. Daha inşa sürecinde buraların kutsal ile hiçbir bağının kurulmadığı görülmektedir.
Hatta Cem evi projelerini çizenlerin önemli bir kısmı bu projeleri çizmeden Alevilik ile ilgili bilgisi sınırlı olup yada Aleviliği 1990 sonrası anlatımlardan okuduğu anlaşılmaktadır. Bu kişilerin konuyla ilgili hiçbir çalışmayı incelemedikleri, kendileri için önemli bir model olan tekke mimarisine hiç bakmadıkları anlaşılmaktadır. Bütün bunlar Cemevlerinin maneviyatla bağlarının kurulmasında olumsuz etki ediyor.
Modern dönemde ortaya çıkan Cemevi örneklerinde Alevi sembollerine çok da riayet etmeden tek düze yapılar olarak inşa edilmektedir. Dün tekkeleri daha sıradana gösterişsiz ama maneviyattı tetikleyen bir mimariye sahipken günümüz Cemevleri estetik ve incelikten çok süslü gösterişli zenginliğini öne çıkartan bir tarz izliyor.
Tekkelerin kutsallaşmasında orada bulunan türbenin yada makamın çok büyük bir rolü bulunmaktadır. Aynı örnekleri Cemevlerinde görmek mümkün değildir. Halbuki Alevilik için kutsal şahsiyetin çok büyük önemi bulunmaktadır. Evliyaların gerçek hayatlarında olduğu gibi öldükten sonrada manevi güç ve marifetlerini gösterdiklerini, insanlara yardımcı olduklarını ve koruduklarına inanılmaktadır. Bu evliyaların mezarlarına saygı ve hürmet Alevi ritüelinin önemli bir parçasıdır. Cemevlerinde bu türbe ve makamların olmayışı sadece kutsalsızlaşmayı değil önemli bir ritüelin kaybına neden olmuştur.
Yine Alevi sembollerin Cemevlerine pek de yansıdığını söylemek mümkün olmuyor. Yani tekkeler, Alevi inancı için sembolik olan 7 - 8 yada 12 köşeli yapılırken Cemevlerinin tek, düze yapılar olarak inşa edildiği görülmektedir. Tekkelerde görülen duvarlardaki süslü hat yazılarından bahsetmek mümkün değildir. Daha önce tekkelerde dinin karizmanın önemli bir parçası olan bazı şeyler yani taç, teslim taşı, hırka ve asa gibi Cemevleri dedelerinde bunlara rastlanmıyor.
Yine buraların tekkelerin tersine din adamı yetiştirilmesine uygun yapılar olarak tasarlanmadığı görülmektedir. Buralarda ne bilgi nede onların nefis terbiyesinde önemli bir yer olan çilehanelerde pek rastlanmıyor. Daha da önemlisi geçmişte tekkeler gelip geçenin misafir edileceği yada ihtiyacı olanlara yönelik çorba kaynatma geleneği varken günümüz Cemevlerinde bütün bunlardan bahsetmek pek mümkün değil.
Alevi inancı için önemli olan vücudu mutlak yada vücudu hakikatin bir uzantısı olarak doğadaki bir çok şey tanrının görüntüsü durumunda idi. Tekkeler genellikle daha şehirden uzak dağ başlarına inşa edilirdi. Bu nedenle doğadaki birçok şey hakka ulaşmada kutsal nesnelerdi. Yerelde Alevilik türbesi, kutsal dağı yada dedesi ve piri ile hayatın her mekanında kendini hissettirmekte idi. Günümüzde bütün bunlar kentlerde ortadan kalkmış; sadece cem evinde yapılan cemlerde kendini yaşatmaya çalışmaktadır. Bunların eksikliği kutsal nesnelerle bireylerin bağlarını koparmasını sağlamış gözükmektedir
Kentlerdeki dini mekanlar geçmişte olduğu gibi bir bütünlük teşkil etmiyor, hatta onlardan soyutlanmış durumda. Açık doğada bulunan türbe, ağaç, kaya, su gibi yerler Alevilerin kutsadığı makamlardı. Hz Alinin ayak izleri, Hızır’ın atının ayak izleri, ağaca dönüştüğüne inanılan evliyalar, koruluk, tepeler ve Sultan dağı gibi nesneler inanç merkezi ile bütünlük oluşturuyordu. Gözümüzü diktiğimiz yada elimizin değdiği yerde bir kutsala dokunmamız mümkündü.
