© Alevi Ocağı

ZİVER HÜSEYNLİ: SAFEVÎ DÖNEMİNDE TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI

ZİVER HÜSEYNLİ: SAFEVÎ DÖNEMİNDE TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI

ZİVER HÜSEYNLİ* yazdı... Giriş Çeşitli Türk hanedanlarının farklı dönemlerde doğudan batıya, hatta bazen Afrika topraklarınadek genişleyen hâkimiyetleri Türklerin askeri, siyasî, kültürel, edebî ve diğer acılardan dünyanın öncül halklardan biri olduğunu gösteriyor. Günümüz İran toprakları ve etraf devletlerin arazilerinde ise esasen Gazneliler döneminden hakim tabaka olarak, geniş siyasî faaliyetlere başlamış Turkler bu bölgelerde  farklı sülaleler adı ile iktidarı ele almışlardır. Siyasî güç oldukları ve bölgede hâkimyeti ele geçirmeleri nedeniyle Türkler sadece siyasî, askeri alanlar degil, sosyal ve kültürel alanlarda dahi güç sahibi olmuşlardır. Bu sebeple Türk  kültürü, Türk dili adı geçen coğrafyalarda yayılmış ve hatta hâkim dil olmayı başarmıştır. XVI. yüzyıldan XVIII. yüzyılın üçüncü onyıllığına kadar uzanan Safeviler Devleti`nin banisi Şah İsmail devletçilik tarihimizde ilk Azerbaycan-Safeviler devletini kuran ve kendi ana dili, Türk dilini, resmi düzeye çatdıran ilk şah olmuştur. Safevî döneminde Türk dili Safevî Devleti’nden başka büyük bir coğrafyada, yani batıda Osmanlı Devleti’nde, doğuda Özbekler’in ve Memluklar’ın kurdukları devletlerde kullanılan resmî devlet dili olmakla büyük bir araziyi kapsamıştır. Türk dil tarihinde Safevîler dönemi, Türkçe’nin yeni lehçelerinin ortaya çıkışı veya Türkçe’nin yazı diline çevrilmesi[1] dönemi olarak geçiyor. Bu dil XVI.  yüzyıldakı hızlı gelişme sonuçunda yazı dili ve edebî dil seviyesine ulaşabilmiştir. XVI. yüzyılda günümüz Kafkasiya, Türkiye, İran ve Irak topraklarında aslında önceleri aynı kökden olan ve sonralar siyasî coğrafyasına göre birbirinden ayrışan iki leheçe vardı.** Bu iki lehce, iki güç sahibi devlet dahilinde kullanılan Osmanlı Türkçesi ve son zamanlar Azerbaycan Türkçesi adlanan Türk dilidir. Osmanlı Türkçesi Osmanlı Devleti dahilinde, Azerbaycan Türkçesi ise Karakoyunlu, Akkoyunlu ve Safevî Devleti dahilinde Fars dili ile beraber kullanan hâkim dil idi. Bildiri konumuzu teşkil eden Türk dili de bugün Azerbaycan dili adlanan Türkçedir. Azerbaycan dili adı ile tanınan bu Türkçenin eski dönemlerde farklı isimlerle tanındığı malumumuzdur ve bu konuda bir çok kanıtlar vardır. Örneğin Azerbaycan`lı dilbilimc A. Demirçizade bu dilin Savefiler döneminden önceki yüzyıllarda dahi “Türkî”, yani Türkçe adlanması hakkında görüşlerini yazmıştır: “O zaman, (Nizami Gencevi döneminde) تركي “Türki” kelimesi esasen “Türk dili” manasında kullanılıyor ve Azerbaycanda Oğuz- Kıpçak kabile dilleri temelinde tam şekillenen Azerbaycan halk dili bu isimle tanınıyordu. Hatta sonralar özellikle XIV-XV. yüzyıllarda “Osmanlı” adı ile tanınan Türk edebî dili ve “Çağatay” adı ile tanınan Özbek edebîdili şekillendikten sonra da “Türkî” veya “Türk dili” terimi uzun süre “Azerbaycanca” manasında kullanılmıştır”[2] Demirçizade  başka bir yerde şöyle yazıyor: “Savefi Devleti dâhilinde kullanılan Türk dilini “Türkî” veya “Kızılşbaşî” adlandırırdılar ”.[3] Bu konuda diğer bir araştırmacı H. Zerinezade yazmıştır: “Safevîler döneminde Farsça lugat ve tarih eserleri yazmış müellifler ترك (tork) - Türk adıyla başlıca olarak Azerbaycanlıları kasdetmiş, Osmanlı Türklerini روم- Rum veya – رومي Rumî, Özbekleri -  ازبك Özbek, Türkmenleri– تركمن Torkmen  veya - تركمانTorkemen, Moğolları – مغول Moğol, Çin Türküstanı ahalisini ise تركان ختائي- Torkane- Hatai adlandırmışlar”.[4] Bundan başka, o dönemde Farsça yazılmış metinlerde kullanılan Türkçe kelimelerin çoğunluğu çağdaş Türk lehceleri arasında en çok Azerbaycan Türkçesinde kullanılmaktadır.[5] Yukarıda geçen kanıtlara dayanarak Safevî Devleti dâhilinde kullanılan Türkçenin  çağdaş Azerbaycan dili adlanan Türkçe olduğunu tam emin bir şekilde ifade ediyoruz ve bildiri konumuzda bu  Türk dilinin rolü ve durumu hakkında bilğiler veriyoruz. Türk Dili Safevîler dönemi, Türklerin iktidara gelişi ile Türk dili, önceki dönemlere nazaran daha geniş kullanılmaya başladı. Bu dönemde dilimiz edebî ve bilimsel dil olarak Fars dili ile birlikte resmî dil olarak kullanılıyordu. Araştırmalar sonucu bunu kanıtlayacak, bir çok tarihî belgeler ve delillere rastladık. Bunlardan biri, Avrupalı Şarden (Chardin) adlı seyyahın seyahatnamesinde geçen bilgilerdir. Şarden kendi seyahatnamesinde İsfahan şehrindeki anılarından söz ederken devlet kütüphanesi hakkında bunları yazmıştır: “Bu saltanat kütüphanesinin kitapları Farsça, Arabça, Türkçe ve Kufi dilinde olan kitaplardan oluşmaktadır”.