© Alevi Ocağı

KUL HİMMET’İN NEFESİNİN AÇIKLAMASI-2

KUL HİMMET’İN NEFESİNİN AÇIKLAMASI-2

HAKKI SAYGI yazdı.. *** Önceki bölümden devam *** Muhabbet kadimdir insan içinde Zira can severiz can canlar içinde Kırklar meydanında irfan içinde Muhibban ceminde güldür muhabbet Bu âlemde görünür görünmez tüm varlıklar, Mutlak Zat’ın, yani Hakk’ın sıfatlarıdır. Bu sıfatların tümü birden Allah’tır. Muhabbet eden de muhabbet edilen de kendisidir. O’nun tüm fiilleri muhabbettir, insanın özünde. Külli kudret, yani Mutlak Zat, kudret kandilinde balkıyan “Nur”dan ibaret olan kendi Zatını, kün emriyle en küçük parçalara bölerek, bu âlemi halk etti ve zuhura geldi. Bu nur zerreleri, yine kün emriyle, bir anda ruh haline geldiler, çünkü ruh emir âlemindendir. O, Zat’ı Mutlak ki, “ete-kemiğe bürünerek” her ruh zerresinde farklı farklı sıfatlarda canlı varlıklar hanine geldi. İşte bundan dolayıdır ki, “yaratılanı severiz yaratandan ötürü.” Çünkü tüm canlılar, aynı Zat’ın öz varından var edilmişlerdir. Bundan dolayıdır ki, birbirimizi sevmekteyiz. Kırklar meydanı, aslında zat deryasıdır, ilim ve hakikat deryasıdır ki, kâinata teşbih edilir. Kâinatta mevcut olan iyilik ve kötülük ne varsa, hep orada gösterilir. Kırklar kelimesinin diğer bir anlamı da çokluktur. Bu meydanda Allah’ın zahir ve batın tüm vasıfları dile getirilir. Kırklar kelimesinin diğer bir anlamı da “çokluktur.” Alevi/Bektaşi felsefesinde “Kırklar” çok önemli bir yer tutar. Rivayete göre, Hz. Muhammed Efendimiz, Mir’aç dönüşünde, Hz. Ali ve yakınları da dâhil kırk kişinin bulunduğu bir meydana (zat deryası) gelir içeri girer, selam verip bir yere oturtulur. Özel bir muamele görmez, çünkü peygamber ve resul olarak içeri alınmamıştır. Ancak, “ben bir canım, sizden birisiyim” dediği zaman içeri alınmıştır. Hz. Muhammed, “size kimler derler” diye sorduğunda, “bize kırklar derler, birimiz kırk, kırkımız birdir” diye cevap verilir. Hz. Muhammed, tekrar; “şu anda 39 kişi görüyorum” deyince, “Selman lokma getirmek için dışarıda” derler. Yine Hz. Muhammed, sizin kırklar olduğunuzu ve kırkınızın da bir olduğunu nereden bileyim” deyince; Hz. Ali Efendimiz, bileğini hafif keser ve bir damla kan akar. O anda otuz dokuz kişinin bileğinden bir damla kan akar. Aynı anda duvarda da bir damla kan görülür. Bu kanın da Selman’ın kanı olduğu söylenir. Görüldüğü gibi, bugün Alevi/Bektaşi ibadet cemlerinde de esas maksat budur. İbadete başlamadan önce gönüller birlenir, razılık alınır. Katılanların cümlesi gönüllerini bir ederlerse, maksat gerçekleşmiş olur. Aksi halde her şey boştur. Gülün aslı ve göbeği Muhammed, dalı Ali’dir. Ancak gül; göbeği, dalı ve yaprakları ile Hakk’tır. Yani dal, gül ve yaprakların üçü birden aynı Zat’tır, yani kâinatın Öz’üdür. Alevi/Bektaşi ibadet cemlerinde veya Hakk muhabbetlerinde, Hz. Muhammed’in ismi gül ile özleştirilir. Söz arasında gül adı geçtiğinde Hz. Muhammed’e ve O’nun Ehlibeytine “Allahümme, salli alâ, Seyyidina Muhammedin ve alâ âl-i Muhammed” diyerek, selam verirler ve o gülün kokusunu koklarlar. *** Can cana muhabbet etmek erkândır Hublar meclisine ermek imandır Zira muhabbetin arzusu candır Ki rıza yurdunda birdir muhabbet Âşık olan can; seven, arzu eden, vuslata kavuşmak isteyendir. Canan veya maşuk ise; sevilen arzu edilen, özlem duyulandır. Can cana