Kentlerde ise Cemevleri ile beraber doğadaki kutsallardan koptu hakkı sadece göklere gönderen bir tarz gelişti. Vücudu hakikat diyen Aleviler için doğadaki her şey hakkın yansıması olmaktan çıkmışa benziyor. Kent merkezlerinde oluşan Cemevleri kutsal ile bağ kuran onu da kapsayacak bir işlevi görmedi. Bu kutsal mekanlar kentlerde bulunmadığı için buralarda yapılan dini ritüeller ortadan kalktı. Bu ciddi bir ritüel kaybolmasına yol açtı. Alevi ibadetinde ve tapınışında çoğulculuk ve hakka ulaşmadaki araçlardaki zenginlik Cemevleri ile birlikte bir dönüşüm geçirdiği anlaşılıyor.
Gültekin’e göre, “Bu yeni dinsellik yerelin özgünlüklerini ve renklerini bir kenara itmekte …
Yerelin güçlü ögeleri kendi yaşamında birer motife dönüştürmekte insanoğlu serüvenin başladığı mekandan tinsel varoluşunu yarattığı gerçeklerinden tüm bir manevi zenginliği dört duvar arasına sığdırmaya çalışmaktadır.”
Cemevlerindeki kurumsallaşma süreci öncesinde tüm yönetim organizasyonları dedenin inisiyatifi çerçevesinde belirlenmişken, günümüzde kurumsal faaliyetler, devletin hukuki düzenlemeleri çerçevesinde anlam kazanmaktadır. Bu durum inançlardaki kutsalın önemli bir ayağı olan karizmanın iktidarını değiştirip dönüştürmüştür. Yani Cemevlerinin bir tüzüğe sahip olması başka bir dönüşüme işaret etmektedir. Cemevlerinde yapılan tüm hizmet ve görevler, kurumun üyeleri tarafından seçilen yönetim kadrosu tarafından düzenlenmektedir. Bu durum geçmişteki tekkelerde dede yada babaların en önemli otorite olması yerine, resmi seçilmiş muhatapların otoritesini öne çıkarmıştır. Bu durum daha önce temel otorite ve kutsal olan dedeyi ikincil bir konuma çekmiştir.
Geçmişte tekkelerde bir yola bağlanmak için temiz olmak, suç işlememiş düzgün insan olmak gerekiyordu. Bunun ardından ikrar vermek bir rehber aracılığı ile yolu öğrenmeyi gerekli ve şart koşuyordu. Günümüzde ise kişinin nasıl bir insan olduğu yola uygun olup olmadığı bir tarafa bırakılıp Cemevlerinde basit bir üyelik yetiyor. Hatta bu kişiler yönetimlere gelip disiplin kurularında görev alması bile mümkün hale gelip, dedeleri bile yargılama yetkisine sahip olmaktadır. Geçmişin tersine, Dedelerin kendi yol kurallarına göre piri yada mürşidi tarafından görülüp sorulması, yargılanmasının onlar tarafından yapılması gerektiğine yönelik istemlerinin Cemevlerinde pek karşılığı bulunmuyor.
Daha önceleri sorunların çözülmesinde ilk müracaat yeri Alevi dedeleri ya da tekkelerken, günümüzde toplum adına karar verenler dedeyi de mahkemeye verip ceza almasını sağlamaktadır. Toplumda bırakın bireysel sorunları Cemevi içindeki sorunlarda bile mahkemelere gittikleri görülmektedir.
Dede yada postnişin tekkede tek otorite iken, Cemevlerinde alt otorite hatta otoritesi tartışmalı bir duruma düşmüştür. Günümüz Cemevlerinde dedeler bütün karizmatik özeliklerinden sıyrılıp, sadece cem ritüelini yerine getiren insan konumuna düşmüştür. Buda her ne kadar kutsal bir soydan gelseler de kendilerinin kutsal bir aktör olarak varlığı tartışmalı hale getirdi.
