VESİLE NEFESİ ve AÇIKLAMASI
OCAKLAR
VESİLE NEFESİ ve AÇIKLAMASI
HAKKI SAYGI yazdı..
Kendini âlemde göstermek için
Çimenler, yeşiller, allar vesile
Kendi suretinde âlem yarattın
Arılar, çiçekler, ballar vesile
Ezeli olarak var olan, yani başlangıcı ve sonu bilinmeyen zamandan beri var olan Âlemlerin Rabbi: Bir kutsi hadise göre: “Küntü kenzen mahfiyyen feahbebtü en u’refe fe’halaktel halk-a li-u’ref-e” buyuruyor. Mealen: “Ben gizli bir hazine idim, yani her çeşit suretten arî salt bir Zat, idim. Görünmeyi arzu ettim de bütün yarattıklarla birleşip, bilinmem için zuhura geldim” diyor. (1) Yani kendisine bir âlem halk ettiğini söylüyor.
Bu duruma göre; henüz ismi ve cismi olmayan, şeffaf, latif ve kudret kandilinde balkıyıp duran bir “nur kütlesi” var. Bir şeyin; “Zat’ı, sıfatı ve fiilleri” olmalıdır ki onun varlığından söz edilebilsin. İşte bundan dolayıdır ki, “şeffaf, latif ve nur” dan ibaret olan Zat; ete-kemiğe büründü, halden hale geçerek, farklı farklı canlı varlıklar halinde zuhura geldi. Yani kâinatı halk etti. Halk ettiği bu varlıklar; arılar, çiçekler, çimenler, yeşiller ve allardır ki, Âlemlerin Rabbi Zat’ın bu âlemdeki sıfatları için hepsi birer vesiledirler.
***
Her zerren vesile varlığın için
Doğmuşsun cihana bilinmen için
Her işin şahane sevilmen için
Leylalar, Mecnunlar, çöller vesile
Âlemlerin Rabbi olan Mutlak Zat, görünmez alandan görünür alana çıkmayı diledi de “ol” der, oluverir ayeti (2) gereğince, “ol” dedi ve kudret kandilinde ki nurdan ibaret olan kendi zatını, bölünebilecek en küçük zerrelere (kuantlara) bölerek sonsuzluğa yayıldı ve bir âlem meydana geldi. İşte bu zerrenin her biri O’nun vatlığı için birer vesiledir.
Bu âlemde görünür görünmez tüm varlıklar, Mutlak Zat’ın bu âlemdeki sıfatlarıdır ki, biz bumların tümüne birden “Allah” diyoruz. Bunun için Allah, Kuran’da; “nereye dönerseniz, bakarsanız Allah’ın yüzü oradadır” (3) buyuruyor. Yine Kuran’da; “Allah’ın kürsüsü, yerleri ve gökleri, çepeçevre kuşatmıştır” (4) deniyor. İşte tüm bu sıfatlar, Allah’ın bilinmesi için birer vesiledir.
Kutside hadisteki; “Fe ahbebtü” (sevdim, arzu ettim.) İfadesiyle Mutlak Zat’ın âlemde ilk olarak faaliyete geçen sıfatının “aşk, sevgi ve muhabbet” olduğunu bildiriyor. Bilindiği gibi; Mecnun ve Leyla serüveni, bir mecazi aşktır. Bir gece rüyasında Mecnun’a pir tarafından bir aşk dolusu içirilir, arkasından da Leyla adında bir güzel gösterilir. Bu aşk dolusunu içen Mecnun, rüyasında gördüğü güzel için “Leyla-Leyla” diyerek, çöllere düşer. Ancak “Leyla-Leyla” diyerek çöllerde dolaşan Mecnun, bir müddet sonra “Mevla-Mevla” demeye başlar ve gerçek aşkı bulur. Aslında Mecnun’un senelerce aradığı kendi Öz’ü olan Mevla’dır, yani “HU”dur. Leyla, Mecnun ve çöller ise bu aşk serüveni için birer vesiledir.
***
Yerler gökler dağlar vesile oldu
Ay, güneş, yıldızlar bahane oldu
Nurunun şulesi âleme doldu
Seni görmek için gözler vesile
Bu âlemde görünen yerler, gökler, dağlar, çöller ve yıldızlar da Allah’ın bu âlemde görünmesi için birer vesiledirler. Kuran’da: “Allah, göklerin ve yerlerin nurudur” (5) buyuruyor. Nur, tüm âlemi çepeçevre kuşatan Allah’ın Nur’udur. Tüm kâinat nurdan var olmuştur. Nur, ışıktır ki, tüm varlıkların bu âlemde görülebilmesi için bir vesiledir.
Dörtlüğün son satırında, Allah’ı görmek için gözler vesile deniyor: Bizler, Allah’ı ten gözümüzle göremeyiz, O’nu ancak can gözüyle, gönül gözüyle görebiliriz. Bunun için de belli bir şuur boyutuna erişerek, can gözümüzü, gönül gözümüzü açıp, Allah’ın, Zat’ının bu âlemdeki sıfatlarını idrak ederek, görmeye çalışmalıyız. Çünkü esas algılamaya “gönül gözü” vesiledir.
***
Kün dedin de bu âlemi yarattın
Zat’ından âleme sıfatlar kattın
Kendi suretinde Âdem yarattın
Havayla su, ateş, toprak vesile
Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın Zat’ı, kudret kandilinde balkıyan “nur”dan ibaret olan kendi Zat’ını, “kün”, yani “OL” (6) emriyle, bölünebilecek en küçük zerrelere bölerek sonsuzluğa yayıldı. Böylece kalp gibi çarpan, ışıl ışıl parlayan evren, yani kâinat meydana geldi.
Görüldüğü gibi Zat; önce nurdan ibaret olan Zat’ını bölünebilecek en küçük zerrelere bölerek, kendisine bir âlem halk etti ve daha sonra bu zerrecikler, yani kuantler; haline geçerek, altı safhada “ete kemiğe büründü” ve farklı farklı sıfatlarda canlı varlık haline geldi. Böylece görünmez alandan görünür alana çıktı. Tüm bunlar; “Şüphesiz sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde (evrede) yarattı” (7) ayetleri gereğince altı evrede meydana geldi..
Daha sonra Allah’ın Zat’ı; halk ettiği canlı varlıklardan iki özel sıfat seçerek, kendisine ait olan; “ilim, irade, kudret, yaratma, hayat, işitme, duyma, görme, kelam, meydana getirme ve bunlara benzer pek çok Esma” gibi, genetik özelliklerini onlara vererek, kendi sıfatında “Âdemoğlunu”, yani Âdem ile Havva’yı, kendi varından halk etti.
Yüce Allah Kuran’da: “Andolsun ki insanı moleküler yapıdan (topraktan, balçıktan, su + mineral terkibinden) meydana gelen özden (sperm - genetik yapıdan) halk ettik” (8) buyuruyor. Yaratılışın dört ana unsuru mevcuttur. Bu dört ana unsur, sırasıyla: “hava, su, ateş ve toprak” tır. İnsanın maddi bedeni, bu dört unsurdan meydana gelmiştir. Burada şunu çok iyi anlamalıyız ki, Yüce Allah’ın rızık olarak insanın emrine sunduğu, “gıda” olabilecek tüm nimetler, topraktan elde edilmektedir. Bundan dolayıdır ki, “havayla su, ateş, toprak vesile” diyorum.
***
Akıl sır ermiyor senin işine
Hem kahrına hemi de cümbüşüne
Halk ettin âlemi kendi kendine
Seni anmak için diller vesile
Külli Kudret dediğimiz Allah’ın hikmetlerinden sual olunmaz, “O, her an yeni bir şendedir” (9) ayet gereğince devrana girip, her an halden hale geçerek, farklı farklı sıfatlarda tecelli etmektedir.
Bizler Allah’a olan kulluk vazifemizi göstermek için O’na ibadet ederiz. İbadetin Kuran’daki tarifi, “kıyam, rüku ve secdedir.” Bunlar bedenimizle yapılan ibadetlerdir. Bir de biz, herhangi bir sıkıntıya düştüğümüzde “ellerimizi açar” dua etmeye başlarız. İşte burada bedenle birlikte “dili” de devreye sokmuş oluruz. Bundan dolayıdır ki, Allah’ı anmak için dilimiz de bir vesiledir.
***
Âlem Âdem Havva olup göründün
Zâhir olup türlü dona büründün
İsimlerde sıfatlarda göründün
Sana varmak için yolar vesile
Daha önce de söylediğim gibi, ezeli olarak mevcut olan Allah’ın Zat’ı, latif ve şeffaf bir “nur” halindedir. Zat’ın; “ol” emriyle kudret kandilindeki bu “nur”; “ol” der, o da hemen oluverir” (10) ayeti gereğince, bölünebilecek en küçük zerrelere, yani kuantlara (11) bölünerek sonsuzluğa yayıldı. Böylece kalp gibi çarpan, ışıl ışıl parlayan bir âlem meydana geldi. Bu âlem, Bekâbillah âlemidir ki, buna kâinat adını verdi.
Kuran’da; “O, her an yeni bir oluştadır” (12) ayeti gereğince. Allah’ın Zat’ı; , devrana girip, her an yeni yeni isimler ve sıfatlarda kendisini tecelli ediyor. Halk ettiği bu canlı varlıklar, Allah’ın Zat’ının bu âlemdeki sıfatları oldular. Farka gelen bu sıfatlara da “Âlem, Âdem, Hava” gibi isimler verildi.
Hakikat yolcusunun tüm gayreti, kendisini halk eden Allah’a kavuşmaktır, yani aslına rücu etmektir. Bu dönüş te de “Sen O’dan razı, O da senden razı olarak Rabbi’ne dön” (13) ayeti gereğince, saf ve tertemiz olarak O’na dönmek gerekiyor. Bunun için de herkes mensubu bulunduğu toplumun içerisinde Allah’a ulaşmak için tarikat adı verilen bir yol izler. İşte bu yollar, birer vesiledir.
***
Kastın var âşığı giryan etmeye
Dilinden söyleyip âyan etmeye
Sırrını âlemde beyan etmeye
Hakkı Baba gibi kullar vesile
Hakk aşkı ile cezbeye girip, ağlamaktır. Sırrını âleme beyan etmekten maksat ise; Külli Kudret dediğimiz Allah’’ın Zat’ının ezelelden-ebede var olduğunu, O’nun görünür ve görünmez tüm vasıflarını, kâinatı nasıl halk ettiğini; en önemlisi de ana rahminde iken insana kendi ruhundan üfleyerek, kendisine ait; “ilim, irade ve kudret” gibi tüm genetik özrlliklerini insana verdiğini, ayrıca onu kendisine halife yaptığını anlatmak, bir nebze olsun örnekler ve misallerle, insanların şuur boytlarını açarak, gerçekleri idrak etmelerini sağlamaktır.
______________________________
Şeyh Bedreddin “Varidat Şerhi”, Çevik Matbacılık, s. 38, 1994/İstanbul
Kamer suresi, 50
Bakara suresi, 115
Bakara suresi, 255
Nur suresi, 35
Kamer suresi, 50
A’raf suresi, 54
Müminün suresi, 12
Rahman suresi, 29
Bakara suresi, 117
Fizikteki “Kuantum” teorisine göre, bölünebilecek en küçük parçacıklar.
Rahman suresi, 29
Fecir suresi, 28