muhabbet, gönül-gönüle muhabbettir. Kuran’da: “Üç kişi gizlice konuşamaz ki, dördüncüleri O, olmazsın. Beş kişinin gizlice konuştuğu yerde altıncıları O, olmazsın. Bundan daha az yahut daha çok da olsalar, O, mutlaka onlarladır” (7) buyuruyor. Bu gibi Hakk muhabbetleri erkândır. Çünkü orada Hakk, Muhammed Ali muhabbeti vardır. Orada zuhurat vardır, orada gerçekler dile getirilir, Allah’ın zahir ve batın vasıfları konuşulur. Bu gibi arifler meclisinde rızasız söz edilmez, Bu hususta Gaybi Hazretleri, şöyle diyor; “Hakk'ı her yerde hazır ve seninle bil, cahile ilim ile söyle. Arifler katında sessiz olup adap ile otur, hürmetle sor, imtihan eder gibi söz sorma. Eğer sorarsan söyleneni kabul et, inat ve mücadele eyleme, eylersen Hakk'tan kovulursun. Çünkü bu sarayda Allah'ın hikmeti çoktur, bu saray onundur, başkası yoktur.” Külli kudret olan Mutlak Zat’ın sıfatların tümü birden Allah’tır. Allah, tüm filleri ve işleyişi ile “Sünnetullah”tır, yani muhabbettir. Muhabbeti sunan candır, yani kendisidir, muhabbeti sunduğu da candır, yine kendisidir. Çünkü O’nun Zat’ından başka hiçbir şey yoktur. Rıza yurdundan maksat ise razı etmiş ve razı edilmiş olarak muhabbettir ve muhabbetin özüdür. Bir başka ifadeyle Pir’ler ve Mürşit’ler muhabbetinde, Allah, Muhammed Ali, zuhura gelir. *** Gel beri gel beri iman edersen Gelme hakkın değil güman edersen Sırrın tercümandır beyan edersen Bu halkın içinde sırdır muhabbet Eğer Allah’ın bir ve tek olduğuna Hz. Muhammed’in O’nun resulü olduğuna iman edersen, gel birlikte muhabbet edelim. Eğer buna iman etmemişsen, gelme, bizim aramızda senin gibilerin işi yok. Bu meydanda gerçekler dile getirilir, Allah’ın tüm Esma sıfatları ve gizli vasıfları tercüme edilir. İşte bundan dolayıdır ki bu muhabbet halk içinde sırdır. Bu gibi muhabbetlerde, söz vardır, saz vardır, âşıklar bülbül misali çalıp söylerler. Burada dem devran vardır. Çünkü burası, arifler ve kâmiller meclisidir. Bu gibi muhabbetler, genellikle Alevi/Bektaşi ibadetlerinden sonra, evlerine gitmeyip, kalan hakikat yolcuları arasında yapılan muhabbetlerdir. *** Bu her dem bahardır bunda kış olmaz Öter bülbülleri dilleri durmaz Kokusu tükenmez hem rengi solmaz Bir aceb gülzar-ı bağdır muhabbet Allah ve Muhammed tek nurdur. Muhammed güle teşbih edilir ki bu gülün kokusu tükenmez, rengi solmaz. Muhammed’in adının anıldığı muhabbetlerde, hep birlikte; “Allahhümme salli alâ seyyidina Muhammed ve Ehlibeyt” diyerek salavat getirilir. Bu gibi arifler ve pirler meclisinde, güller açılır, gülün dalında bülbüller şakır, her yer güllük gülistanlık ve bahar olur. Fakir Hakkı Baba da Pir Sultan’ın bu anlamlı ifadelerini, aşağıdaki manzum eseri ile şöyle dile getirdi.   GÜLDÜR GÜL İşte geldik işte gittik Gül fidesi olup bittik Bülbül olup dalda öttük Muhammed Ali diyerek.   Bülbülün mekânıdır gül Sarı pembe kırmızı gül Gül dalında öter bülbül Muhammed Ali diyerek.   Bülbülün aşkı güldür gül Gülün dostudur bülbül Bülbül dalda name söyler Muhammed Ali diyerek.   