Kurumsallaşmayla beraber bürokrasinin de etkin hale gelmesi, Cemevlerinde bir devlet kurumunu andırır biçiminde işbölümüne gidilmesinde etkili olmuştur. Buna göre birçok Cemevi, dini ve devlet işlerini ayıran daha seküler bir yapı üzerinden kendisini tanımlanmayı seçmiştir. Benzer biçimde, geleneksel inanca göre dedenin rehberlik ettiği kurallardan öte, Cemevinde devletin hukuk kurallarına uyulması dar ve düşkünlük kurumlarının bu modern yapılarda karşılık bulamayarak çoğunlukla işlevini yitirmesine ve sembolik bir hal almasına neden olmuştur.
Cem evlerinde dedelerin paralı olarak hizmet görmesi bu insanların yöneticilerin kimi olumsuzluklarını onaylamasına neden oldu. Kimi yerde cem evleri de kazanç kapısı haline gelince, dedelerde doğal olarak yöneticilerin ekseninde hareket etmeyi zorunda kaldı. Dedeler yada babalar geçmişte ticaret gibi işlerde çalışmazken günlük yaşam koşuları onları bu işleri yapmaya zorladı. Bu onların saygınlığının zedelenmesinde etkili olup onları sıradanlaştırdı. Bu durum onların kutsallığını bir tarafa bırakalım ciddiye alınmasını bile zorlaştırdı.
Oluşturulan dedeler kurulları asıl örgüt yöneticilerinin denetiminde hareket ettikleri hatta kendilerini seçenlerin onların olduğunu unutmamak gerekir. Dedelerin seçimlerinde modern dönem mantığının esas alındığı görülüyor. Yani yola göre hangi ocağın mürşit yada piri gibi geleneksel hiyerarşinin çok dikkate alındığını söylemek zor. Aldıkları kararların federasyon yöneticilerinin onayı ile hayata geçirebilme zorunluğu onları yola göre hareket etmekten alıkoyuyor.
Daha eskilerde dedelerin yetişmesi için bilgili bir başka dede yada talibe gönderilir orada hizmet ederlerdi. Tekkelerde gönüllü çalışmak için taliplerde gönderilir, bağışlanan çocuklara satılmış denirdi. Günümüz cem evlerinde etkinlikler dışında hak için çalışma pek görülmüyor. Sürekli çalışanların tamamına yakını ücret karşılığı çalışıyor. Dedelere ikrar vermek yada onun gözetiminde inançta yürümek pek görülmüyor. Dede sadece zahiri bir kişilik olarak namaza benzeyen cemleri yönetiyor. Bu durum dedelerin kutsal bir kişilik olarak varlığını tartışmalı hale getiriyor..
Tekkeler nefsin terbiye edildiği yerlerken, Cemevleri nefsin ve benciliğin iktidar hırslarının yükseldiği yerler oldu. Cemevi seçimlerinde iktidar olmak için verilen mücadele konuyla ilgili hiçte iyi örnekler olmadığı görülmektedir. Kapitalizmin bütün ilişkileri ve kültürel sonuçları ile bastırdığı bunun teknikle yedeklendiği bir dünyada geleneksel Aleviliğin işi oldukça zor görünüyor. Dün para ve varlığı zenginleşme ve aşırı tüketimi sevmeyen bir inancın mensuplarının kendi doğruları ile kapitalist bir düzende yaşaması pek de mümkün görünmüyor. Kendilerini fakir olarak gören bir inancın mensupları parayı kutsayan bir düzende nasıl hayatta kalacak tartışma konusu. Kapitalizmin bireyci yaklaşımına karşı Alevilik cemaatçi yaklaşım ile buna direnmeye çalışıyor. Kapitalizmin bireyci ilişkilerinin Aleviliğe yansıması şehirlerde daha fazla etkili olduğu görülmektedir.
Cemevlerinin ortaya çıkması ile birlikte birçok ritüelin değişip dönüştüğü görülmektedir. Cem günlerinin Perşembe akşamları yerine hafta sonlarına kaydırılmıştır. Cem süreleri de geçmişteki gibi çok uzun süreler yerine iki yada üç saate bitirilir hale gelmiştir. Artık görgü cemleri daha azalmış durumdadır. Bununla beraber, her yörenin kendisine özgü gelenekleri daha geri planda tutularak, katılımın herkese açık olduğu “ortak kısır cemleri” düzenlenmektedir. Bir birini tanımayan insanların bir araya gelmesi ile geçmişin tersine kadın erkek ayrı oturma düzeni oluştu. Cemevi dönemi kendine ait yeni düzenlemeleri zorunlu kılmıştır.
Kurban tekkelerde önemli bir ibadet ve ritüeldi. Kurban kesiminden başlayarak yapılan ritüellerin her birinin sembolik bir anlamı bulunmaktadır. Tekkelerde kurbanlar kesilip yenmeyen kısımları ayak değmeyen bir yere gömülür, bunların tekrar dirileceğine inanılırdı. Cem evlerinde ise direk çöpe gitmektedir. Kurban sahipleri kendileri hizmet yerine artık orada ücretli çalışan kişilere hizmeti yaptırmaktadır. Bütün bunlar kurbanın kutsal bir eylem olmaktan çıktığını göstermektedir. Bu durum aynı zamanda geleneksel ritüellerden uzaklaşmış hatta kurbanın anlamını yitirmiş olduğunu göstermektedir.
Daha önceleri kurban piştikten sonra herkese dağıtılır kimse yemeden dua verilip toplum hakkımıza razıyız sözünden sonra yenilirdi. Günümüzde daha kurban dağıtılırken dua veriliyor, ibadete katılan insanların haklarına razı olup olmadığı sözlü olarak sorulsa bile fiilen ortadan kalkmış durumdadır. Daha önceleri bu kurbanlar bir kutsal aş gibi görülüp özel bir önem verilirken; günümüzde insanların hastalıklarına şifa olacağı düşüncesi artık yok. Kurbanın ibadetin bir parçası olmaktan çıktığı anlaşılmaktadır. Günümüz insanı kurbanı geleneksel bir dini ritüel olarak görmekten uzaktır.
Gelenekten kopmada sadece içerik değil biçimlerde etkili olmaya başladı. Cem evlerinde geleneksel muhabbet metodu yerine seminer esas alındı. Bu yöntem Sünni geleneğin hutbesine benziyor. Bu yöntemin kendisi insanlara birinin ders vermesi şeklinde işleyip başka katılımcılara kapalıdır. Bu iletişim yerine sadece “iletim” olarak görülmektedir. Muhabbetlerde karşılıklı olgun insanlarla gerçekleşirken bu Alevi geleneğine uyuyordu. Yeni yöntemin insanların yetişmesine ve oralarda Alevilik konusunda uzmanlaşmasına pekte hizmet etmediği anlaşılmaktadır. Geçmişte tekkelerde çok önemli hak aşıkları yetişirken günümüz cem evlerinde bir tane bile hak aşığı yetişmemesi dikkat çekicidir.
Geçmişte tekkeye ağırlıklı olarak para değil yiyecek götürülürdü. Para verilmeye başlanması onların geleneksel alışkanlıklarında ciddi bir dönüşüm oluşturdu. Yiyecek her insanın elinde ne varsa samimi niyetle yiyeceğini bir başkası ile paylaşmasını içeriyordu. Tekkeye gelen bu yiyecekler insanlara verilmek zorunda kalınıyor bir zenginlik kaynağı olarak biriktirmek pek mümkün olamıyordu. Para yardımı ile Cemevlerinin bu sihirli araçla yeni bir döneme girdiği görülmektedir.
Saklanabilecek biri zenginlik olarak para aynı zamanda harcamadaki sunduğu çeşitlilik dergâhlardaki yöneticiler içinde imkanların yanında onların geleneksel terbiyesini bozması kaçınılmaz gözüküyor. Otman babaya verilen paraya Otman babanın sinirlenmesi ve “bu boku bana neden veriyorsunuz” diye havaya fırlatması ilginç ve ders verici bir nitelik taşımaktadır. Geçmişte Otman babanın gösterdiği tavrı gösterenlere şahit olmuyoruz. Para nefsi cezbeden onu zorlayan her türlü dünyevi şeyi elde etme aracıdır. Getirilen yiyecekler yada malzeme ise sadece muadili ile değiştirmek mümkündü. İşin içine paranın girmesi, parası olanın buralara yardımını getirdi. Bu durum yolda hizmetten çok, parası daha çok olanın Cemevlerinde daha itibarlı hale gelmesini sağlaması kaçınılmaz gözüküyor.
Aleviler arasında kutsalın tartışmalı hale gelmesinde teknolojik imkânların ciddi etkisi olduğu görülmektedir. Teknoloji dini tartışmalarda insanlara daha cüretkâr imkânlar sağladı. Daha önce yüz yüze tartışmalarda kendini kontrol ve söylediklerini biraz daha dikkat etme mecburiyeti getirirken; internet insanlara yüz yüze gelmeden tartışma imkanı verdi. Yeni iklim kutsalların daha rahat tartışma ortamına çekilmesini sağladı. İnsanlar, hiç bir korku yada denetlenme ve sınırlanma olmadan fikirlerini boca eder hale geldiler. Yeni kutsallarının değersizleşmesinde ciddi etkisi oldu.
Aleviliğin kökeni ile ilgili kimi ideolojik çalışmalar Aleviliğin kutsallarının bozulmasında oldukça etkili oldu. Milliyetçi nedenlerle Aleviliğin İslam öncesinde başladığı gibi yeni tezler Aleviliğin kurucu şahsiyetlerin ikincilleştirdi hatta sıradanlaştırdı. Alevilik ile ilgili tartışmalarda Heteredoksi, Senekretik tartışmaları ve değerlendirmeler Aleviliği kültürel alana sürükleyerek onun ilahi kökenden kültürel ögeye itiyor. Bu durum onun kutsal ile ilgili savunularını etkisizleştirip hatta ortadan kaldırıyor.
Ağırlıklı olarak Alevi yapılarının düşün dünyasını son 30 senenin siyasal olayları ile sınırlandığı görülmektedir. Geçmişteki kurucu şahsiyetler çok zorunlu kalmadıkça akla gelmiyor. Derneklerde ise yöneticilerin keskin dili üslubu ile Alevilikten çok lideri ve amacı öne çıkartan bir yöntem izleniyor. Geçmişin karizmatik kutsalları yerine, son dönemin siyasal kişilikleri kutsayan bir tutum öne çıkıyor. Bu durum onları Alevi inançlısı insanlar olarak yetiştirmesine hiçbir katkı sunmuyor. Yeni oluşan kişiliklerin nefsini terbiye yolunda ilerlemek yerine daha hırçın ve egosu yüksek insanlar olarak yetişiyorlar. Bir taraftan Aleviliğin önemli ve birleştirici kutsal simaları değersizleştirip toplumsal hafızadan kazınırken günümüz siyasal figürleri onların yerine konmaya çalışılıyor.
Bu döneme kadar hiçbir Alevi aktörü yaşadıklarını Kerbela ile eşleştirmek yada onların yerine geçmek gibi bir söylem görülmeyip, bu modern döneme ait bir durumdur. Günümüz Alevi algısı Hz Hüseyninin kutsallığının Hz. Muhammet’in soyundan gelmesinden değil, daha çok onun zalime karşı direnmesi ve haksızlığa karşı duruşu ile gerekçelendiriliyor. Modern aktörler Peygamber ve torunu arasındaki bu kutsal bağı ortadan kaldırıp yok sayarken inancı da manipüle ediyor. Bu durum geçmişte anlatılan Alevilikle tezat bir durum oluşturuyor. Onu kendi gerçeğinden bağımsız olarak ona başka bir kimlik inşa ediliyor. Dernekler yada Cemevlerinde kimi siyasal figürlerin Hz Ali yada Hüseyni’nin yerine konulması, İnancın kurucu şahsiyetlerini aşağıya çekiyor yada onların karizmalarını yaralayıp, kutsallıklarını törpülüyor.
Günümüz Alevi örgütlenmelerinde gençler yöneticilerin keskin dili ve üslubu ile geleneksel irfan ve nefis terbiyesinin tam tersi bir sürecin içine yönlendirilmektedir. Alevilikten çok lideri, inanç yerine hak mücadelesini önceleyen; geçmişteki kutsal kişilikler yerine günümüz figürlerini kutsayan bir duruma sürüklenmektedir. Bu durum onları Alevi inançlısı biri yapmak yerine dili ve üslubu ile başka bir alana sürüklüyor. Bir taraftan Alevilerin önemli ve birleştirici simaları değersizleştirilip toplumsal hafızadan kazınırken günümüz siyasal figürleri onların yerine konuyor.
Son zamanlarda Alevi gençlerin bilgilenme kaynağı olarak daha çok internet öne çıkmaktadır. İnternette bilgi güvenliği sağlıksız işlemekte olup, çelişkili bilgiler çocuklara bilgilenmekten çok onların kafalarını daha çok karıştırıyor; inançla bağlarını onarılmaz şekilde kopartıyor. Bu yeni yöntem inanç ile duygusal bir bağ kurmasını engelliyor.
Daha önceden bir rehber aracılığı ile bire bir ilişki ile yola giren gençler kendini ve nefsini kontrolü öğrenip kendi kutsallarını tanıyıp onun önemini daha iyi kavramaktaydı. Günümüzde, son derce güvensiz, kaynağı belirsiz ve kişiyi kontrol etmesinden uzak birebir ilişki olmayan bir bilgilenme süreci yaşıyor. Bu durumun sonucunda inanmak yerine kirli bilgilerle kafasının karışmasına hizmet ediyor.
Sonuç olarak modern dönemde hayata geçen Cemevleri sürecinin iyi bir model olmadığı yaşanan örneklerden anlaşılmaktadır. Alevi çevreler konu üzerine pek düşünce geliştirdiklerini söylemek oldukça güçtür. İlk kurulduğu dönemde insanları toplayan cem evleri bu gün bu insanları çekemiyor. Alevilik açısından Cemevleri süreci konuyla ilgili hiçte başarılı bir dönem geçirmediği anlaşılmaktadır. İnançların yaşamak isteyen insanlar için buralar birer hayal kırıklığı yarattı. Konuyla ilgili yeni düşüncelerin tartışılıp hayata geçirilmesi kaçınılmaz gözüküyor.
Hak mücadelesi için kullanılan araçlar artık Aleviliği kutsallarından arındırıp dönüştürmeye aday görünüyor. Gelinen süreçte Cem evleri deneyimi Alevilerin ve Aleviliğin aleyhine işlemektedir. Felsefi ve irfani özeliklerinden sıyrılmış bir ritüeller yığını haline gelmiş bir Aleviliğini ne kadar geçmişin devamı olacağı tartışma konusudur.
Kaynakça:
Ay, Resul, Anadolu’da Derviş ve Toplum 13- 15 yüzyıllar, Kitap yay, İstanbul, 2008
Bahadır, İbrahim, Alevi Sünni tekkelerde Kadın dervişler, Su yay, İstanbul, 2005
Bahadır, İbrahim, Alevilikte erkân farklılıkları ve onların mimariyle sembollere etkisi, Aleviler-Alewiten, c. 2 İ. Engin- E. Franz Deutches Orient-Institut, Hamburg, 2001
Barkan, Ömer Lütfi, İstila Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervişleri ve Zaviyeler, Vakıflar Dergisi, sayı: 2, 1942
Gölpınarlı, Abdülbaki, Vilayetname- Manakıbı Hacı Bektaş'ı Veli, İnkilap kitapevi, İstanbul, 2016
Gültekin, Ahmet Kerim, Tunceli’de Kutsal Makan Kültü, Kalan yay, Ankara 2004
Gürel, Zeki, Koyun Baba, Yörtürk vakfı yay, Ankara, 2000
Işık, Zekeriya, Şeyhler ve Şahlar, Çizgi yay, Konya, 2015
Muslu, Ramazan, Osmanlı toplumunda tasavvuf (18 yüzyıl) İnsan yay, İstanbul, 2003
Noyan, Bedri, Bütün Yönleriyle Bektaşilik ve Alevilik, c.1-2-3 Ardıç yay, Ankara, 1998
Rençber, Fevzi, Alevi geleneğinde “Cem evinin” tarihsel kökeni, Din bilimleri Akademik araştırma dergisi, c.12 say. 3, 2012
Subaşı, Necdet, Alevi Modernleşmesi, Kitabiyat yay, İstanbul, 2005
Yaşar, Ocak, Zaviyeler, http://acikerisim.fsm.edu.tr:8080/xmlui/bitstream/handle/11352/1246/Ocak.pdf?sequence=1&isAllowed=y
Otaman Baba Velayetnamesi, F. Kılıç-M. Arslan- T. Bülbül, Ankara, 2007
Yıldırım, Rıza, Geleneksel Alevilik, İletişim yay, İstanbul, 2018
Yılmaz, Seval, Türkiye’de Cemevleri Kurumsallaşmasının Alevi Kimliğine Etkileri ve Karacaahmet Sultan Dergahı Üzerinden Bir Alan Analizi, Yıldız Teknik Üni. Sosyal bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2011