© Alevi Ocağı

KERBELA KATLİAMI TARİHTE KALMIŞ BİR OLAY MIDIR?

KERBELA KATLİAMI TARİHTE KALMIŞ BİR OLAY MIDIR?

ALİ RIZA ÖZDEMİR yazdı... “Ona âyetlerimiz okunduğu zaman, “Öncekilerin masalları!” der. Yakında onun alnına (cehennemlik) damgasını vuracağız!” (Kalem/15-16) *** Değerli canlar, Bugün sizlere zaman zaman duyduğumuz kimi fikirlerin yanlışlığını izah etmek istiyorum. Diyor ki bazı kimseler: “İmam Hüseyin ve Ehlibeyt’in başına gelenler, bundan bin küsur yıl önce yaşanmış. Bin küsur yıl önce yaşanan katliamın yası mı olur? Hem bundan bize ne? Tarihte yaşanan daha dramatik olaylar varken neden bu katliama odaklanalım?” *** Öncelikle ifade edelim ki, İmam Hüseyin herhangi biri değildir; çok ama çok özel biridir. En başından şunu da açıklıkla ifade edelim: İmam Hüseyin’i özel kılan, Hz. Muhammed’in torunu olması değildir. Sadece bu özelliği taşısaydı, elbette iman sahibi olup hayırlı işler işlemediği sürece bizim için hiç bir değeri olmazdı. Nitekim Hz. Muhammed’in öz amcası olan Ebu Leheb, İslam’a ve Hz. Muhammed’e düşmanlık ettiği için lanetlenmiştir. Bunun gibi Hz. Nuh’un oğlu, babasına iman etmediği için helak edilmiştir. *** Peki, Hz. Muhammed’in torunu olmak değilse nedir İmam Hüseyin’i özel kılan hususlar? İmam Hüseyin, İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in torunu olmasının yanında hakkında Kur’an’da ayetler olan ulu bir kişidir. Ayetle tertemiz yani masum kılındığı (Ahzap/33) açıkça belirtilmiş Ehlibeyt’ten biridir. [Diğerleri Hz. Ali, Hz. Fatıma ve Hz. Hasan’dır.] Yani bu ayet onun asla yanlış iş yapmayan, fiillerinde masum yani günahsız biri olduğu anlamına gelir. Ayetle sevgisi tüm Müslümanlara farz kılınmış (Şura/23) yakınlardan (Ehlibeyt’ten) biridir. Yani tüm Müslümanların, bırakın ona saygıda kusur etmesini onu sevmesi, saygı duyması farzdır. Onu sevmek ve saymak, Hz. Muhammed’in ümmetinden peygamberliği için istediği bedeldir. Hz. Muhammed’in Kur’an-ı Kerim’le ümmete emanet olarak bıraktığı ve onlara uymalarını emrettiği iki emanetten (Ehlibeyt’ten) biridir. Yani o Kur’an’ı açıklayan, manasını herkesten iyi bilen ve Kur’an’dan ayrılmayan bir şahsiyettir. Hz. Muhammed’in itaati emrettiği On İki İmam’ın üçüncüsüdür. Yani Müslümanların buyruklarına uymakla mükellef olduğu bir imamdır. O imamlığa Tanrı katından seçilmiştir. Çünkü ayetlerde bildirildiği üzere Hz. Muhammed, hiçbir zaman nefsinden konuşmamış, Allah’ın emirlerini insanlara tebliğ etmiştir. [Bu arada buradaki imamlık, liderlik anlamındadır. Bazı kötü niyetli yorumlarda ifade edildiği üzere cami imamlığı değildir.] Özetle, söz konusu kişi sıradan biri değil, aksine özel biridir; dini bakımdan tüm Müslümanların sevmesi ve itaat etmesi gereken yüce bir şahsiyettir. O nedenle İmam Hüseyin hakkında böyle hafife alır, önemsemez tarzda cümleler kurmak, doğru değildir. Kur’an-ı Kerim’in ayetleri ve Hz. Muhammed’in hadisleri bağlamında düşünürsek bu cümleler, Allah muhafaza, insanı vebal altına sokar. *** İmam Hüseyin’in hareketi, sadece belli bir mekâna ve zamana hitap etmez. Onun kıyamı tüm zamanlara ve mekânlara hitap eden bir içeriğe sahiptir. İmam Hüseyin daha işin başında “Müslümanlar Yezit gibi bir hükümdara duçar olduğunda artık İslam’la vedalaşmak gerekir” demiş ve Yezit’e biat etmeyeceğini söylemiştir. “İslam’la vedalaşmak” ne demek? Yani İslam’ın yok edilmesi demek… Adı Müslüman, özü münkir olan bir toplum yapısı demek… Hz. Muhammed’in insanlığa vazettiği evrensel mesajını yok etmek demek… İmam Hüseyin, Allah’ın dinini zalimlerin ve zorbaların elinde bir silah olmaktan kurtarmıştır. Mazlumların ve mustazafların dili olan hatta kurtuluşa ulaştıran gerçek özünde kalmasını sağlamıştır. İşte