30 MART 1916 NAZIMİYE İHANETİ-1
30 MART 1916 NAZIMİYE İHANETİ-1
ZEYNEL COŞAR yazdı...Nazmiye Ayaklanmasının nasıl bir büyük ihanet olduğunu anlamak için, o gün ki tarihi koşulları iyi bilmeliyiz. Daha önceki bölümlerde yazdığımız gibi 16 Şubat 1916’da Erzurum işgal edilmişti. Bu ölüm kalım savaşında çok büyük kayıplar veren 3.Ordumuz, Erzurum’u boşaltıp geri çekilmiş Aşkale- Kop Dağı, Şoğen Dere, Tercan ve Tuzla Deresi, Höbek Dağı,Kırdım Dereleri hattında tutunarak yeni mevziler kurmuştu. 3 Ordu Komutanı Mahmut Kamil Paşa istifa etmiş, yerine atanan Çanakkale Kahramanı Vehip Paşa’nın karargahı da Kötür Köprüsü ayağındaki Asto Komu-Akyut köyündeydi. Bölgemizde kış koşulları altındaydı. Ordumuz o karlı dağlarda, bir yandan düşmanla savaşırken diğer yandan da mezii tutmaya çalışıyorlardı. Başta Van, Bitlis ve Muş olmak üzere bölge halkımız tüm gücüyle Varto’dan, Bingöl’e, Dersim’den Tercan’a Bayburt ve Trabzon‘a kadar düşmana karşı verilen savaşta,3.Ordumuza her şeyi ile can feda destek veriyordu.Bu arada Kafkas Cephesinde değişiklik oldu. Birinci Dünya Savaşı başladığından beri 3.Ordu Diyarbakır’dan Trabzon’a kadar olan geniş bir coğrafyayı savunuyordu. Çok geniş bir alanı bu şekilde savunulmayacağını gören Genelkurmay Başkanlığı, Çanakkale savaşı sona erdiği için oradaki birlikleri Doğuya çekerek bu cepheyi ikiye bölmüş, Munzur dağlarının güney tarafları ve Diyarbakır’a kadar olan Van, Bitlis, Muş, Bingöl, Elazığ ve Tunceli bölgesini savunma görevini 1916 Mart ayından sonra 2.Ordu’ya verdi. Komutanlığına da Ahmet İzzet Paşa getirilmiştir. 2.Ordu Komutanı Ahmet İzzet Paşa’nın Kurmay Başkanı -Erkanı Harbiyesi İsmet İnönü’dür. Askerleri ile birlikte Edirne’de dinlenen Mustafa Kemal Paşa’da 16.Kolordu Komutanı olarak 11 Mart 1916’da 2.Ordu’ya tayin edildi. 16.Kolordu’da Nisan ayı içinde Tunceli-Bingöl hattına gelerek mevzilerine yerleşmiştir. İşte böyle kritik bir anda ordumuz Tercan taraflarına yığınak yapıp düşmanı durdurmaya uğraşırken, Van, Bitlis, Muş’u işgal ederek Bingöl hattında kadar ilerleyen düşmana karşı amansız bir savaş verilirken, cephenin hemen gerisinde 30 Mart 1916‘da talihsiz bir ihanet hareketi patlak verir. O da Nazmiye Ayaklanmasıdır.İşte bu zor günlerde Tunceli’nin Nazmiye ilçesinde isyana kalkışanlar Rus Çarının parayla satın alıp kışkırttığı, Türk Ordusunu arkada vurdurmak için yönlendirdiği kişilerdi. Çarlık Rusya’sı 19.yüzyıldan itibaren Kafkaslardan aşağıya indikçe, önce İran ve Osmanlı sınırlarında yaşayan Ermenileri, daha sonra da her iki tarafta ki bazı Kürt aşiretlerini para ve çeşitli vaatlerle yanına çekmeye çalışır..“ Benden yana olursanız size muhtariyet vereceğim, bağımsız devletin liderleri yapacağım” vaatleriyle çok çaba harcamıştır. Bu çalışmalarda Dersim’deki bazı ağalarla da temaslar kurulmuş, Rus rubleleri ve altınlar gönderilmiştir. İran ve Osmanlı sınır boylarında 1828-29 Osmanlı-Rus harbi sırasında ve 1854 Kırım Savaşı’nda ve daha sonra 1877-78 yıllarında ki büyük saldırıda Erzurum işgal edilir. Ruslar bu dönemlerde özellikle Sünni-Şafii Kürt liderleri içinde, konsoloslar vasıtasıyla çok sayıda işbirlikçi bulmuş, silah ve para yardımları yapmıştır. Yavuz’un 1515 yılında Doğu ve Güneydoğu, Irak bölgesinde, şeyhülislam fetvalarıyla Türkmen Alevileri acımasızca katletme politikası devletin birinci görevi olmuştu. Alevi düşmanlığında korkunç düşmanlıklara sahip olan Yavuz’un baş danışmanı İridisi Bitlisi öncülüğünde yapılacak katliamlar için bahşiş olarak Kürt Derebeylerine sınırız özgürlük, beylikler ve yüz binlerce dönüme varan arazileri verilmişti. Tanzimat Fermanı ile kurulacak yeni düzenden (1829) sonra çıkarları bozulan Kürt derebeyleri Osmanlı Yönetimine isyan etmeye başladılar. Özellikle Bedirhanlılardan Yazdan Şir, Abdürrezzak gibiler, birer ateşli Rus işbirlikçileri oldular. Ayrıca bugün ki Barzanilerin büyük amcazadeleri Abdüselam, Kürt Teali Cemiyeti Başkanı Seyit Abdulkadir’in babası Şeyh Ubeydullah ve torunlarından Şeyid Taha, İran ve Türkiye sınırlarında etkili olan meşhur eşkıya Simko gibi birçok aşiret lideri Ruslar adına isyanlar çıkartarak bu tuzaklarda epeyce debelenmişlerdir.Özellikle 1914 Birinci Dünya Savaşı’nda Kars, Erzurum, Erzincan ve Malatya üzerinden İskenderun Körfezine inmek isteyen Çarlık Rusya, Ermeni Çetelerini Trabzon’dan İskenderun’a “Denizden Denize Büyük Ermenistan “ rüyası ile aldatmış, bazı bölücü ve gerici Kürt liderlerini de özerklik, bağımsızlık zokasıyla avlamıştır. Bu plan çerçevesinde Rusların ajanları Dersim Bölgesinde de birkaç aşiret liderini, Koçgiri Ağalarını, Ermeni Taşnak Çetesi vasıtasıyla bulup, parayla satın alarak, bağımsızlık ve özerklik yalanları ile kandırmışlardır. İşte 1916 Mart ayında Nazmiye’de yaşanan trajedi de tipik bir Rus kışkırtası olan çirkin ihanetlerden birisidir.Dersim Halkı VatanseverdirTüm bölücü, gerici ve düşkün takımındaki Alisiz Alevicilerin abarttığı ve uydurduğu tüm yalanlara rağmen, Dersim Halkı Vatanseverdir. 1914-1918 yılları arasında düşmana karşı hiçbir ayrım yapmadan tüm vatanseverlerle birleşerek Şarkı Dersim ve Garbi Dersim Milis güçleri olarak örgütlenmiş, önce 3.Ordu ve daha sonra da Kuvayi Milliye saflarında omuz omuza mücadele etmişlerdir. Dersimli Diyap Ağa’mız da bu vatanseverliğin bir simgesi olarak tarihe geçmiştir. Herkesin bildiği gibi Sakarya Savaşı sırasında, düşman Polatlı sırtlarına kadar geldiğinde TBMM’nin Ankara’dan Kayseri’ye taşınması tartışması yaşanır. Dersim Milletvekili Diyap Ağa meclis kürsüsüne çıkar ve “ Biz buraya kaçmaya mı geldik, yoksa kavga edip ölmeye mi? Eğer meclisi taşımak istiyorsanız buyurun gidin. Ama ben gelmem. Tek başıma bile olsam, bayrağım, dinim ve vatanım için son kurşunuma kadar savaşırım. Son kurşunu da kafama sıkarım. Bu böyle biline. ”diyerek tavizsiz bir turum alarak tarihe geçmiştir. İşte Diyap Ağa’nın bu yiğit tavrı Dersimlilerin ruh halini yansıtmaktadır. Aslında Tunceli Meydanında Diyap Ağa’nın heykelini dikmek gerekir. Bu olay ayrı bir başlık olarak ele alınması gereken önemli bir sorundur. Ama yeri geldiği için kısaca yazdım. Seyit Rıza kim oluyor ki? Bu kişi 1919 yılına kadar Diyap Ağa’nın sözünden çıkmadı, Birinci Dünya Savaşı boyunca birçok olayda doğru tavır aldı. Ama 1919 yılından sonra Koçgiri İhanetine ortak oldu. Seyit Rıza kendisine yapılan tüm uyarılara rağmen önce Rusların daha sonra da İngiliz-Fransız emperyalistlerinin piyonları olan Ali Şer ve Nuri Dersimi gibi kişilerin kurduğu hain tuzaklarda görev yapmıştır. Bir çok kez Cumhuriyet güçlerine sorun yaratan, bölgede kurduğu feodal zorbalık saltanatı ve derbeyliği için 1937 ve 1938 Dersim Olaylarına