İstanbul
20 Eylül, 2024, Cuma
  • DOLAR
    34.06
  • EURO
    37.74
  • ALTIN
    2730.4
  • BIST
    9833.22
  • BTC
    57646.840$

Kerbelaʼdan ‟Körˮbelaya...

Kerbelaʼdan ‟Körˮbelaya...
Kerbelaʼdan ‟Körˮbelaya...
Kerbela Olayı, sadece Müslüman âleminin değil, tüm insanlığın hatırlamak istemediği, insanlık tarihinin bu acı karşısında ortak paydada buluştuğu üzücü ve bir o kadar da düşündürücü bir olaydır. Bu olayı düşündürücü hale getiren, sadece Hz. Hüseyin ve 72 yâreninin şehit edilmelerinden öte; kıvılcımlarını daha eskilere, iktidar mücadelelerine, Hz. Ali’nin şehit edilişine kadar uzanan ve bu olayla birlikte son haddine ulaşan, yeni ve sancılı bir dönemin başlamış olduğu gerçeğidir. Bu gerçekten hareketle, insanlar çeşitli gruplara ve mezheplere ayrılmak suretiyle dinlerini yaşamaya ve yaşatmaya çalışmışlardır.Hz. Hüseyinʼin Kerbela Çölünde o kavurucu sıcakta, Fırat Nehrinin yakınında olmasına karşın aç susuz bırakılması, annelerin bu yüzden çocuklarını bile emzirememesi, bu mücadelenin ne kadar “adaletsiz” olduğunun en büyük ispatıdır.Yezidʼin iktidar hırsını, Hz. Hüseyinʼin şehit edilişi bile dindirememiştir. İmam Hüseyinʼin mübarek kafasını bir tepsiye koydurarak önüne getirttirmesi ve “Benim dedem ve babam senin deden ve babandan daha hayırlıydı” demesi, bu iktidar hırsının onu ne hale getirdiğinin en açık delillerinden biridir.Bu mücadele iki önemli kavramı da öne çıkarmıştır: iyilik ve kötülük. Yezid kötülüğü temsil ederken, Hz. Hüseyin ise iyiliği ve haklılığı temsil etmektedir. Bunun en önemli kanıtı, İslâm dünyasında ‟Yezidˮ isminin, çocuklara verilmemesi ve bu ismin bugün bile hakaret ve aşağılama anlamı taşımasıdır.Peygamber soyuna ve taraftarlarına yapılan bu haksızlıklar ve zulümler, İslâm âlemini derinden etkilemiş; bugün bile etkileri devam etmektedir.Bu etki tarihi ve kültürel olmak üzere bir takım sonuçlar doğurmakla birlikte, edebiyat, tarih, sosyoloji, İslâm bilimleri vb. sosyal bilimlerde geniş yankı uyandırmış ve farklı bakış açılarıyla yorumlanmıştır. Ama bu bilimlerin hepsinde ortak kaygı olarak, Kutlu Peygamberin torunu Hz. Hüseyinʼin şehit edilişinin hüznünün işlenmesi vardır.Aslında haksızlığın karşısında ki direncin sembolü olan Hz. Hüseyin’e yakılan ağıtlar, Anadolu’da sevdiğini kaybeden her insanın yaktığı ağıtlar kadar samimi ve bir o kadar da duygusaldır. Hz. Hüseyin ailemizin içindedir ve acısı tarihin silemeyeceği kadar taze ve derindir.*Alevi-Bektaşi cemlerinde ‟delilˮler (çerağlar) söndürülmez sadece ‟uyutulurˮ ve vakti gelince tekrar uyandırılır. Çünkü tevhit nazarı tüm cihanı kaplamıştır ve o delil (çerağ/nûr) ümidin en büyük işaretidir... Zaman, hakaretlerini ağırlaştırdığı vakitler bile Alevi-Bektaşi tarikatına mensup canlar ümitlerini yitirmemiş ve o tevhit ışığına sarılmışlardır... Kerbela’da ki delil (nûr veya ümit) ise İmam Zeynel Âbidin (4. imam) olmuştur. Küçük yaşta ve hasta olması Oʼnu Yezidʼin kılıcından kurtarmış ve yaşadığı dönemde ‟Ebter (soyu kesik)ˮ hakaretlerine muhatap olan Hz. Peygamberin, o kutlu nesli Hz. Ali - Hz.Fatıma’nın evlatları üzerinden devam etmiştir.*Mevlana Hazretleri şöyle buyurmuşlardır: “Neyi arıyorsan, sen Oʼsun.ˮ Şüphesiz ki kişi aradıklarında ve ulaştıklarında manasını idrak eder. İmam Hüseyin, tarihsel kimliği gereği kirlilik katılmamış bir İslâmî yorumun yaşadığı dönemde ki en büyük temsilcisidir. Kendinden önce haksızlıklara uğrayan ve Yezidʼin entrikalarına boyun eğen eşi tarafından zehirlenerek Hakkʼa yürüyen ağabeyi İmam Hasanʼın, tüm sıkıntılarına rağmen barışı koruması ve kan dökülmesine karşı olan tavrını aynen İmam Hüseyinʼde devam ettirmiştir. Çünkü bugün Alevi canların dergâhlarında yazılı olan ve bir ahlâk ilkesi olmaktan daha çok yaşamlarına sirayet eden şu kuralı babaları Hz. Ali kendilerine miras bırakmıştı: ‟BİN KERE MAZLUM OLSANDA, BİR KERE ZALİM OLMA!ˮ diye…*Devran usul usul ilerlerken, Muaviye koltuğunu oğlu Yezidʼe bırakmış ve o makam artık saltanat usulü yürütülmeye başlamıştır. Evlâd-ı Resül neslini her daim tehlike ve karşılarına dikilecek bir otorite olarak gören Yezid ve taraftarları zaten İmam Hüseyinʼin varlığından baştan beri rahatsızlık duymaktaydılar. Çünkü Hüseyinʼin var olması Yezid saltanatının meşruiyeti açısından bir tehlikedir... İmam Hüseyin, zulme farklı şekillerde direndi. Artık nefes alamayacağını hissedince ve Küfeʼden gelen talepleri de düşünerek yola çıktı. Bilgisi ve ileri görüşlülüğüyle aslında yolun sonunda nelerin olacağını önceden görebilmişti. Ama dedesi -alemlere rahmet- Hz. Muhammed (sav.)ʼin ve babası Hz. Aliʼnin manevi mirası ona tercih olarak tek bir istikameti göstermekteydi: “Zalime, zulme ve haksızlığa karşı koymak!..ˮ*Kerbela, cehaletin ve hırsın, mazlumiyet ve vicdandan daha örgütlü olduğu yerin adıdır. Bu örgütlenme öylesine iğrenç ve karanlıktır ki Kerbela adete “kör-belaˮdır... Ve o körlük yazar Ahmet Turgutʼun ifadelerine şöyle yansır: “Kerbela; akıl ve nefsin iş birliği yaparak VİCDANʼı öldürdüğü yerdir!..ˮ Onun için tarih İmam Hüseyinʼe çok şey borçludur çünkü İmam Hüseyin vicdanları diri tutan yegâne güçtür...*Diplomasız erler yetiştiren ve irfân okullarını pek de bilmediğimiz Alevi-Bektaşi toplumu, yüzyıllardır İmam Hüseyinʼi “diri” tutmanın gayretindedirler. Mazlumluğu miras almış bu toplumlar, tarihin farklı evrelerinde birçok Kerbela yaşadılar ve ne yazık ki yaşamaya da devam ediyorlar! Bugün, Türkiye hudutlarında yaşayan herkesin bir vicdan telakkisine ihtiyacı vardır. Şunu iyi biliyorum, İmam Hüseyin sadece Alevi toplumunun değeri değildir/olmamalıdır da! Aynı bahçenin gülü olmak, aynı topraktan beslenmek ve aynı güneşi görmek bunu gerektirir. “Hepimiz kardeşiz” cümlesine sığınmıyorum!.. Biri birimizi anlamak için akraba olmamıza gerek de yok. Saygı ve insanlık ölçüleri apaçık ortada. İmam Hüseyin, Hakkʼın ve mazlumluğun rengi gibi bembeyaz; Yezid, şehvetin ve nefsin istekleri gibi simsiyah... Ya beyazlığı tercih edeceksiniz ya da koyu siyahlığı? Belki “gri” olmak isteyenlerde vardır! Zaten insanlık ne acı yaşadıysa hep “griˮ duruşlu insanlardan dolayı yaşadı!.. Ehl-i Beytʼi sevmek; saf, beyaz ve kirlenmemiş olmaktır. Griʼnin manası yoktur, zaman ve güç neyi gerektirirse ona dönüşür. İmam Hüseyinʼin acısının arkasında da hep gri fikirli insanlar vardı...*Şimdi yeni cümleler söylemenin tam zamanı... Matem-i Muharrem manasıyla yaşatılıyor, gücü yeten Hakkʼa ve nefsine oruç bağışlıyor. İnsanlar yaşadıkça ve nefisler var oldukça Kerbelaʼlar bitmeyecektir. Ama vicdanlarını diri tutanların yolları bir daha Kerbelaʼdan geçmeyecektir. Onlar İmam Hüseyinʼi de Kerbelaʼyı da anlamışlardır, anlayanlara binlerce kez âşk olsun... Muharrem ayı, iradelerinizi kör kuyulardan çıkarmanın mevsimidir. Tüm insanlık ya bu “kör-belaˮnın üstesinden gelecektir ya da o “kör-belaˮya mahkûm vicdanlarını hep öksüz büyütecektir...Karar hepimizin:Ya Kerbelaʼyı anlayacağız ya da bu “kör-belaˮyı ömür boyu vicdanımızda taşıyacağız!..

Videolar için YouTube kanalımıza abone olmayı unutmayın!

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Başka haber bulunmuyor!