İmam Hüseyin’in kıyamı ve hareketi, İslam’ı gerçek özü ve mesajıyla günümüze taşımıştır. İslam, onun kanında ve şehadetinde yeniden hayat bulmuş ve ilahi mesaj tüm zamanlarda ve mekânlarda yeşermiştir. Halen de İmam Hüseyin’in bereketi ile dünyanın dört tarafında İslam, gerçek çehresiyle yeniden yüreklerde zuhur etmektedir. *** İmam Hüseyin, mesajını tüm dünyaya evet tüm dünyaya vermiştir. İmam Hüseyin, Medine’den ayrılmadan hemen önce, “Böylece, bütün dünya bilmelidir ki, Hüseyin, makam ve servet peşinde olmadığı gibi fesat ve bozgunculuk çıkaran bir şahıs da değildir” diyerek mesajının tüm dünyaya olduğunu ilan etmiştir. İmam Hüseyin’in, “Böylece, bütün dünya bilmelidir ki” deyişine dikkat etmek gerekir. Bu bütün zamanlara ve bütün mekânlara yapılan bir duyurudur. İmam Hüseyin’in harekât tarzını takip ettiğimizde eyleminin gelişigüzel olmadığını ve şartlara göre değişmediğini anlarız. Onun bir hedefi vardı ve o hedefe ulaşmak için adım adım ilermiştir. Onun eylemi, Yezit ve ailesinin yok etmeye azmettiği İslam’ın, Ehlibeyt ve kendi şahsında yaşadığının ilanıdır. Yani İslam orada değil, burada demektir. İmam Hüseyin’in Kerbela çölünde yükselttiği kızıl bayrak, dünyanın her yerinden ve tarihin bütün zamanlarında İslam’ın bayrağı olarak görülmüştür, bugün de görülmektedir, hiç şüphesiz bundan sonra da görülecektir. *** İmam Hüseyin, tüm zamanlara ve tüm mekânlara hitap etmiştir. Bize bile, evet, bize bile… Yardım gelmeyeceğini bile bile, İmam Hüseyin’in yüksek sesle düşman ordusuna haykırdığı sözler, bütün zamanlara ve bütün mekânlara yapılan ölümsüz bir çağrıdır: “Acaba feryadımıza yetişip bize yardımda bulunacak bir kimse yok mudur? Acaba Resulullah’ın haremini (Ehlibeyt’ini) savunacak bir kişi yok mudur?” Bu çağrı, bize değilse, kimedir? Bu çağrı, bu zamana değilse hangi zamanadır? Bu çağrı, tüm dünyaya değilse hangi mekânadır? Ehlibeyt bağlıları arasında yaygın olan bir sloganı burada tekrar edelim: “Her gün Aşura, her yer Kerbela!” Yani zulmün olduğu her gün Aşura, zulmün olduğu her yer de Kerbela’dır. İmam Hüseyin ve yarenlerinin Kerbela’da göğe kaldırdığı kızıl bayrak, tüm zamanlarda ve tüm mekânlarda yaşamış mazlumlarının altında toplandığı bir kutlu sığınaktır. *** Peki, biz İmam Hüseyin için, beşikte oklanan bebeği için, Hz. Muhammed’in, Hz. Ali’nin, Hz. Fatıma’nın kılıçlarla bedeni paramparça edilen evlatları için, İmam Hüseyin’in yanında kahramanca zulme karşı savaşan yarenleri için yas tutmayalım mı? Onları anımsayarak, onları yâd ederek safımızı belli etmeyelim mi? Onların gittiği yolda giderek zulme karşı durmayalım mı? Onların ayakta tuttuğu İslam’ı, Hz. Muhammed Mustafa’nın İslam’ını, mazlumların İslam’ını idrak edip dünyaya ilan etmeyelim mi? Hepimiz aynı duygu dünyasında birleşerek adaleti, hakkı, hukuku, doğruluğu talep etmeyelim mi? *** Unutmayalım ki insanlar, ortak acılarla ve ortak sevinçlerle birlik duygusunu sağlar. Dini ve milli bayramlar ve yaslar da bunun içindir. Mesela “Kurban Bayramı bin küsur yıl önceki bir bayram. Bugün neden kutlayalım?” diyebilir miyiz? Elbette diyemeyiz. Hatta Hacı Bektaş Veli’nin çağında onun tavsiyesi üzerine Kurban bayramı Seyit Battal Gazi Dergahı’nda kutlanır, Kerbela mateminde ise insanlar Hacı Bektaş Veli Dergah’ında toplanırdı. Bugün bu geleneği ayağa kaldırmamızdan daha anlamlı ne olabilir! Özetle dini bayramları nasıl kutluyorsak, dini yaslarımızda da bir araya geleceğiz. İmam Hüseyin ve Kerbela şehitleri için yas tutacağız. İmanımızı, bilincimizi, irademizi, birliğimizi diri ve sağlam tutacağız. Kerbela şehitlerine ve onlara yas tutanlara bin selam olsun!

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER