ALİ’YE YOLDAŞ OLALIM
ALİ’YE YOLDAŞ OLALIM
Alevi Ocağı’nda bugüne kadar yazdığım makalelerde İslam Tarihi’nin ilk dönemlerinde yaşanmış, ama üzerinden durulmayıp es geçilen bazı konularını anlattım. Bundan sona Medine’ye göç yani Hicret Olayından sonra yaşanan siyasi ve askeri süreçlerde kesin olarak Hz. Ali belirleyici bir önder yerini almaktadır. Bundan sonraki yazılarımda yaşananların merkezine Hz. Ali’yi koyarak olayları anlatıp, makalelerimi “ALİ’YE YOLDAŞ OLALIM” ana başlığıyla yazacağım. Alt başlığı o günün konusuna göre seçeceğim.Atalarımız, dedelerimiz, erenlerimiz ve pirlerimiz Hz. Ali’ye yoldaş oldukları için, insanlık tarihinin en acımasız zulümleri ile karşı karşıya kaldılar. Ne yazık ki tarihin çarkı ta başından itibaren böyle işledi de ondan. Mekke kodamanları Ebu Süfyanlar, Ebu Cehiller, Utbe Rebialar kendi sömürü düzenleri yıkılmasın diye Hz. Muhammed’e düşmandılar. Hz. Muhammed bu zorbaların düzenini ve tahtını yıktı. Daha sonra Hz. Muhammed’de düşman olan o zalimlerin oğulları yıkılan sömürü düzenlerini, zulüm iktidarını, yeniden kurup saltanatı geri almak için Hz. Ali’ye düşman oldular. Çünkü karşılarında Hz. Muhammed’in düzenini yeniden kuracak ve yönetecek tek kişi Ali ve onunla birlik olan yoldaşları kalmıştı. Bugün de kendisine sözde “Aleviyim” diyerek Ali’ye düşmanlık yapan kesimler aslında Muaviye ve Harici geleneğinin devamıdırlar. Alevi olup da Ali’ye düşmanlık yapanlar, “Alevilik İslam dışıdır” diyecek kadar ileri giderek, gaflet çukuruna düştüler. Böyle kişiler Alevi olabilirler mi? Alevilik; Ali demektir. Ali felsefesi, Ali programı, Ali ahlakı ve Ali’nin ışığı demektir. Alevilik; Ali’ye Yoldaş olmak demektir. Başka türlü Alevi olunmaz ki!8 Haziran 632 günü ölen Hz. Muhammed, yatağında daha toprağa defin edilmeyi beklerken, halife seçimi ile en başta Hz. Ali safdışı edilmiştir. Ali’siz halife mi seçilir? Seçtiler işte. Bu hamle tesadüfi bir olay değildir. Bilinçli olarak Ali hedef alınmıştır. Peygamber cenazesinin başına gelmemek, onun toprağa defin edilmesinde bulunmamak kabul edilecek bir davranış olabilir mi? Arkasından bu haksızlığa ve yanlışa en kararlı karşı çıkan Peygamber Kızı Hz. Fatma ve Ali hedef alındı. Fatma “ Daha Babam öldüğü döşeğinde defin edilmeyi beklerken, sizler Peygamberin en yakın arkadaşlarıydınız, ama gelip cenaze törenine bile katılmadınız. Gittiniz halife seçimi yaptınız. Sizler bilerek kasten Ali’yi safdışı ettiniz” diyerek isyan etti. “Vay sen misin bize bunu söyleyen” diyerek Fatma’ya hücum ettiler. Evinin kapısına dayanıp “ Seni ve evlatlarını, içeridekilerle birlikte cayır cayır yakarız haaa!!!!!! Fazla konuşma !”dediler. Kapı önünde Fatma’ya vurulan şiddetli darbeler sonucu, adını Hz. Muhammed’in “Oğlan olursa adı Muhsin olsun” dediği ana karnındaki altı aylık bebek zayi oldu. Aslında bir anlamda o ana karnındaki küçücük Muhsin Bebek, Peygamberin ölümünden birkaç gün sonra öldürülen ilk Ehli Beyt şehidi desek yanlış olmaz. Ana karnındayken katledilen Muhsin’den 25 -30 yıl sonra, abileri Hasan ve Hüseyin başta olmak üzere ,hemen hemen tüm Ehli Beyt Evlatları sırasıyla acımasızca katledildiler. Fatma’nın ölüm sebebi ise işte o naçiz vücuduna karşı yapılan darbelerdendir. Şiddetli darp sonucu yaşanan düşük olayı ile meydana gelen ağır kanama nedeniyle yaşadığı ciddi sağlık sorunları sonucu Fatma öldü. Aslında Peygamber kızı Hz. Fatma ve karnındaki bebek Muhsin öldürülmüştür. İşin gerçeği budur.Bu hazin olay, Hz. Muhammed ölür ölmez, iktidarı ele geçiren ekibin Ümeyye çocuklarına komutanlıkları ve valilikleri vermeleri tesadüfi değildir. Kureyş kodamanları Ümeyye çocuklarına meydanı bırakan anlayış, Ali’ye ve evlatlarına da düşmanlığın önünü açmıştır. Hz. Ali’de Peygamber ölür ölmez yaşadıklarını değerlendirirken, can güvenliklerinin kalmadığını, ailesinin ve çocuklarının hedefe konulduğunu, büyük bir tehditle karşı karşıya kaldıklarını Nechül Belağa’da çok net olarak anlatmaktadır. “…Allah'ım, Kureyş'ten hakkımı senden istiyorum; onlara karşı senden yardım diliyorum. Rasûlullah'a olan yakınlığımı inkâr etiler, elimdeki kabı baş aşağı çevirdiler; başkasından fazla lâyık olduğum işte, hakkım olan mevki'de benimle kavgaya giriştiler. Hak alınır da, verilir de; istersen gamlara batarak dayan; istersen açıklanarak öl dediler. Baktım, gördüm ki Ehlibeytimden başka ne bir yardımcı var bana, ne bir yâr ve yâver. Onların tehlikeye düşmelerini revâ görmedim. Gözlerime toz-toprak dolmuştu; gözlerimi yumdum; ağzımın yârını dertle, elemle yuttum; zehirden acı olan bıçaklarla doğranmaktan çetin bulunan bu işe dayandım….Andolsun Allah'a ki filân, onu bir gömlek gibi giyindi; oysa daha iyi bilirdi o, ben hilâfete nispetle değirmen taşının mili gibiydim; hilâfet benim çevremde dönerdi; sel benden akardı; hiçbir kuş, uçtuğum yere uçamazdı. Hilâfetle arama bir perde çektim; onu koltuğumdan silkip attım. Düşündüm; kesilmiş elimle hamle mi edeyim; yoksa bu kapkaranlık körlüğe sabır mı edeyim? Hem de öylesine bir körlük ki ihtiyarları tamamıyla yıpratır; çocuğu kocaltır; inanan da Rabbine ulaşıncaya dek bu zulmette zahmet çeker. Gördüm ki sabretmek daha doğru; sabrettim; ettim ama gözümde diken vardı, boğazımda kemik vardı; mirâsımın yağmalandığını görüyordum.” (NEHC'ÜL – BELÂGA, Hazırlayan Abdulbaki Gölpınarlı, s. 231-232)İşte Hz.Ali, Peygamber ölür ölmez oluşan tehdidin ve tehlikenin ne kadar acımasız olduğunu böyle anlatıyor. Ali yaşanan haksızlıklara daha ne desin, nasıl anlatsın? Sadece Ali ve Fatma’mı bu tehditlerin hedefindeydi? Hayır. Her biri büyük birer İslam önderi olan Ebu Zer, Abdullah bin Mesud, Ammar b.Yasir,El Eşter, Muhammed b.Ebubekir, Muhammed b. Huzeyfe, Ensar’dan Sad b.Ubade, Eyyüb Ensari gibi bir çok kişi, haksızlığa uğradılar ve çoğu Hz. Muhammed ve Ali’nin programını en kararlı şekilde savundukları için öldürülmüştür. Bu kahraman devrimciler, Hz. Muhammed ve onun yolunun en bilinçli, en kararlı takipçisi olan kişilerdi. Eşitlik, yoksulları koruyan, sömürücü zalimlere karşı çıktıkları için, Ali gibi katledilmişlerdir. Hz. Ali felsefesi devlet kaynaklarının bir avuç insanın elinde toplanmaması, zengin fakir ayrımı yapmadan eşit ve olabildiğine adil dağıtılması demekti. Ali demek dürüstlük, savaş meydanında bile, hile yapmamak, metçe savaşmak, haksız yere insanların malına ve canına, namusuna el uzatmamak demektir. Ali demek ilim, irfan demektir . Eee işte böyle bir önderin yoldaşı olursanız, elbet ki başınız belalardan kurtulmaz. Varsın belalar bizi bulsun, bizim için Ali’ye yoldaş olmaktan daha üstün ne olabilir ki?Hz. Ali’nin programı, sömürüyü kabul etmez. Yalanı, talanı kabul etmez. Kendisi gibi düşünmeyene ve inancı farklı olanlara kötü gözle bakmaz. Kardeşi dahi olsa kamu bütçesinde bir kuruş borç ya da hediye bile vermezdi. Kendisine hediye verenlere de çok kızar ve almazdı. Zengin sofralarına oturmaz, oturan valilerine çok kızardı. Halkın malını boşa harcamaz, saltanatı için saraylara ve köşklere şu kadar dinar harcatmazdı. Her şeyden önce yoksulu, öksüzü ve düşkünü düşünür onlara ne gerekiyorsa o kadar yardım ederdi. Sofrasındaki lokmayı ihtiyaç sahiplerine verir, kendisi ve sevgili eşi Hz. Fatma ile birlikte sofrada aç kalkardı.İşte bu yüzden Hz. Muhammed’e düşman olan Ebu Süfyan, Ebu Cehil, As b.Vail, Utbe b. Rebia, Ukbe b.Muayt gibi adamların oğulları aynı kin ve aynı felsefeyle Ali’ye düşman oldular. Hepsi Peygamber öldükten sonra Hz. Ali’ye karşı Bedir’in öcü için kılıç salladılar. İşgal ve yağmalar sonucu elde ettikleri haksız kazançları, milyonlarca dinarı ve yüz binlerce dönüm çiftlikleri, binlerce köle ve cariyelerini korumak için Şam valisi Muaviye önderliğinde Sıffin’e koşarak Ali’yi öldürmek için savaş meydanına geldiler.Yani uzun sözün kısası, devrin egemen sömürücü sınıfının temsilcileri Ali’mize düşman oldular. Yani bir anlamda, işgallerle ganimetlerle zenginleşmiş yeni sınıf, Hz. Ali’nin halifelik yaptığı 656-661 yılları arasında “ Bizler Ali ’siz bir düzen isteriz” dediler. Bugün “Ali’siz Alevilik” diyerek sahne alanlarla, Muaviye safına geçip “Ali’siz düzen isteriz” diyenleri arasında ne fark var? 1400 yıl öncesinde yaşanan mücadelelerde sömürücü sınıf “Biz servetlerimize servet katmıştık, şimdi Ali bizim servetlerimizi elimizden alıp fakirlere dağıtacak. Olmaz böyle bir şey! Hiç kimse çiftliklerimize, servetlerimize dokunamaz, düzenimizi, saltanatımızı bozamaz” diye haykırdılar. O nedenle bütün sömürücüler Sıffin’de Muaviye’nin safında toplandılar. Muaviyecilerin karşısında da yoksullar, eşitlik, adalet isteyenler Hz.Ali’nin yanında saf tutular. Odur budur bu saflaşma aynı şekilde devam etti. Sömürücü sınıflar yalanla, dolanla, sahtekarlıkla Ali’mize karşı her türlü hileyi ve ahlaksızlığı yaptılar. Bin bir türlü alavere ve dalavereyi çevirdiler. Oyun bozanlık ettiler, altına imza attıkları anlaşmaya rağmen sözlerinde durmayarak sahtekarlık yaptılar. “Allah” dediler, “Kuran hakkı için” dediler. Ama tam tersini yaptılar. Ve sonunda Muaviye türetmesi Hariciler eliyle O büyük önderimize tuzak kurarak katlettiler. Hz. Ali katledildikten sonra meydanı boş bulan sömürücüler, istedikleri gibi talan yalan ve zulümle devam ettiler.İşte 1400 yıl öncesinde “Arkadaş biz Ali’siz bir düzen istiyoruz” diyenlerle, bugün “ Ali’siz Alevilik “diyerek ortalıkta gezen bazı düşkün ve dönekler aynı dünya görüşüne sahiptirler. Üstelik bu adamlar bir de kendilerine “ Biz de Aleviyiz” diyorlar. İnsanlık tarihi bunların yaptıkları kötülük kadar büyük bir yanlışı, bozgunculuğu ne gördü, ne de duydu. Ali’ye sahip çıkmayan, Ali’ye kem gözle bakan nasıl olur da “ Ben de Aleviyim” diyebilir!!??? “Ali’siz Alevilik “diyenler kesinlikle Muaviye’nin, Mervan’ın ve Hz.Ali’yi katleden Harici soytarıların yolunda gidenlerdir. Dün de bugün de, ya Ali’den yana olursun, ya da Muaviye’den yanasın, bunun ortası yoktur.Bir Alevi’nin İslam Tarihi’ni ve Oğuz Türkmen Tarihini, Osmanlı Tarihini ve Mustafa Kemal önderliğinde verdiğimiz Kurtuluş Savaşımızı, Cumhuriyet Devrimlerini doğru bir şekilde kavraması çok önemlidir. İslam Tarihi’ni sadece Muaviyelerin ve diğer egemen sınıf tarihçilerinin yazdıklarıyla okursak doğru olmaz. Büyük bir çaba harcayarak, emek vererek, ilim irfan aşkıyla güncel hayatımızda Hz. Ali’nin çizdiği yolda giderek, onun ve arkadaşlarının mücadelesini, felsefesini, ekonomik ve siyasal programını kavramak çok önemlidir. Tarihsel süreçleri iyi bir şekilde kavradığımızda bizleri aldatmaya kalkanların heveslerini kursaklarında bırakabiliriz. Ali’siz Alevilik diyerek ortaya çıkan bozguncu, gerçek düşmanı, Ali, Alevi ve Atatürk düşmanları kesin olarak emperyalist merkezlerin piyonlarıdırlar. Onların toplumumuz içinde yaydıkları zehrin etkisini, ilimle ifanla bilgiyle yok edebiliriz. Ali’ye düşman olanların Atatürk gibi büyük bir devrimciye düşman olması tesadüf değildir. Ali ve Atatürk’e düşmanlık, gerçeğe, ilime, adalete, ışığa, laikliğe ve aydınlanmaya düşmanlıktır. Her iki büyük önderimize sahip çıkmak, hem Ali’ye, hem Atatürk’e yoldaş olmak önce her insanın, sonra da her Alevinin en büyük görevi olmalıdır.
Videolar için YouTube kanalımıza abone olmayı unutmayın!
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.