sebep olarak bölgemizde derin acılara yol açan Seyit Rıza’nın heykeli Tunceli Meydanına dikilemez. O heykel bölücülüğün ve feodal gericiliğin heykelidir. O heykeli kaldırılıp, vatansever devrimci önderimiz Diyap Ağa’nın heykelini dikmek gerekiyor.Tunceli Halkına yakışacak olan da budur. Bölücüler ve Alisiz Aleviciler sürekli Diyap Ağa’mıza düşmanlık yapmaktadırlar. Çünkü O büyük önderimiz vatanseverdi, kararlı bir Atatürk Dostuydu. Bölücü takımı ve onların piyonu olan Alisiz Aleviciler, Diyap Ağa’ya düşman, Seyit Rıza’ya dostturlar. İşte bu bölücü takımı sürekli Tunceli’de geçmişte yaşanan birkaç ihanet hareketini büyük olaylar gibi abartarak tüm Dersim Halkını bölücü ve ihanetçi gibi göstermek istiyorlar. Bu büyük bir yanlıştır. Büyük bir iftiradır.Bölücülere Cevabı Vatansever Dersimliler Veriyor:Mehmet Şerif Fırat:O günlerin canlı tanığı, Kıği ve Bingöl Dağlarında Rus Ordusuyla yapılan savaşlara 16 yaşında katılmış bir çocuk olan Vartolu Mehmet Şerif Fırat’tır. Mehmet Şerif Fırat tüm bölücülerin yazdıkları yalanları bir canlı tanık olarak çürütmektedir.“…Hormekli Zeynel’in kardeşi Ali(Ali benim babamdır. Ben o sırada yeni Varto rüştiyesinde çıkmış, on altı yaşlarında bir gençtim)...Bizim cephemiz ,Kiği-Karir dağlarında, Sığı boğazında ve Eşekmeydanı’nda kurulacaktı…Rus ordusu Mart ayının son günlerinde üstün kuvvetlerle bu cephelere yüklenmişti. Ruslar on beş gün arasız saldırdıkları halde, bir avuç kuvvetimizi yerinden kımıldatamamış, büyük bir zaiyata uğrayarak geri çekilmişti. Milli ve askeri birliklerimiz çok muhkem olan bu cephelerde kahramanca dövüşmüş ,kısaca Rus ordusunu Şerafettin ve Çiveş dağlarına kadar kaçırmışlardı…Karir dağlarında Mehmetçiklerin yıldırım haykırışları ortalığı çınlatıyordu. Rus ordusu bütün cephe kesimlerinden bozulmuş ve süratle kaçmaya başlamıştı.(Ben o gün Hormek milli kuvvetleriyle beraberdim. Bu savaşı bizzat gördüm ve yaşadım).”(Mehmet Şerif Fırat- Doğu İlleri ve Varto Tarihi-say.170-171) Mehmet Şerif Fırat’ın bir görgü tanığı olarak anlattığı o kahramanlık destanlarını yaratan insanlar bölge halkımızdır. Onlar Alevi-Sünni, Türk, Kürt ayrımı yapmadan omuz omuza vatan ve namus için savaşmışlar. Siperlerde birlikte şehit olmuş birer kahramanlar olarak bize örnek olmuşlardır. Bu direnişten sonra, o sıralar yeni kurulan 2.Ordu kuvvetleri yetişmiş, Mustafa Kemal Paşa önderliğindeki savaşçı birliklerimiz Şereafettin dağlarında, Eşekmeydanı ,Oğunt savaşlarıyla Rusları geri püskürterek Muş,Bitlis,Van’a kadar bu şehirleri düşman işgalinden kurtarmışlardır.Mehmet Şerif Fırat “Varto Tarihi” kitabında Rus işgali günlerinde Dersim bölgesinde, Nazmiye İhanetini yapan birkaç kendini bilmez adamdan başka bir çok vatansever Dersimli aşiret kuvvetlerinin nasıl bir araya gelerek kahramanca savaştığını ve yaşanan olayları şöyle anlatır. “...Dersim’in güney eteklerinde bulunan Hayderan, Demenan ,Ariyan aşiretleri hükümetin bu zayıf durumundan faydalanarak bahardan beri Mazgirt ,Pertek ilçelerini yağmalamışlardı. Ordu Elazığ’a yetişince , Galatalı Miralay Şevket Bey, bu aşiretleri tedip ederek Dersim dağlarına kaçırmıştı. Bu tedip sillesinden ötürü Dersim’liler bölgelerine doğru gelen Ruslara karşı hiçbir hareket göstermiyorlardı. Bu cephede Vehip Paşa’nın 3.Ordusu ile Balaban aşireti reisi Gül Ağa’nın beş yüz milisi vardı. Ahmet İzzet Paşa,Dersimlileri harekete geçirmek için ,Kariri, Hormek aşireti reisi Küçük Ağa’yı Dersim’e göndermiş, Küçük Ağa ,bir ay içinde Dersim ağalarından yirmi dört aşiret reisini Gazik ‘te Ahmet İzzet Paşa’nın yanına getirtip hükümete dehalet ettirmişti…Bunlar yerlerine dönerek, Ovacık’a doğru yürüyen bir Rus fırkasını imha etmiş ve Rus ordusuna karşı Pülümür ve Dersim dağlarında kuvvetli bir cephe kurmuşlardı. Bu aşiretlerden en fazla çalışan Balabanlı Gül Ağa ve daha sonra Çarekli Mustafa Bey ve Kureyşanlı Şah Haydar olmuştu. Şah Haydar bu savaşta şehit olarak büyük yararlılıklar göstererek canını vatan uğruna kurban vermişti.” (Mehmet Şerif Fırat- Doğu İlleri ve Varto Tarihi. Say.174-175 )Mehmet Şerif Fırat’ın anlattığına göre de Nazmiye ayaklanmasına önderlik yapan Kureyşan aşireti önderleri Ali Kah ve Ali Ağa’lar olmuştur. Ama bir başka Kureyşanlı Haydar Bey, vatan için cephelere koşarak savaşmış ve şehit olmuştur. Bu durum hemen hemen bütün aşiretlerde yaşanmıştır. Aynı aşiretin bir kısmı vatansever tavır alırken, diğer bir kısımları ihanet etmiş düşmanla işbirliğine girmiştir. Bu olayları anlatırken elbette ki ihanete girişenleri bir aşirete mal etmek doğru değildir. Yanlış yapan kimse onu yazmaktayız. Kötülük yapanlar kendinden sorumludur. Diğer akrabaları onun yaptığı yanlıştan dolayı zan altında bırakılamaz.Pir Ahmet Dikme:Birinci Dünya Savaşı sırasında yaşananları ve Ermeni Taşnak Çetesinin bölgedeki cinayetlerini görgü tanıklarına dayanarak anlatan ve bölücülerin bir çok yalanlara dayalı konuyu da ele alıp inceleyerek “Dersim Karanlığını Aydınlatalım” eserini yazan Pir Ahmet Dikme’de o günleri Mehmet Şerif Fırat gibi ayrıntılı olarak yazar. Bölücüleri “hazırlopçu hokkabazlar ” olarak nitelendiren Pir Ahmet Dikme Abimize kısaca yer verelim. “…Rus ordusuna karşı savaşan aşiretlerin sayısı üç-beş aşiretle sınırlı değildi. Hozat’ın Malatya sınırından Muş’a kadar olan bölgede yerleşik olan aşiretlerin tamamı bu savaşa katılmışlardı. Bölgede yerleşik aşiretler, ağalar düzeyinde bir toplantı yaparlar ve bu toplantıda düzenli milis gücü oluşturulmasına karar verildi. Şah Hüseyin oğlu Mustafa Bey genel cephe komutanlığına getirildi. Her aşiret ağası Mustafa Bey’den aldığı talimat doğrultusunda, kendi aşiret milis gücünü yönetir ve yönlendirirdi. Rus Ordusunu üç yıl oluşturulan cephenin gerisine hapseder ve bir tek Rus askerinin dahi bölgemize girmesine müsaade etmez. Bazı hazırlopçu hokkabazların iddia ettiği gibi ,onurlu halkımız ne vatanına ve nede kendi ordusuna ihanet etmemiştir.”(Pir Ahmet Dikme, Dersim Karanlığını Aydınlatalım,161,162) Pir Ahmet Dikme’nin dediği gibi bazı olumsuzluklara rağmen Dersim Halkı vatanseverdir, onurlu şekilde vatanı için savaşmıştır. Bazı ihanetçilerin yaşattıkları bazı kötülükler Dersim halkımıza mal edilemez. Bugün ki “hazırlopçu hokkabazlar” yani bölücüler, tarihi gerçekleri çarpıtarak insanları kandırmaya çalışmaktadırlar. Bir kaç çıkarcının yaptığı kötülükleri tüm Dersim halkına mal etme gayreti yanlıştır. Ama güneş balçıkla sıvanmaz. Tarihi gerçekler ortadadır. Bunları da Dersim bağlamında bildiğimiz kadarıyla tek tek açıklamaya çalışacağız.
Videolar için YouTube kanalımıza abone olmayı unutmayın!
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.