Öter gül dalında bülbül Muhammed im güldür gül Hakkı Baba böyle söyler Muhammed Ali diyerek. Bu gibi muhabbetler, pirler, mürşitler ve ariflerin pazarıdır. Bu pazarda inci, mercan ve mücevher alınır, satılır. Kısmeti olan buraya katılır ve bu pazardan nasibini alır. *** Muhabbet edenler nasibin alır Muhabbet ederse dert ehlin bulur Ser çeşme Muhammed Ali’den gelir Dalgası tükenmez göldür muhabbet. Hz. Peygamber Efendimiz, bir hadisinde; “Ben ilmin şehriyim, Ali kapısıdır” buyuruyor. Bu ilim şehrinden nasip almak, Ali’nin ilminden feyiz almak, hakikate açılan kapıdan içeri girmek gerekir. Çünkü Muhammed Ali, ser çeşmedir, ilim ve irfan kaynağının başıdır. Onların her sözü, muhabbettir, muhabbet ise onların ta kendisidir. *** Âşık gülşende Şirin-ü Ferhad Leyla’da Mecnun’a göründü Üstad Muhammed Ali’den kuruldu bünyad Ta ezelden ezel vardır muhabbet Şirin ve Ferhat’ın yaşam öyküleri ve yaşadıkları aşk serüveni de onların muhabbettir. Çünkü Şirin ve Ferhat ta o aşk şarabından tattılar ve onlarda, bir bütün oldular, yani Allah, Muhammed, Ali oldular. Mecnun’a gece rüyasında bir pir gelip şerbet sunar. Arkasında adı Leyla olan bir güzel gösterir. Pir elinden bu aşk dolusunu içen Mecnun, sazı elinde Leyla’nın peşine düşer. Yıllarca çöllerde Leyla’sını arar durur. “Leyla, Leyla” derken, Mevlâ, Mevlâ” demeye başlar. Aslında Mecnun’a aşk dolusunu sunan üstat, Hakk’tır. Leyla ise Mevlâ’dır. Bir gün Mecnun, gerçek Leyla’yı görür, ama bu Leyla, onun aradığı Leyla değildir. O zaman anlar ki, Mecnun’a Leyla’da görünen Zat’ı Mutlak’tır, yani Mecnun ile Leyla’da görünen Hakk’tır, ikisi birden Mevla’dır. Bir kutsi hadiste Allah: "Levlâke levlâke Lema halaktü’l-eflâk” buyurur. Bu ifade mealen, “Sen olmasaydın, sen olmasaydın, Ben âlemleri halk etmezdim" sözüdür. Bu hadiste bildirilen, “Levlâke” ifadesi, “Eğer sen olmasaydın” anlamındadır. Yani bu ifadenin anlamı, “kendinden kendine bir sevgi ve muhabbettir. İkinci defa “levlâke”, yani “eğer sen olmasaydın” (lemâ halektü’l eflâk) “bu âlemleri halk etmezdim” İfadesiyle Mutlak Zat, Hz. Muhammed’e ne denli sevgi ve muhabbet ettiği açık olarak görülmektedir. Hz. Muhammed’e olan bu muhabbet, Hz. Ali ve O’nun soyuna olan muhabbettir. Onların hürmeti için bu âlem halk edilmiştir. *** “Kul Himmet” makamın özge makamdır Muhabbet mührü On İki İmam’dır.  Şahımın didarı bunda tamamdır Hakikat vasıl-ı yardır muhabbet. Özge makam; hakikat makamıdır, parçanın bütünle buluştuğu makamıdır. Diğer bir deyişle, kesretten vahdete erişme makamıdır, yani “Enel Hakk” makamıdır. Özün makamı; vücudun da makamının mertebesidir. Yani özümüzdeki “Gizli Hazine”nin makamıdır ve muhabbettir. Muhammed Ali, gök kubbedeki kudret kandilinde, Cebrail’in gördüğü balkıyan nur olduğuna göre, Hz. Muhammed, Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz. İmam Hasan, Hz. İmam Hüseyin ve onların soyundan gelenlerin tamamı nurdur. Aslında nur Allah’ın Zat’ının nurudur, hepimiz o nurdan asıl olduk. Yüce Allah, kendisine ait, “ilim, irade, akıl ve kudret” gibi tüm özelliklerini insana verdi ve kendisini insan sıfatında gizledi. Bu gerçek ilk olarak Hz. Muhammed ve Hz. Ali’nin yüzünde muhabbet oldu, yani bilinir hale geldi. Buradaki “Şah” ifadesi de Hz. Ali’ye nispeti iledir ve Allah’a işarettir. Çünkü Hakk, Ali’de tecelli etmiştir. Ali’den de maksat “Ulviyet” tir. Eğer sen ulviyete erersen, yani belli bir şuur boyutuna erişerek gerçeği idrak edebilirsen, tüm mertebe ve makamları ile Hakk’ın insanda tecelli ettiğini bilirsin ve görürsün. Kısacası, Hakk’ı görmek istersen, insana bak, o da sensin!...

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER