TÜRKLÜK, TÜRK DÜNYASI VE TÜRKİYE’YE DAİR KISA NOTLAR
OCAKLAR
TÜRKLÜK, TÜRK DÜNYASI VE TÜRKİYE’YE DAİR KISA NOTLAR
Ali Rıza Özdemir yazdı…
Her ne kadar adımız Türkmen, Oğuz, Kazak, Kırgız, Kürt, Yörük, Çepni, Bayat, Beğdili gibi değişik isimlerden oluşsa da hepimizin ortak bir adı vardır ve bu ad Türk’tür. Hepimizin ortak kimliği olan Türklük tarihin, kültürün ve coğrafyanın bize verdiği kutlu bir isimdir. Bu nedenle yapma ve uydurma olmadığı gibi derindir, tarihidir, köklüdür ve soyludur. Türklük bin yıllardır bizi bir arada tutan, yaşatan ve güçlü kılan ölümsüz ruhumuzdur. Türk adına ve kimliğine sahip çıktığımız müddetçe büyüyeceğiz, gelişeceğiz ve daha güçlü olacağız.
***
Türk dünyasına gelince…
Türk dünyası, içinde hepimizin yaşadığı büyük bir kardeşlik denizidir. Küresel hesaplara ve güçlere meydan okuyacak güçlü bir ağırlık merkezidir. Ancak bu ağırlık merkezini etkili kılacak ve Türk dünyasının gerçek gücünü açığa çıkaracak ön koşul, örgütlü olmamız, birlik kurmamız ve organize şekilde hareket etmemizdir.
Tarih bize öğretmiştir ki, halkların sayıca fazla olmasının tek başına bir kıymeti yoktur. Onu kıymetli kılan şey, örgütlü olması, ortak hedeflere koşması ve birlikte hareket etmesidir. Tarihte örgütlü azınlıklar örgütsüz çoğunluklara karşı her zaman galip gelmiştir. Bu konuda sayısız örnek mevcuttur. Bu bağlamda Türk toplulukların bir araya gelmesi, birbirini tanıması, kültürel bağlarını kuvvetlendirmesi, örgütlenmesi, yardımlaşma ve dayanışma içinde olması son derece önemlidir.
***
Türk birliğinin hayata geçmesi başta Türkiye Cumhuriyeti olmak üzere Türk devletlerinin tamamının kendi içlerinde birlik olmasına bağlıdır. Açıkça ifade etmek gerekir ki özerklik ve federasyon gibi formüller ülkemizi güçlendirmeyecek; aksine bölünme ve parçalanmaya giden yolların taşlarını döşeyecektir. Tarihte federatif olan tüm devletler birçok farklı devletin birleşmesiyle oluşmuştur. ABD ve Almanya bunun en güzel örnekleri olarak karşımızda durmaktadır. Birliğini bozup federasyona dönüşen ve kendi topraklarında özerk bölgeler oluşturan devletler güçlenmemiş, aksine zayıflayarak irili ufaklı birçok devletçiğe bölünmüştür. Türkiye Cumhuriyeti sınırlarında yer alan bir bölgeye özerklik verilmesi hem Türkiye’nin hem de Türk dünyasının birliğine karşı açıkça cephe açmaktır.
Türkiye’de özerk veya federatif bölgelerin kurulması ancak şu şekilde olabilir. Örneğin Musul ve Kerkük, bir federasyon olarak Türkiye Cumhuriyetine bağlanabilir. Aynı şey eskiden Türk egemenliğinde bulunan Batı Trakya, Selanik, Erivan, Batum, Halep gibi yerler için de söz konusu olabilir. Tarihte federatif yolla büyüyen ve güçlenen tüm ülkeler, bu yolu takip etmiştir.
Büyük önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyetinin etrafındaki Türk bölgelerine yönelik uzun vadeli politikalar geliştirmiş ve bu politikaları “Allah nasip eder, ömrüm vefa gösterirse Musul, Kerkük ve adaları geri alacağım. Selanik de dâhil, Batı Trakya'yı Türkiye hudutları içine katacağım” diyerek özetlemiştir. Yine Atatürk, “İstanbul’da çıkan bir gazeteyi Kaşgar’daki Türk de anlayacaktır” buyruğuyla Türk dünyasına yönelik hedeflerini bizlere işaret etmiştir.
***
Türk milleti Anadolu’ya ilk defa 1071’de gelmemiştir. 1071’den önce Anadolu ve çevre bölgelerdeki Türk varlığına dair çok sayıda kayıt vardır. 1071’de Anadolu’ya “bir evden bir eve taşınır gibi” gelenler Oğuz Türkleridir. 1071, Türklerin Anadolu’ya geliş tarihi değil, Türk milletinin Anadolu’da egemenlik kurma tarihidir. Bu ikisi birbirinden çok farklı şeylerdir.
Peki, Anadolu nasıl Türkiye olmuştur?
Anadolu’yu Türkiye yapan öncü güç, on ikinci yüzyılda yaşayan Türkmen beyleri ve boylarıdır. Hem boy beyi olan hem de dini kimliği bulunan Hacı Bektaş Veli, Ahi Evran, Seyyid Mahmut Hayrani gibi kutlu şahsiyetler, boylarıyla beraber Anadolu’yu yurt tutmuş ve vatan kılmıştır. Bugün de siz Yörük, Türkmen ve Çepni adı altında örgütlenen kurumlara düşen görev, atalarımızdan kalan bu mirası korumak ve sonraki nesillere aktarmaktır. Bin yıldır egemen olduğumuz ve adımızı verdiğimiz bu coğrafyada, bin yıl daha egemenliğimizi korumaktır.
Örgütlü olursak, güçlü oluruz. Güçlü olursak özerklik ve federasyon gibi bölücü taleplerle karşımıza çıkan etnik ayrılıkçı ve ırkçı çevrelere kimin patron olduğunu hatırlatırız. Örgütlü, birlik ve güçlü olmak, Türkiye’deki Türk egemenliğini gelecek nesillere aktarmak bugünün Türklerine düşen en önemli görevdir. Ve bu görevi başaracağımıza inancım sonsuzdur.