[6] Şarden`in verdiyi bu bilgiden, Türk dilinin o dönemde olan nufuzu ve Arapça ve Farsça ile birlikte ilerlediği ortaya çıkıyor. Safevî döneminde Türk dili devlet, saray ve diplomasi dili olarak işlem görüyor, padişahlar, hanlar, diğer yüksek makam sahipleri Türkçeyi resmî dil olarak kullanıyor, devletin diğer büyük ve küçük memurları, ordu mensupları, devlet ve ordu memurlarının aileleri ve yakınları Türk diline üstünlük veriyor ve bu dilde konuşuyordular. Resmî yazışmalarda Türkçenin kullanılmasına dair bir çok belgeler vardır. Bu belgeler farklı ülkelerden Safevî padişahlarına gelen veya Safevî padişahları ve resmîlerinin Türkçenin konuşulduğu ve konuşulmadığı ülkelere yazdıkları Türkçe mektuplardan ibarettir. Bu mektupların gönderildiyi tarih ve adresler hakkında bazı tarih kitaplarında[7] özellikle Feridun beyin “Münşaatus-Selatin” kitabında yazılmıştır. Bundan başka I. Şah Sefi tarafından Rus Çarı Mixail Romanov’a ve II. Şah Abbas tarafından Şirvan beylerbeyi Manuçehr’e yazılmış iki Türkçe mektup Azerbaycan Devlet Üniversitesi’nin “İlmi Eserler” dergisinde yayınlanmıştır.[8] Şah Tahmasp Safevi tarafından Şahzade Səlim`e, Şah Muhammed Hudabende`nin emirlerinin Ferhat Paşa`ya ve Şah Abbas`ın kendisinin Ferhat Paşa`ya yolladığı Türkçe mektuplar da araştırılmış Filologia Meseleleri dergisinde yayınlanmıştır.[9] Safevî dönemine ait Farsça tarihî kaynakların bazılarında da padişahların yazdıkları Türkçe mektuplar olduğu gibi aktarılmıştır.[10] Bu döneminden kalan mektuplar ve belgeler aynı dönemde Türkçenin sadece saray ve ordu dili deyil,  resmî yazı dili olduğunu da kanıtlamaktadır. Türkçenin hâkim dil olmasını kanıtlayan diğer bir delil, Safevî padişahlarının kendi fermanların başlığında “hüküm” yerine “sözümüz” kelimesini yazdıklarına dair belgelerdir. [11] Resmî belgelerden başka,  dönemin Farsça kaynaklarında halkın padişahla görüştüğü zaman söyledikleri deyimler dahi çevirisiz olarak Türkçe yazılmıştır. Örnek olarak “Kurban olduğum”[12], “Abbas muradını versün”[13] ve başka bu gibi ifadeleri gösterebiliriz. Türkçenin o dönemdeki nüfuzunu kanıtlayan diğer deliller, söz konusu dönemde doğuya, özellikle de Safevî ve Osmanlı topraklarına yolculuk eden seyyahların verdikleri bilgilerden ibarettir.  Bu seyyahlar kendi seyahatnamelerinde Türkçenin Safevî devleti dâhilinde rolü ve önemi hakkında geniş bilgiler vermişlerdir. Örnek olarak Osmanlı sarayında uzun süre kalmış ve Türkçeyi ögrenmiş İtalyalı Pietro Della Valle’nin anılarını gösterebiliriz. O, Safeviler toprağında kaldığı zaman İsfahan hatıralarından yazarken Türk dili ve onun önemine dair bir kaç yerde önemli bilgiler vermiştir. Pietro Della Valle, Şah Abbasla olan görüşmeleri hakkında böyle yazıyor: “Şah, bizim Türkçeyi bilip bilmediğimizi orada bulunan diğer şahıslardan sordu ve onlar da cevabında benim Türkçeyi çok iyi bildiğimi söylediler. Çünkü ben gün boyu onlarla bu dilde konuşuyordum. Ben kendi yerimde oturduktan sonra Şah, güleryüzle bana taraf baktı ve Türkçe söylenildiği şekilde dedi: -Hoş geldi, sefa geldi-”.[14] Pietro Della Valle, kendi seyahatnamesinde padişahla Türkçe konuşdukları hakkında başka bilgiler de vermiştir. O, 18 Aralık 1617 yıl tarihinde, arkadaşı Mario Eskipano’ya İsfahan şehrinden gönderdiyi mektupta yazmıştır: “İran’da genel olarak Farsçadan daha çok Türkçe konuşuluyor, özellikle de sarayda ve yüksek makamlı kişiler arasında... Bu, tüm ordu mensuplarının Türk Kızilbaşlar`dan ibaret olduğu için böyledir. Şahın çeşitli aşiretlerden olan görevlileri de Türkçe konuşuyor, Farsçayı bilmiyorlar... Hatta şahın kendisi de zamanının çoğunu  onların (ordunun) arasında geçiriyor ve kendi düşüncelerini anlatmak için Türkçe konuşuyor. Bu nedenle Türkçe bütün saraydakılar, kadınlar ve başkaları arasında yaygındır”.[15] İran’da kaldığı sürede Türkçe bir şiir yazan bu seyyah, 1620 yılında Türk dilinin grameri kitapını da yazmıştır. Adı geçen kitabın giriş kısmında Avrupa, Asya ve Afrika`da hüküm süren Osmanlılar’dan, İran’a hükmeden Safevîler’den ve Orta Asya’yı yöneten diğer Türk uluslarından dolayı bu dilin öğrenilmesinin önemli olduğu belirtilmiştir.[16] Alman yöneticilerinden Friedrich Von Holstein tarafından kâtiplik görevini yapmak üzere Rusya ve İran’a gönderilmiş Almanyalı seyyah Adam Olearius 1636 yılının Kasım ayından 1638 yılının Şubat ayına kadar Safevî topraklarında bulunmuş ve kendi seyahatnamesinde Türkçe hakkında böyle yazmıştır: “İranlılar kendi öz dillerinin yanı sıra Türkçe de konuşmağa çalışıyorlar”.[17] Bu konuda daha geniş bilgiyi 1643-1711 yılları arasında mücevher alış verişi maksadı ile Doğuya gelmiş Fransalı Jan Şarden vermiştir. Şarden kendi seyahatnamesinde Safevilerde çoğu insanın bildiği üç dil hakkında yazarken Türk dili hakkında çok geniş bilgiler vermiştir. [18] Sanson isminde diğer bir Avrupalı seyyah Türk dilinin önemini ıspatlayan başka bir bilgiı vermiştir: “1683 yılında beni Hıristian propagandacıların grubu ile İran`a yolladılar. Benim ilk işim Ermeni, Türk  ve İran (Fars) dillerini öyrenmek idi. Çünkü bu dilleri öyrenmeden bu işde faydalı olmayacağımı ve işimde başarıya ulaşamayacağımı biliyodum...”.[19] Şunu belirtmemiz gerekiyor ki, Sanson, Ermeniceyi bu dilin Safevî Devleti dâhilinde yayğın olduğu için deyil, Hıristiyan dininin tebliği için öyrenmiş olmalı. Çünkü birincisi Sanson kendisi Hıristıan propagandacılarla beraber geldiği için bu dili öğrenmiştir ve bu dili bilmeden kendi işinde uğur kazanmayacağını kendisi de itiraf etmiştir. İkincisi  Safevîler döneminde Ermenicenin yayğın dil olduğuna dair hiçbir kanıta rastlamadık. Ama diğer iki dil, Türk ve Fars dillerinin  sözkonusu dönemde ülkede resmî düzeyde kullanılan en iki önemli dil olması onları bu iki dili öyrenmek zaruretiyle karşılaştırmıştır. Sanson İranlıların padişaha olan sayğıları hakkında yazarken, halkın padişahla sohbetleri veya ona müracaatları zamanı söyledikleri Türkçe ifadeleri de kendi seyahatnamesinde yazmıştır. Bu sözler “Kurban olum”, “Din ve imanım padişah”, “Başuna dönüm” gibi ifadelerden ibarettir.[20] 1684 yılında İsveç elçisiyle birlikte kâtiplik görevini uygulamak için Safevî Devleti’ne gelen Engelbert Kaempfer adlı şahıs kendi seyahatnamesinde Türkçenin yayğın olması hakkında böyle yazıyor: “İran sarayında yayğın olan dil Safevî hanedanının kendi öz dilidir ve bu dil memleketin diğer halkının dilinden farklıdır. Türk dili, saraydan yüksek rütbeli ve saygın şahısların evlerine kadar nüfuz etmiş, durum öyle bir hâle gelmiş ki, şahın saygısını kazanmak isteyen her kes bu dilde konuşuyor. Bugün, başı bedeni için kıymetli olan herkes bu dili bilmezse onun için ayıp sayılır”. O,  Türk dili hakkında başka bir yerde yazıyor: “Türk dili, bütün doğu dillerinden kolaydır. Çünkü sözlerin çekimi ve gramer yapısı kolaydır. Türk dilinin kelimelerinde olan ihtişam ve kelimelerin kulağa hoş gelen seslenişi bu dilin saltanat düzeyinde konuşma dili olmasına sebep olmuştur”.[21] Safevî döneminin başlanğıcından itibaren daha çok konuşma dili gibi bilinen Türk dili, Kafkasya, İran, Anadolu ve Irak halkları arasında ortak dil olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bu konuda daha XV. yüzyılda bu bölgede seyahat eden İtalyalı bir seyyah da kendi seyahatnamesinde bilgi vermıştır.[22] XVI. yüzyılın  sonundan XVII. yüzyılın otuzuncu yılınadek elli seneye yakın hükümet eden I Şah Abbas döneminde payitahtın İsfahan’a nakledilmesiyle Tebriz’in önceki siyasî ve kültürel önemini kaybettiği ve Şah Abbas’ın askeri reformlar yapmakla Kızılbaş tayfalarının kudretini azaltması nedeniyle Türkçenin gerilediği yönünde bazı fikirler öne sürülmüştür. Fakat Şah Abbas’ın kendisinin Türkçe yazdığı mektup, yabancı ülkelerden gelen ilçi ve diğer memurlarla Türkçe konuşması, onların Türk dilinin durumu hakkında verdikleri bilgiler[23] ve Türkçe edebiyatın saray ve saray dışında daha da gelişmesi bu fikirlerin sanıldığı kadar da ciddî olmadığını kanıtlıyor. Türkdilli Edebiyat Türk dili tarih boyu İslam dünyası ve Doğu`da Arap ve Fars dilleri ile beraber işlenen üçüncü dil olmuş ilmi, edebi ve devlet dili olarak gelişmiştir. Daha eski zamanlardan sözlü ve ortaçağdan  beri yazılı örnekleri olan Azerbaycan edebiyatı tarihin farklı dönemlerinde kendi gelişim yolunu devam etmiştir. XIV-XV. yüzyıllarda daha çok yazılı edebiyat örnekleri ortaya çıkan Azerbaycan edebiyatı ve edebi dili, sonrakı yüzyıllar, özellikle Safeviler döneminde parlak dönemini yaşamiştir. İran`ın meşhur araştırmacısı ve yazarı Zebihullah Sefa bu hakta yazmiş: “O devirde İran`da Türk lehceleri arasından, Azerbaycan türkçesi çok yayılmış ve layıklı edebiyata sahip olmuştur...”[24] Bu gelışmenin en başlıca sebebi Safeviler devletinin yaranması idi. Her yönü ile bir Türk devleti olan Safeviler devletinin kurulması dil ve edebiyat tarihimizde yeni dönemin başlamasına yol açmıştır. Gelişmeye güç veren esas amil ise devletin bansi, I Şah İsmail ve onun ana diline verdiği önem olmuştur. Şah İsmail aslında bir kumandan idi ve otuz altı senelik ömrünün yirmi dört yılını savalarda geçirmiş ve siyasi faaliyetinden başka  bilim ve kültür alanında şair olarak iz koymuştur.  Tarihi- Şah İsmail Safevi kitabının müellifi yazır: “O, Hezret savaş alanınında hancer vuran arslan, ziyafet meclisinde gevher yağdıran bulut idi. Çok güzel şiir yazar, Türkçe ve Farsça divanları vardı.”[25] Siyasi, askeri ve kültürel alanda mehşur olan Şah İsmail  bu özellikleri ile Azerbaycan`ın siyasi, kültür ve en önemlisi ededbiyatı tarihinde bir ilk olmuş, kültür ve edebiyat tarihimize büyük katkılar bahşetmiştir. Sözkonusu dönemde yaranmış Türkçe ortam halkın gereksinimleriyle eğitim merkezlerinde Türkçe`nın öğretilmesine yol açtı. Tebriz, Şirvan ve Türklerin yaşadığı diğer büyük kentlerde faaliyette olan okullarda Türk dili, Fars ve Arap dilleriyle birlikte öğretilmeğe başlandı. Türk halkın kendi öz dilinde eğitim almasının ardından Türkçe kitaplara da talep arttı ve böylece bu istekleri karşılamak için çeşitlı bilim dallarına ait kitaplar diğer dillerden, özellikle Fars ve Arap dillerinden Türkçeye çevrilmeye veya bu konularda Türkçe yeni eserler yazılmağa başlandı. Aslında başka dillerden farklı konularda eserlerin tercüme edilmesi Türkçe konuşan halkın ihtiyaçlarını karşılamaktan başka bu dilin zenginliyine, edebî ve ilmî dil seviyesinde olduğuna bir işarettir. Çünkü çeşitli konularda eserlerin başka bir dile çevrilmesi bu dilin zengin söz varlığına sahip olduğunu gösteriyor. Çeviri ihtiyaçları ilk aşamada Arap ve Fars dillerinde yazilmış farklı bilimlere ait kitapların Türkçeye çevrilmesiyle başladı, sonralar ise tıp, matematik, tarih, edebiyat ve diğer bölümlere ait Türkçe kitapların yazılması ile devam etti. En önemli çeviri eserlerinden biri “Şühedâ-nâme” 1538 yılında Muhammed ibn Nişâtî tarafından Hüseyin Vaiz Kâşifî’nin “Ravzatü’ş-Şuhadâ” adlı eseri üzerinden yapılmış tercümedir. Muhammed ibn Hüseyin’in XVI. yüzyılda yaptığı tercümesi dönemin en meşhur çeviri eserlerindendir.[26] O dönemde tercüme olunan diğer eserlerden, Şeyh Ebülfazl Hüseyin ibn İbrahim’in “Kevâmilüt-Tabir” isimli tercüme eserini ve yine Nişâtî tarafından çevrilmiş olan “Tezkire-yi Şeyh Safi”yi söyleyebiliriz.[27] Azerbaycan edebiyatını ve tercüme sanatını, ulu şairimiz ve düşünürümüz Muhammed Fuzûlî’den ayıramayız. Azerbaycan Türkçesine tercüme edilimiş en iyi çeviri eserleri onun tarafından yapılmıştır. Bunlardan biri Câmî’nin “Hadis-i Erbain” isimli eserinin Türkçeye tercümesidir. “Hadîkatü’s-Suadâ” Fuzuli tarafından yapılmış diğer serbest çeviri eseridir. Bu tercüme aslında daha çok mustakil eser özelliklerini taşıyor. Dönemin diğer çeviri örneklerinden “Şeyh Sefi Menakıbı (مناقب شیخ صفی) ”[28], ilk kez Türkçeye çevrilmiş “Kelile ve Dimne”, Kerbela hadisleri hakkında Arapçadan ve Farsçadan tercüme edilmiş “Ziyaü’l-Müminin” ve “Oğru ve Qazı (Hırsız ve Kadı)” eserlerini söyleyebiliriz. Safevîler döneminde tercüme eserlerinden başka Farça-Türkçe ve Arapça-Türkçe sözlükler,  Türk dilinin gramerine [29] dair kitaplar da yazilmıştır. Sözlük örneklerinden, Hasan ibn Hüseyin Karahisarî’nin yazdığı “el-Lugat”,  Ahmet ibn Kemal Paşa’nın yazdığı “Dekâikü’l-Hakâik”, Muhemmed ibn Bedreddin Münşî’nin “Müselles”i, Hâce Tebib Buharî’nin “Elfâzu-Celiyye fî Beyân-i Luğat-i Turkiyye” isimli sözlüğünü ve diğer örnekleri gösterebiliriz.[30] “Senglâh” ve “Kavâid-i Ahmediyye” sözlükleri de dönemin çok ünlü Türkçe lugat örneklerindendir. Dönemin tanınmış yazar ve şairleri Türk dilinde pek çok eserler yazmakla Azerbaycan Türkçesinin edebî alandakı rolünü ortaya koymuşlardır. XVI. yüzyılda kurulan Safevî devletinin padişahları, özellikle I. Şah İsmail ve I. Şah Tahmasp, I. Şah Abbas ve diğerleri Safevî Devleti dâhilinde daha çok Türk kültürünün gelişimini sağlamışlardır. Onlar kendi saraylarına şairleri, âlimleri, sanatkarlârı davet ediyor ve onları destekliyorlardı. Örneğin I. Şah  İsmail’in sarayında Azerbaycan’ın Göyçay nahiyesinin Bergüşad köyünde doğulmuş Habibî’nin başkanlığı ile “Meclisü’ş-Şuarâ” adlı edebî meclis teşkil edilmişti. Aslında Akkoyunlu hükümdarı Sultan Yakub tarafından tesis edilmiş bu meclis I. Şah İsmail döneminde şair ve edebiyatçıların toplaşması ile devam ediyordu. Bu meclise gelen şairlerin büyük çoğunluğu Türkçe şiir yazan saray şairleri idi. 1. Şah İsmail zamanının çoğunu savaş alanlarında geçirmesine rağmen âlimler ve edebiyatçılarla bir araya gelmeye ve şiir yazmaya büyük ilği gösteriyordu. Şah İsmail’in kendi öz dilinde, yani Türkçe yazdığı şiirlerden ibaret divanı, Azerbaycan edebiyatına gösterdiği büyük hızmetleri aslında onun edebiyata olan ilgisinden de öte, bir şair olduğuna delalet ediyor. Hatâî mahlasıyla yazdığı şiirlerinin, divanının yazma nüshaları Azerbaycan, Türkiye, İran ve dünyanın diğer ülkelerinin kütüphanelerinde mevcuttur.[31] Şah şairin gönül açan şiirleri Azerbaycan edebiyyatının en güzide örneklerinden olmakla bugün hâlâ halk arasında sevilerek okunmaktadır.[32] Şah İsmail ve şairlik yeteneği olan oğlu I. Şah Tahmasp’tan başka diğer şahlar, şehzadeler ve devletin yüksek makam sahipleri şiir ve edebiyata büyük ilgi göstermiş, âlim ve şairleri desteklemişlerdir. Şah Abbas’ın kitapdârı Sadık Bey Afşar`ın o dönemde Türkçe yazmış olduğu “Mecmaü’l-Havâs” adlı tezkiresinde bir çok padişah, şahzade ve devlet memurlarının adları ve beytleriden örnekler vermiştir.[33] Bu şahlar ve devlet memurlarının şiir ve edebiyata olan ilgi ve sevgileri, şairlerin, özellikle Türkçe şiir ve diğer eserler yazan şair ve bilim adamlarının orataya çıkmasına ve Safevî Devleti dâhilinde Türk edebiyatlnın Fars edebiyatına nazaran öne çıkmasına sebebiyet vermiştir. Dilimizin ilmî ve edebî acıdan gelişiminde şairlerimizin de rolü büyük olmuşdur. Onlardan biri dünya edebiyatının parlak yıldızı olan Muhammed Fuzûlî’dir. Bu şair en meşhur nazım ve nesir eserlerini kendi öz dilinde, yani Türkçe yazmıştır. Bundan başka onun mirası olan Fuzûlî edebî okulu sonrakı yüzyıllarda birçok şairin yetişmesine yol açmıştır. Safevîler Devleti dâhilinde Türk dili ve edebiyatı Tebriz, Şirvan, Erdebil, Bağdat vb. bu gibi büyük kentlerde ve bölgelerde yayğın idi. Lâkin zamanla bu devletin başkenti olmuş Tebriz şehri en büyük kültür merkezlerden biri olduğu için âlim ve şairlerin çoğu bu şehirde toplaşırdılar, bu nedenle sözkonusu dönemde yaygın olan edebî dil Azerbaycan Türkçesinin güney ağızı, Tebriz lehçesi idi. Büyük dilbilim adamı Demirçizade’nin belirttiğine göre XVI. yüzyılda Azerbaycan edebî dili Tebriz lehçesine dayanıyordu.[34] Safevî döneminin Türk edebî dili Doğuda eskiden beri çok geniş şekilde yayğın olan Arap ve Fars dillerinin etkisindeydi ve bu etki özellikle nazım ve nesir dilinde daha etkin şekildeydi. Çünkü bu dönemin Türkçe yazıp yaradan şair ve âlimleri kendi dillerinden başka Arap ve Fars dilinde de nazım ve nesir eserler yazıyorlardı. Bu iki dilden başka, etraf Türk halklarının dilleri, Osmanlı ve Çağatay edebî dili ile Kızılbaşı Türkçesinin birbirlerine karşiliklı etkisi vardı. Lakin yukarıda söylediğimiz gibi Azerbaycan edebî dilini Osmanlı edebî dili birbirine çok yakındı ve bu dönemde olan şairlerin bazıları her iki edebiyata ait edilmiştir. Bundan başka Safevî ve Osmanlı sarayları arasında ilmî ve kültürel ilişkiler durmadan devam etmekteydi. Osmanlı Türkçesi Savefi sarayında, Kızılbaşî yani Azerbaycan Türkçesi ise Osmanlı sarayında bilinmekteydi. Buna örnek olarak, Şah Tahmasp’ın Osmanlı şairlerinden Hayalî ve Rahimî’nin şiirlerini beğendiğini söyleyebiliriz. Bundan başka, Şah Tahmasp’ın büyük şair Bâkî ile tanışlığı, daha önceki Osmanlı şairlerinin eserlerini bilmesi hakkında ve Hint denizindeki uğursuzluktan sonra kara yoluyla Türkiye’ye giden Kâtibî lakaplı Seyyid Ali Reis’in Osmanlı lehçesi ile yazdığı şiirlerinin Safevî sarayında zevkle okunduğuna dair Safevî tezkirecisi Sadık bey Afşar yazmıştır. Osmanlı sarayında da Azerbaycan Türkçesinde yazan şairler yaşamış ve Osmanlı edebiyatına bir çok dinvan ve şiirler sunmuşlardır.[35] Çağataycaya gelince, özellikle Nevâî’den sonra bütün Türk memleketlerinde büyük bir nüfuz kazanan bu edebiyat Timurlular döneminde daha çok yayılmıştır. Sadece Horasan değil, İranın her tarafındakı Türk edebiyatçıları arasında bu edebiyat sevilmekteydi. Çağatayca yazmak geleneği Hint ve Osmanlı saraylarındakı Türk şairleri ve Safevî Türkleri arasında da yayğın idi. Şah Tahmasp döneminde Nişâtî’nin, İbn Bezzâz’ın meşhür “Safvetü’s-Safâ”sını  Çağatay lehçesine tercüme etmesi, doğu Türkleri arasında bu geleneğin etkisi ile olmuşdur. Ayrıca I Şah Abbas’ın kitapçısı Sadık Bey Afşar’ın “Mecmaü’l-Havâs” adlı şairler tezkiresini Çağatayca yazması, yine bu dönemde Şirvanlı Atikî’nin Çağatayca yazmış olduğu şiirleri bu lehçenin yayğınlığına göstermekdedir. [36] Azerbaycan edebî dili iki buçuk asıra yakın ömür sürmüş Safevî Devleti döneminde iki üslupta devam ediyordu. Dönemin ilk yüzyılında bu dilin edebiyatı daha çok klasik üslupta gelişiyor ve şairlerin çoğu saray şairleri oldukları için daha çok resmî dile üstünlük veriyorlardı. Lakin sonrakı yüzyılda Türklerin iktidarı sarayda giderek azaldığı için şairler daha çok halk arasında faaliyetlerini devam etmeye ve halk dilinde yazıp yaratmaya başladılar. Böylece edebî dil giderek klasik üsluptan uzaklaşarak halk diline ve sade dile yöneldi. Bütün bu şartlarla Azerbaycan (Türk) dili edebî dil olarak kendi üstünlüğünü korumakla, halk şiiri ve konuşma dili sayesinde günden güne zenginleşmekteydi. Bu dilde olan edebiyatın gelişmesi öyle bir düzeye ulaşmıştı ki, Türk olmayan şairler dahi Türkçe dilde şiirler yazıyorlardı. Hamid Araslı bu konuyu böyle ifade etmiştir: “Safevî döneminde sadece Azerbaycan şairleri değil hatta Kafkasyanın diğer halkları da bu dilde şiir yazıyordular. Bir sıra Ermeni ve Gürcü aşıkları bu dilde şiir ve destanlar yazıyordular”.[37] Halk dili ve edebiyatından konu açılmışken bu edebiyatın en zengin örneklerinden olan sözlü edebiyat ve aşık edebiyyatına da temas etmek gerekiyor. Sözlü  edebiyat, her bir toplumun sosyal durumuna bağlı olduğu için halk diline kökten bağlıdır ve edebî dilin gelişiminde çok büyük rolü vardır. Bütün dünya edebiyatlarında olduğu gibi Azerbaycan edebiyatında da sözlü halk edebiyatı yazılı edebiyatdan önce oluşmuştu. Türk dilinde diğer edebiyatlara nisbeten daha çok ilerlemiş şifahi halk edebiyatı daha eski zamanlardan oluşmuştur ve bu da halk dilinin eski yüzyıllada dahi zengin olduğunu ıspatlıyor. Azerbaycan edebî dilinin şifahi kolu yazılı kolundan çok önce, VIII-IX. yüzyıllarda şekillenmiştir.[38]... Bunun ilkin ve zengin abidesi “Kitab-i Dede Korkud” eseridir ve sözlü şekilde olan bu eser sonrakı yüzyıllarda yazıya geçirilmiştir . Sözlü halk edebiyatı iki şekilden oluşuyor. Birincisi destanlar, masallar, değişik hece vezninde olan koşma, geraylı, bayatı, afşarı, kaytağı, varsağı ve ağı gibi dübeytiler ve Şah`ın şanına okunan türkülerden ibaretdir. İkincisi ise atasözleri, hikmetli sözler, bulmacalar vb. gibi siyasî ve felsefî konuda olan şiirlerden ibarettir. Bu şiir çeşitleri yazı şekline geçirilmeden önce dilden dile, ağızdan ağıza geçerek günümüze kadar ulaşmıştır. Bunları bugünümüzedek ulaştıranlar ise esasen aşıklar olmuşlardır. Başka sözle ifade edecek olursak, aşıklar vesilesi ile şifahi halk edebiyatı devam etti, yazılı edebiyat ortaya çıktıktan sonra da bu edebiyatla omuz omuza kendi yoluna devam etti. Azerbaycan sözlü edebiyatının, klasik edebiyatla birbirlerine karşılıklı etkileri vardır. Bu edebiyat üslubu önceki yüzyıllardan davam etse de asıl gelişme dönemi yazılı edebiyatla aynı zamanda, yani Safevîler döneminde vuku bulmuştur. XVI. yüzyılda, Safevîler döneminde tanınmış şairlerle beraber halk arasında yetişen şairler ve  aşıklar da sarayda  saygıyla karşılanıyorlardı. Aşık şiirinden ilham alan, saz çaldıran Şah İsmail Hatâî’nin kendisi de aşık şiirlerinden farklı olmayan koşmalar yazıyordu. Ayrıca o dönem  “Hatâî”  adına saz havası ve özel koşma şeklinde şiirler yazılıyor, hatta Hatâî’nin aruz vezninde yazdığı gazeller saz motiflerine uygunlaştırılarak aşıklar tarafından okunuyordu. “Şah Hatâî seyre çıkdı açdı Hürrün kabrini, Ya İlahi, Sen bilirsen günahkaram doğrusu” - beytiyle biten gazelini aşıklar son zamanlaradek okuyorlardı.[39] Söz konusu dönemde Kurbanî, bayatı şiirinin ustadı gibi tanınan Sarı Aşık, Aşık Garib vb. gibi meşhur aşıklar yaşamışlar.[40] XVII. yüzyılda siyası durum nedeniyle halkın özgürlük ruhundan doğan “Köroğlu”, “Hatâî”, “Arapzengi” gibi kahramanlık destanları, “Abbas ve Gülgez”, “Aşık Garib”, “Aslı ve Kerem” gibi aşk destanları, “Nevruz”, “Bahtiyar-nâme” gibi halkın geleneğini ve geleneksel ruhunu anlatan destanlar yazılmıştır. Bu destanlar nazım ve nesir şekilinde yazılmış ve çoğu zaman aşıklar tarafından okunmuştur. Safevîler döneminde sözlü halk edebiyatından ilham almış ve onun etkisi altında kalarak, klasik tarzda yazılan ve saray ortamında hâkim olan edebiyattan farklı olan “Coban edebiyatı” adlanan daha bir edebiyat da meydana gelmiştir. Bu edebiyat örneklerinden “Sakka” hikâyesini gösterebiliriz. Habibî Bergüşadî, Muhemmed Fuzûlî, Şah İsmail Hatâî, Surûrî, Tüfeylî, Kavsî Tebrizî, Sadık Bey Afşar, Şah İsmail’in oğlu Sâm Mirzâ, Ragıb mahlaslı Kelbali bu dönemin Türkçe yazan tanınmış şair ve yazarlarıdır. Bu şair ve yazarlar ve onların eserleri hakkında, o dönemde yazilmış “Tuhfe-yi Sâmî”, “Mecmaü’l-Havâs”, “Tezkire-yi Nesrâbâdî” tezekirelerinden, edebiyat ve  tarih kitaplarından, Türkçe ve Farsça yazilmış çağdaş eserlerden bilgiler elde edebiliriz. Sonuç Makale boyunca sunmuş olduğumuz tüm bu kanıtlardan malumumuz oldu ki, Safevîler döneminde Türk dilinin rolü çok büyüktü. Bu dönemde Türk dili Fars dili ile beraber resmî dil ve en önemlisi de saray ve ordu dili idi. Bu dilin gelişimi öyle bir hadde ulaşmıştı ki, Türk edebiyatına örnek olacak çok sayıda şair ve yazarlar ortaya çıkmış ve onlar tarafından edebiyata ve diğer ilimere ait çeşitli kitaplar yazılmıştır.   Kaynakça   Aliyarlı S. Azerbaycan Tarihi. 1996. Azerbaycan neşriyyatı, Bakü. Ambrodjio Kontarani. Seyahat, c. 1. 1836. Sankt-Petersburg, Araslı H. Quluzade Ceferov M. Azerbaycan Edebiyatı Tarihi, ( En eski dönemden 18-ci yüzyılın sonuna kadar). c. 1. 1960. Elm Neşriyatı. Bakü. Arif , Hüseynov  H. (redaktesi ile). Azerbaycan Edebiyatı Tarihi. 2 ciltte,  c.1, 1943. SSRİ İlimler Akademisi Azerbaycan Filialı Neşriyyatı, Bakü. Bakıhanov A. Gülüstan-i İrem. 1951. Az.SSRİ İlimler Akademisi Neşriyyatı, Bakü. Bayat Türk Dili Tarihi, (Başlagıçtan Günümüze Kadar Türk Dili). 2003. Piramit Yayınları, Ankara. Budaqova ,  Adilov V. Azerbaycan Edebî Dili Tarihi, 1992. Elm Neşriyatı, Bakü. Dela Valle, Pietro. Sefer-nâme. c. 1. 1380 ş. Tercüme: M.Behruzî. Katre Neşriyatı, Tahran. Demirçizade Azerbaycan Edebî Dilinin Tarihi. 1967. Maarif neşriyyatı, Bakü. Demirçizade A. Azerbaycan Edebî Dilinin Tarihi. I. hisse. 1979. Maarif neşriyyatı, Bakü. Efendiyev H. Azerbaycan Edebî Nesrinin Tarihinden. 1963. Azerneşr, Bakü. Genceyi T. Zebân-i Türkî der derbâr-i Safeviyye der Isfahân, Fasl-ı Kitâb dergisi, No. 12-13. Hüseynli Z. “Dini Edebiyatımızın Gelişmesinde Şah İsmail`in Rolü”7-8 Mayıs 2015. Uluslararası Yedi Ulu Ozan sempozyumu. Bildiri yayındadır. Hüseynli Z. Filologiya meseleleri, Elm ve Tehsil, 2014, no. 6. “Safevi Padşahlarının Türkçe Mektupları” . s. 174-186. Bakü. Hüseynli Z. Osmanlı İstanbulun`da Safevi Edipleri. 25-26 Mayıs 2015. III. Uluslararası Osmanlı İstanbulu Sempozyumu. Bildiri yayındadır. Hüseynova Z. Tesir-i zebân-i Türkî der Farsî der neveştehâ-yi târîhî-yi devre-yi Safevî; 2009. Doktora tezi. Tahran. İskender bey Münşi. Târîh-i ‘Âlem Ârâ-yi ‘Abbâsî. c. 2. 1377 ş. Yayına hazırlayan: İ.Rizvânî. Dünyâ-yı Kitâb Neşriyyatı, Tahran. Kampfer, Engelbert. Sefer-nâme-yi Kampfer be İran; tercüme: K.Cihândârî. 1363 ş. Şirket-i Sehâmî-yi İntişârât-i Hârezmî, Tahran. Kazımov Q. Qurbanî. 1990. Bakı Üniversitesi Neşriyatı, Bakü. Köprülü Azeri, tercüme edeni B.Xelilov. 2000. Elm Neşriyatı, Bakü. Nevâî E. ve Gaffariferd A. Târîh-i tehavvülât-i siyasî, ictimaî, iktisâdî ve ferhengî-yi İran der devre-yi Safeviyye. 1381ş. Semt yayınevi. Tahran. Olearius, Adam. Sefer-nâme-yi Adam Olearius be Moskov ve İran (bahş-ı İran), 1363 ş. tercüme ve haşiye: E.Behpur E, Şarkî Berlin Neşriyatı, Almanya. Onullahî   Hasanov A. Safevî Hükümdarlarının daha iki nâmalum mektubu hakkında, Azerbaycan Devlet Üniversitesi’nin »Elmi Eserleri«  (Tarih ve felsefe serisi) 1974, no.4. Sadık bey Afşar. Mecmaü’l-Havâs, yayına hazırlayan ve tercüme eden: E.Hayyâmpur. 1327 ş. Kitâbhâne-yi Sürûş Neşriyatı, Tahran. Sefername, tercüme: T.Tefezzolî. 1346 ş. Ziba Neşriyatı, Tahran. Şarden J. Şarden Seyahatnamesi. C.3. 1335 h. Çeviri Abbas M. Emirkebir yayınevi. Tahran. Şarden Seyahatnamesi, İsfahan bölümü, tercüme: H.Erizi. 1362 ş. Nigâh Neşriyatı, Tahran. Tahmasib ,  Ferzaliyev  T.,  Abbasov  İ. ve Seyidov N. Azerbaycan Mehebbet Daetanları. 1979. Elm neşriyatı, Bakü. Zebihullah S. Târîh-i Edebiyat der İran, c.4. 1382 ş. Gagnuş Neşriyatı, Tehran. Zerinezâde Fars dilinde Azerbaycan sözleri. 1962. Azerbaycan SSR İlimler Akademisi Neşriyatı,  Bakü.     * Hazar Universitesi öğretim görevlisi (Bakü, Azerbaycan) [1] - Bayat, Fuzuli, Türk dili Tarihi, (Başlağıçtan Günümüze kadar Türk dili), s. 151. ** Safevî ve Osmanlı resmî yazışmalarını inceledikte her iki tarafın resmîlerinin kulandıkları Türkçenin aynı olduğu görülmektedir. [2] - Demirçizade A., Azerbaycan Edebî Dilinin Tarihi, I Bölüm, s.87 ve  Demirçizade A.,  Azerbaycan Edebî Dili Tarihi,  s. 68. [3] - Demirçizade A.,  Azerbaycan Edebî Dili Tarihi,s. 161. [4] - Zerinezâde H., Fars Dilinde Azerbaycan Sözleri, s. 27- 28 [5] - Bu gibi sözcüklere, yazmış olduğum doktora tezimin sözlük bölümünde yer vermişim. Bkz. Hüseynova Z., Tesir-i Zebân-i Türkî der Farsî der neveştehâ-yi târîhî-yi devre-yi Safevî, s.91-188. [6] - Şarden Seyahatnamesi, Isfahan bölümü, s. 79 [7] -Aliyarlı S. Azerbaycan Tarihi, s. 425 [8] - Onullahî S.,  Hasanov A. Safevî hükmdarlarının daha iki nâmalum mektubu hakkında, ADU-nun »İlmî Eserleri«  (Tarih ve Felsefe serisi), Bakü, 1974, no.4, s.89. [9]        Hüseynli Z. Filologiya meseleleri, Elm ve Tehsil, 2014, no. 6. Bakı. “Safevi Padşahlarının Türkçe Mektupları” . s. 174-186. [10] - Hüseynova Z. Tesir-i Zebân-i Türkî der Farsî der neveştehâ-yi târîhî-yi devre-yi Safevî, s. 266-282 [11] - Budaqova  Z.,  Adilov V., Azerbaycan Edebî Dili Tarihi, s. 51. [12] - İskender bey Münşî. Târîh-i ‘Âlem Ârâ-yı ‘Abbâsî, c.2. s.1301. [13] - Della Valle P., Sefername, s. 463.. [14] - Della Valle P., Sefername, s. 656. [15] - Genceyi T., Zeban-i Türkî der derbâr-ı Safeviyye der İsfahân, s. 58. [16] - a.g.e., s. 59. [17] - Olearius A., Sefernâme, s. 304. [18] Şarden J., Seyahatname-i Şarden. C.3. s.948-954 [19] - Sanson, Sefernâme, s. 19. [20] - a.g.e, s.169. [21] - Kampfer E., Sefername, s. 167. [22] - Ambrodjio K., Seyahat, c. 1. s. 79. [23]-  Yukarıda Türk dili hakkında bilgiler veren seyahlardan Pietro Della Valle, I. Şah Abbas döneminde Safevî Devleti’ne gelmiştir. [24] Zebihullah S. Târîh-i Edebiyat Der İran, C.4. s.195 [25] Tarih-I Alemara-yi Safevi. s.129) [26] - Efendiyev H.,  Azerbaycan Edebî Nesrinin Tarihinden, s. 21. [27] - bkz.: Budaqova Z., Adilov V. Azerbaycan Edebî Dili Tarihi, s.65 [28] - Araslı H., Quluzade M., Caferov M., Azerbaycan Edebiyatı Tarihi,. 1- ci cild, s. 449 ve Şeyx Safi  Menakıbı Tercümesi, s. 127. [29] - Gramer numunelerinden olan bir yazma nüsha Kum şehrindeki büyük Mer’aşî Necefî kütüphanesinde bulunmaktadır. [30] - Zebihullah S., c.4. s. 178. [31] - Köprülü, F., Azeri,  s. 55 [32] Şah İsmail`in Azerbaycan dini edebiyatının gelişmesinde müstesna rolü olmuştur. Bu konuda Uluslararası Yedi Ulu Ozan sempozyumunun yayında olan kitabında “Dini Edebiyatımızın Gelişmesinde Şah İsmail`in Rolü” makalesini sunmuşum. [33] - Sadık Afşar, Mecmauü’l- Havâs, Der mecma-yı evvel, s. 8-12 ve Der mecma-yı dovvom, s. 21-28. [34] - Demirçizâde A.,  Azerbaycan Edebî Dili Tarihi, s.187. [35] Hüseynli Z. Osmanlı  İstanbulun`da Safevi Edipleri.sunum [36] - Köprülü  F.,  Azeri, s. 58. [37] - Araslı H., 17 – 18. yüzyıllarda Azerbaycan Edebiyayyatı Tarihi, s.77. [38] - Demirçizade A., Azervaycan Edebî Dilinin Tarihi, I hisse, s.75. [39] - Arif M., Hüseynov H. (redaktesi ile), Azerbaycan Edebiyatı Tarihi. c. 1, s.164. [40] - Tahmasib M.  Ferzaliyev T.,  Abbasov  İ. ve Seyidov N. Azerbaycan Mehebbet Destanları, s. 494 ve Kazımov Q. Qurbani, Bakü Üniversitesi Neşriyatı, 1990.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER