© Alevi Ocağı

İÇİ KİRLİ BİR BARDAK GİBİ

İÇİ KİRLİ BİR BARDAK GİBİ

TUNCAY ALTUN yazdı... İnsan içi kirli bir bardakla su içebilir mi? bırakın su içmeyi en leziz içeceği bile içemez değil mi? Günümüz insanı içi kirli bir bardağa benziyor. Ne kadar hamam giderse gitsin, ne kadar abdest alırsa alsın içinin kirliliği aynı kalıyor. Hatta bu yaptıklyarı4na rağmen bırakın içinin temizlenmesi kirliliği artan bile var. Benim burada anlatmak istediğim şey başka. İnanmak, inançlı olmak güzel bir şey. Kişi inancı gereği yaşamaya çalışır. Dininin gereklerini hayatına tatbik ederek ahirete hazırlık yapar. İslam dinine mensup olanlar Kur’an-ı Kerim’i okumak ve hayatına tatbik etmek ister. Bu yolda da gayret gösterir. Ancak bunun içinde Yüce Mevla’nın kullarına neleri emrettiğini , kullarından neler istediğini bilmek zorundadır. İşin kolaycılığına kaçarak okumadan birilerinden duydukları ile bir tatbikat yapan o kadar çok insan var ki. Sorarsınız ‘ neden yüce kitabı okumuyorsun? ‘ diye. Cevap büyük çoğunlukta aynıdır: efendim ben anlayamam ki. ‘ İyi de kardeşim Yüce Yaratan kullarının anlayamayacağı kitabı neden gönderdi o zaman?’ diye sormak istersiniz. Ben bu polemiklere girmeden şu bakış açısı ile bakıyorum: Yüce Yaratan okuma yazma bilen her kulunun anlayabileceği bir dille göndermiştir kitabını. Ancak gelenekselliğe hapsolan insanımız bazı hocaların, din sömürücülerin eline düşerek onlardan dinledikleri kadar dini anlayabilmişlerdir. Yani onlar nasıl anladıysa ve nasıl istediyse daha doğrusu nasıl çıkarlarına geldiyse öyle anlatmışlar. Kurallar içine hapsolan insan hep evinin önü ile meşgul olmuş hiç evinin içine zaman harcayamaz hale gelmiştir. Yani insan dış dünya ve bedeni ile meşgul olarak iç âlemini unutmuştur. Böyle olunca da yaşadığı din onu başka bir karaktere ve yapıya götürmüştür. Kendi yapar ancak yapmayanı gözetler ve yargılar. Hatta o yapmayanlara karşı o kadar acımasız olur ki. Tarz bu! Hoca Ahmet Yesevi’nin, Hünkâr Hacı Bektaş Veli’nin, Mevlana’nın, Yunus Emre’nin… insan sevgisi, doğa sevgisi, hayvan sevgisi, hoşgörüsü, merhameti gibi içsel özellikler unutulmuş ruhu olmayan bir beden gibi din yaşanılmaya çalışılmaktadır. Merhametsiz kalp te ne adalet olur, ne vicdan olur, ne tatlı dil olur, ne hoşgörü olur. Günümüz insanı hep dışı ile meşgul olmakta. Hep dışını süslüyor, değiştiriyor. Kimi takım elbise ile bürokrat veya önemli bir adam olduğu imajını vermeye çalışıyor. Kimileri ise giydiği cübbe, şalvar ve sarık ile din adamı olduğunu, takvalı biri olduğunu insanlara göstermeye çalışıyor. Hep dış hep dış. Hiç içiyle meşgul olan yok. Bir âlime demişler ki falan böyle bir yanlışta, filan şöyle hatada… O da demiş ki : “ ben kendi hatalarımı görmekten çevreyi göremez oldum.” İşte bu hal olmalı. İç temiz olmazsa insan kirli bir bardağa benzer. Ondan güzel bir sunum olmaz, güzel bir amel olmaz. O sadece kendini kandırır. Onun ibadeti göstermeliktir. İnsanlar arasında bir statü sahibi olmak içindir. Hâlbuki insan ibadeti Allah için yapar-yapmalıdır. İçi bozuk olan insanın niyeti de bozuk olur, amelide çürük olur. İçi düzeltmek için önce Yüce Yaratan’ın kitabını kendimize bir mesaj hassasiyeti ile okumamız gerekir. Sonrada tefekkür mekanizmasını her an çalıştırarak muhasebe içinde bir hayat sınırları çizmeliyiz. Selam ve dua ile.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER