İKİ TEHDİT TEK ÇÖZÜM
OCAKLAR
ZEYNEL COŞAR yazdı…
Son kırk yıldır dünyamız Küreselleşme ve Yeni Dünya Düzeni denen emperyalist haydutluğun kol gezdiği bir iklimin etkisinde kaldı. Gericileşme, işgalci saldırganlık, yamyamlaşma, içi boş popülist sıradanlaşma siyasetinin sultası altına düştük. Bu gerici savrulmadan dolayı tüm dünya insanlığı inanç özgürlüğü, siyasi ve ekonomik haklar, eşitlik ve adalet, açlıktan yoksulluktan kurtulmak, doğayı korumak gibi konularda çok büyük kayıplara uğradı. Böyle bir dünyada ABD’nin başını çektiği emperyalist blok, 22 Müslüman ülkeyi parçalayıp kan gölüne çevirme projesi olan BOP’u çok kolay bir şekilde uygulama işine girişebildiler. BOP ile Irak, Suriye, Libya ve Yemen’de bazen kendi ordularıyla bazen de vekâlet savaşı denen hinoğlu hinliklerle her türlü gerici, bölücü piyonlarını devreye sokarak iç savaşlar çıkarttılar. Afganistan’da bilerek ve kasten daha önce piyon olarak kullandıkları Taliban’ı yeniden iktidara getirerek, çekip gittiler. En son Ukrayna topraklarında yaşanan savaş ve acılar, ABD ve NATO denen savaş ve işgal gücünün çevirdiği tertip ve komploların sonucudur.
İşte bu namüsait şartlarda Türkiye de nasibini aldı. 1970’li yıllardan itibaren ABD’nin hazırladığı demokrasi, laiklik ve aydınlanma yani Atatürk düşmanı Yeşil Kuşak Projesi karşımıza çıktı. ABD kendi “oğlanları” vasıtasıyla önce Pakistan’da sonra Türkiye’de darbeler yaptılar. 1977 yılında Pakistan’da bizdeki 12 Eylül 1980 Darbesinin lideri Kenan Evren’in “Sevgili biladeri” General Ziya Ülhak gibi bir gerici faşist eliyle yapılan darbeyle, Pakistan tarihinde önemli bir rol oynayan ilerici ve laikliğin savunucusu Zülfikar Ali Butto’yu asarak bu ülkede gericiliği devlet zoruyla üsten aşağıya giydirmeye başladılar. Sıra Türkiye’ye gelmişti. Türkiye’de CIA eliyle yetiştirilen kontrgerilla çeteleri, 1977’de Taksim’de ki 1 Mayıs Katliamı ile işe başladılar. Adım adım ülke terör sarmalına doğru sürüklendi. Ardı adına birçok katliamlar ve cinayetleri işlemeye başladılar. İşte tam bu noktada Aleviler hedefe konuldu. 1979 Aralık ayında Maraş Katliamı, Çorum, Malatya ve diğer illerde Alevi kitleleri CIA kumandalı saldırıların hedefi oldular, katledildiler. Türkiye ekonomik krizin içine düşmüştü. İşte bu sorunların aşılması için hemen imdada IMF ve Dünya Bankası yetişiyordu. 1980 yılı Ocak ayında güya ekonomik krize çare planı olarak sunulan ve Turgut Özal eliyle Ankara’ya gönderilen 24 Ocak Ekonomik Kararları aslında bir karşı devrim paketidir. Ekonomik, siyasi ve dinsel anlamda Atatürk’le kazandığımız her şeyin adım adım yok edilmesi paketiydi bu paket. 12 Eylül Darbesi de işte bu paketin devreye sokulması için yapılmıştır. Dur durak bilmeyen terör olayları nasıl olduysa 12 Eylül sabahı bitivermişti???
1 Mayıs ve Maraş Katliamı, 12 Eylül Darbesi ve 24 Ocak Kararları için yapılmıştır. 12 Eylül Darbesi sonucunda emekçiler ve sol güçlerle Aleviler acımasız bir baskı ve işkencelerden geçirilmiştir. İşte tam bu sırada 12 Eylül Faşistleri, okullarda zorunlu din derslerini Anayasa’ya koydular. Kırk kere anayasa değişikliği yapılmasına rağmen, Alevilerin kurda kuşa anlatmaya çalıştığı, içeride ve dışarıda yana döne itiraz ettikleri zorunlu din derslerinin kaldırılması hiç düşünülmemiştir. 12 Eylül’le başlatılan gericilik devlet eliyle üstten aşağıya örgütlenmiş, adım adım gerici güçlere kapı ardına kadar açılmıştır.
Peki, Ne Yapacağız?
Uzun sözün kısası şimdi gelinen noktada iki büyük tehditle karşı karşıyayız. Birincisi 12 Eylül faşizminin mirası olan zorunlu din dersleri ile tüm topluma Atatürk ilkeleri ve laiklik karşıtı cihatcı, selefilik anlayışı ile Ali’siz Alevicilik ihaneti karşımıza dikliverdi. Bu iki bela ile mücadelede başarı sadece Alevilerle olmaz. Tüm Atatürk Cumhuriyetçisi, laiklik, adalet ve eşitlik savunucusu güçlerle birleşerek olur.
Birinci Tehdit Selefi Yobazlıktır
12 Eylül rejimi ile başlatılıp sürdürülen saldırı, en son Ali Erbaşlar ile zirve yapmıştır. Yaşananlara şöyle bir baktığımızda sanki Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın şahsında adeta İdrisi Bitlisi, Ebussuud karşımıza çıkmış, yeniden tehditleri savurmuştur. Bu hiç abartı değil, somut bir gerçektir. Alevi kitleleri bilerek ve planlı bir şekilde asimile edilerek toplumsal ve sosyal alanda, binlerce yıldır öğrendiklerimizin tersine ve gerçek aslına yabancılaştırılmak isteniyor. Din dersi kitaplarına, hiçbir Alevi evladının “Evet bunlar doğrudur” demediği somut bir olaydır. Ama egemen güç “ Hayır evladım senin öğrendiklerin yanlıştır, işin dorusu budur” diyerek Alevileri, zorla ve baskıyla selefi telkinlerle baş başa bırakılıyorlar. Özellikle Prof. Ali Erbaş’la birlikte Diyanet, Atatürk’e “hain”, “Keşke Yunan kazansaydı” diyen Fesli Kadir’i ziyaret edip bağrına basmıştır. Kurtuluş Savaşımıza karşı kampanyalar yapıp, Mustafa Kemal ve arkadaşlarına “Nerede görürseniz öldürmek üzerinize farzdır” idam fetvası yayınlatan İskilipli Atıf Hoca’ya itibarını iade edip saygılar sunmuştur. Necip Fazıl gibi Cumhuriyet ve laiklik düşmanı kişinin fikirlerini rehber edinen Diyanet dörtnala iktidarın emrinde Selefiliği koyulaştırma işine girişti.
Bu ve benzer faaliyetlerini sonra en son Tunceli’de “Hz. Ali Gençlik Eğitim Merkezi” açarak işin nerelere kadar geldiğini gösterdiler. Tunceli’de Munzur Üniversitesi ve Diyanet el ele vererek birçok etkinlikler ve örgütlenmeler yapmaktadır. Yaşananları incelediğimizde ciddi ciddi ortaklarını da bulmuşlar gibi. Yani 1514 yılında İdrisi Bitlisi ve Yavuz’la beraber olup Alevi katliamlarına katılan Pir Hüseyinler sanki yeniden sahne almışlar gibi. İşte bu gelişmeler Alevilerin daha da dikkatli bilinçli birer laiklik, cumhuriyet devrimlerini savunan kararlı Atatürk devrimcisi olmasını zorunlu kılmaktadır. Çok ilginçtir ki selefi dinciliği öğütleyenlerle, Ali’siz Aleviciliği savunanların ortak yanı da Atatürk düşmanlığıdır. Cumhuriyet devrimlerini ve laikliği savunma görevi; Hz. Muhammed’den, Hz. Fatma’dan, Hz. Ali, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin’den beri devam edip gelen Hacı Bektaş Veli’den, Abdal Musa’dan Pir Sultan Abdal’dan ilerleyen binlerce ilim, irfan sahibi önderlerimizin, pirlerimizin, dede ve babalarımızın mirasıdır. Bu miras Âşık Veysel’le, İsmail Daimi ve Mahsuni Şerif’le de güncellenmiş tarihi bir görevdir. Bu görev savsaklanamaz, göz ardı edilemez. Cumhuriyeti, Atatürk devrimlerini, laikliği, demokrasiyi, eşitliği, adaleti, sömürüye ve acımasız yoksulluklara, ağır ekonomik buhrana sebep olan bir avuç kesimin dayattığı haksız sömürü düzenini reddederek, bütün yurttaşlarımızla el ele vererek ülkemizin birliğini, berberliğini dirliğini karalılıkla savunmaya çalışmalıyız.
İkinci Tehdit Ali’siz Aleviliktir
Bu tehdit de ABD ve Batı Emperyalistlerin üzerimize saldıkları piyonların marifetidir. İş çok ciddidir. Bir yandan Yeşil Kuşak Projesi ile başlatılan ama özellikle 12 Eylül 1980 tarihinden itibaren hamle üşüten hamle yapan gerici saldırganlığı bir başka yansıması da bu Ali’siz Alevilik saldırısıdır. Muhammed ve Ali, On İki İmam düşmanlığı ve İslam Arap düşmanlığı rasgele bir iş değildir. Planlı programlı ince düşünülmüş bir tertiptir. Elbette ki Alevi kitlesi dıştan AKP iktidarı eliyle Diyanet baskısı, zorunlu din derslerinin saldırısı altında kıvranırken, bir yandan da hançeri içeridekileriyle sırtımız sapladılar. Ali’siz Alevilerle, İdrisi Bitlisiciler, Ebussuudcular birdir, aynı noktaya vurmaktadırlar. O, Yavuz’un başdanışmanı Alevi katliamcısı İdirisi Bitlisi , Şehülislam Ebussuud efendi ne diyordu? “Bu Aleviler var ya! Bunlar Müslüman yani İslam değildir. Onun için bunlar kâfirdir, katli vaciptir.” Böylece 200 yıl boyunca Anadolu’da Irak’ta, Azerbaycan’da nerede buldularsa Türkmen Alevileri katlettiler. Şimdi bu Ali’siz Aleviciler de “Alevilik İslam dışı, ayrı bir dindir “ deyiverdiler. Tıpkı İdrisi Bitlisi ve Ebussuud gibi söylüyorlar. En son İsmail Beşikçi ve Faik Bulut gibi PKK bölücülüğünün akıl hocaları da birer Alevi uzmanı olup çıktılar. Daha önce Erdoğan Çınar adlı kişi “ Alevilik İslam’la ilişkili bir inanç değildir. Alevilik İslam’dan 6000 yıl önceki Luvilerden gelmedir” safsatasını ortaya atarak havayı bulandırdı. Erdoğan Çınar’ın birçok tahrifat ve yalanlar üzerine inşa ettiği Luviler safsatası tutmayınca şimdi İsmail Beşikçi ve Faik Bulut devreye girdi. Bu ikilinin devreye girmesi, bizzat Türkiye İran, Irak ve Suriye’nin parçalanarak Büyük Kürdistan’ın kurulması planının bir parçasının da Alevileri bölmek olduğu açığa çıktı. Erdoğan Çınar’ın 6000 yalanı tutmayınca, İsmail Beşikçi’nin 4000 yıllık Reya Hekiye safsatası devreye sokuldu.
Sömürge Kürdistan teorisinin mucidi İ. Beşikçi, tweet hesabında şöyle yazıyor: “....Peşmerge Kürt Halkının şanlı ,şerefli ordusudur. Bji Peşmerge-27 Ekim 2019….Ben bir sosyolog olarak Kürt halkının ulusal birliğini savunuyorum…Dört Parça Kürdistan’ın bağımsızlığını savunmayan Kürtlerin lideri olamaz.18 Eylül 2019.” İşte PKK’nın akıl hocası olan İ. Beşikçi Alevileri avlamak için de Ali’sizlerin imdadına yetişerek 19 Şubat 2019 da Reya Hekiye adlı uzun bir makale yazdı. Ayrı bir yazı konusu olan bu safsataların özü, “Alevilik İslam dışıdır. Evet, Ali’siz Alevilik doğru bir tezdir. Alevilerin Türkistan’dan ve Horasan’dan geldik deyişi yalandır. Aleviler Yukarı Mezopotamya’da 4000 yıl önceki bir Kürt inancı olan Doğa Dini- Reya Hekiye‘nin bugün ki taraftarlarıdır ”diyerek tarih bilgisinden yoksun Geleneksel Aleviliğe düşmanlık yaparak, Alevi dedelerine “Bunların gösterdiği şecerelerin-icazetnamelerinin hepsi sahte” diyor. Yüz binlerce masum Türkmen evladını katleden tarihin en büyük Alevi katliamcısı İdrisi Bitlisi’ye tek bir laf dokundurmuyorlar. Ama Alevilik hakkında ahkâm kesiyorlar. Geleneksel Alevilik üzerine ciddi çalışmaları yapan Prof. Rıza Yıldırım’a saldırarak, bilerek ve kasten birçok olayı çarpıtarak, akıl almaz yanlışları yaparak, Ali’sizlere can havliyle sahip çıkıyor. Bir bölücülük teorisyeninin Ali’sizlere sahip çıkması elbette ki çok önemli bir mesajdır.
Tüm Aleviler ona buna değil, kendi, bin yıllık parlak tarihine sahip çıksınlar. Atadan, dededen, pirlerinden öğrendiklerini, dünya tarihinin en derin, en bilgili ozanlarının deyişlerini, nefeslerini tek tek okuyarak, ezberlemelidirler. İnsanlık tarihinin en büyük devrimcisi Hz. Muhammed’e, Hz. Ali’ye, Hz. Fatma’ya ve Ehli Beyt geleneğinin mücadelesine sahip çıkmalıdırlar. Hz. Muhammed’in ve Hz. Ali’nin, Hacı Bektaş Veli’nin o Büyük İnsanlık Davasının en parlak siması olan Mustafa Kemal Atatürk’e sahip çıkarak bilinçli ve akıllı bir mücadele ile tüm belaları defetmek mümkündür. Okumaktan, aydınlanmaktan bıkmadan usanmadan yola devam edeceğiz. Alevi –Sünni, Türk-Kürt ayrımı yapmadan, bir ve birlik olacağız. Ülkemizin birliğinin ve dirliğinin kararlı savunucusu olarak, her türlü gericiliğe, bölücülüğe karşı duracağız. Atatürk ışığıyla aydınlık, laik, eşit, adil ve tam bağımsız Türkiye için tüm yurttaşlarla el ele mücadeleye devam edeceğiz.