I
Kerbelâ olayı, sadece 10 Ekim 680 yılında Hz. İmam Hüseyin’le Yezid arasında geçen bir olay olarak ele alınamaz. Kerbelâ olayına nasıl gelindi, bu olayı meydana getiren faktörler nelerdi? Geriye doğru dönüp, bu kanlı olayın tarih süreci içersindeki yerini görmek gerekir. Bunun için de Kureyş kabilesi ve bu kabileyi temsil eden Haşim Oğulları ile Ümeyye Oğulları kimlerdi. Bu iki aile arasındaki akrabalık derecesi ve yine bu iki aile arasındaki husumetin nedenleri nelerdi? Bunları bilmeden, Kerbelâ olayını anlayamayız ve anlatamayız.
Bunun için de önce Kureyş kabilesi hakkında bilgi sahibi olmamız gerekiyor. M.S. 400’lü yıllarda Mekke yönetimini elinde bulunduran Huzaelilerin başkanı Huleyl, kızı Hubbey’i, Kureyş kabilesinin başkanı Kusay (Zeyd) ile evlendirdi. Huzaelilerin başkanı Huleyl ölünce de Mekke’nin ve Kâbe’nin, yönetimi Kureyş kabilesi başkanı Kusay’ın karısına kaldı ve böylece Mekke’nin ve Kâbe’nin yönetimi M. S. 400-480 yılları arasında yaşamış olan Kureyş kabilesinin başkanı Kusay’ın eline geçti. Kusay’ın ölümünden sonra Mekke’nin ve Kâbe’nin yönetimi, Kusay’ın büyük oğlu Abdüdar’a geçmişti. Abdüldar’ın ölümünden sonra ise Kureyş kabilesinin başına Abdülmenaf geçti.
Abülmenaf’ın tek batında, yani ikiz doğan iki oğlu vardı ve bunlardan birinin adı Haşim (Amr), diğerinin adı Abdüşems idi. Abdülmenaf. Kâbe’nin yönetimini iki oğlu arasında bölüştürdü. Hacılara su dağıtımı (sikaye) ile yiyecek dağıtımı (rifade) görevleri, Abdümenaf’ın oğlu Haşim’e (Amr) verildi.
Diğer görevler ise Abdülmenaf’ın diğer oğlu Abdûşems’te kaldı. Ancak, bir müddet sonra Abdûşems’in oğlu Ümeyye, kendi yönetimlerindeki görevlerin gelirleriyle yetinmeyip, amcası Haşim’in gelirlerinden de pay almak için harekete geçti.
Ümeyye, amcası Haşim’i bir türlü rahat bırakmıyordu. En sonunda Haşim ile Ümeyye, mahkemelik oldular, davayı kaybeden Ümeyye, on yıl müddetle Mekke’den Şam’a sürgüne gönderildi. Bir müddet sonra Haşim öldü, onun ölümünden sonra Mekke’nin ve Kabe’nin yönetimi Haşim’in kardeşi Mutallib’e kaldı. Bu arada Ümeyye’nin cezası sona erdi ve Mekke’ye geri döndü. Ancak kısa bir zaman sonra Ümeyye’de öldü. Bu defa Kâbe’nin yönetimi, Haşim’in kardeşi Mutallib’in eline geçti.
Haşim’in daha önce Medine’de evlendiği eşinden Şeybe adında bir oğlu vardı. Bu çocuk büyümüş, delikanlı olmuştu. Mutallib, Kâbe’nin yönetimini eline alınca, Medine’ye gidip Haşim’in oğlu Şeybe’yi Mekke’ye getirdi ve Kâbe’nin yönetimine ortak etti. Mutallib, yeğeni Şeybe’yi Medine’den Mekke’ye getirirken devesinin arkasına bindirmişti. Halk, Şeybe’yi Mutallib’in kölesi sanmış ve Mutallib’in kölesi anlamına gelen “Abdulmutallib” demeye başladılar. Daha sonra Şeybe adı unutulmuş, Abdulmutallib adıyla anılmıştı. Abdümenaf’tan sonra kabile “Haşimiler” ve “Ümeyye” oğulları (Emeviler) olarak ikiye ayrılır.
Haşim oğulları: Abdümenaf, Haşim (Amr), Mutallib, Abdulmutallib (Şeybe), Abdulmutallib’in oğulları, Abdullah ve Ebu Talip’tir. Abdullah’ın oğlu Hz. Muhammed, Ebu Talib’in oğlu ise Hz. Ali’dir.
Ümeyye oğulları: Abdümenaf, Abdüşems, Ümeyye, Harb, Sahar (Ebû-Süfyan), Muaviye ve Yezid’dir.
Özetleyecek olursak, önceleri Haşim ile Ümeyye arasında başlayan bu kavga, âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed’in Haşimi soyundan gelmiş olmasıyla birlikte bir kat daha arttı. Ümeyye oğullarını çileden çıkaran en büyük etken de bu oldu.
Buraya kadar yaptığım açıklamalardan anlaşıldığına göre, daha İslamiyet öncesi Kâbe ve Mekke’nin yönetimiyle başlayan bu iki ailenin düşmanlıkları, daha sonra da Hz. Muhammed ile Ebu Cehil, Ebu Leheb ve Ebu Süfyan arasında devam etti.
II.
İslam tarihinde “Gadir-Hum” veya “Haccet’ül Veda” olarak bilinen olay, Alevi-Sünni ayrılığının başlangıcı olarak kabul edilebilir. Hz. Peygamber (sallallahü aleyhe ve selem) Efendimiz, Hacc ve Umre ziyaretini yapmak üzere hicretin onuncu yılında tüm sahabeleri ile birlikte Mekke’ye hacca gitmişti. Hacc dönüşünde Gadir-Hum denilen mahalle gelindiğinde mealen Kuran’ın şu ayeti nazil olmuştu: “…Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam’ı seçtim…” (1) Kuran’ın şu ayetinde de: “Ey Resul! Rabb’inden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan O’nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah, seni insanlardan koruyacaktır. Doğrusu Allah, kâfirler topluluğuna rehberlik etmez” (2) buyruluyor.
Bu ayetlerin gelişinden sonra Hz. Peygamber Efendimiz, hayatının sonuna yaklaştığını anlamıştı. Hiç vakit kaybetmeden beraberinde bulunan 124 bin sahabeyi ağaçlık bir yerde topladı ve deve semerlerinden yaptırdığı bir minberin üzerine çıkarak, ellerini havaya kaldırıp: “Bugün burada bulunanlar, bulunmayanlara bildirsinler ki acıyan, bağışlayan ve her şeyi bilen Yüce Allah’ın katına davet edildim; yakında davetine icabet edeceğim” dedikten sonra uzunca bir hutbe okudular. Okuduğu hutbe özetle şöyledir: “Ey kavmim ve sahabeler! Yarın kıyamet gününde Muhammed size ne yaptı diye sorulduğunda, orada verilecek cevabınız ne olacaktır?” buyurdular.
O vakit orada hazır bulunan tüm sahabeler hep bir ağızdan; “Ya Allah’ın Resulü! Peygamberlik görevinizi yerine getirdiniz. Buna şahitlik ederiz” diye cevap verdiler.
Hz. Muhammed Efendimiz, ellerini göğe doğru kaldırıp: “Ya Rabbi! Sen şahit ol!” dedikten sonra sözlerine şöyle devam ettiler: “Ahiret gününde Kevser havuzunun başında bana ulaşacaksınız. Bu havuzun başına sizden önce varacağım. Siz gelince de size; “Bıraktığım iki paha biçilmez emanete ne yaptınız?” diye soracağım. Bu iki emanetimden birincisi; Allah’ın gökten yere uzatmış olduğu sağlam ipi olan Kuran-ı Kerim’dir. İkincisi de; Ehl-i Beyt’imdir. Bu iki emanetim, Kevser havuzunun başında bana kavuşuncaya kadar birbirlerinden ayrılmazlar. Bu iki emanetime sıkı, sıkı sarılırsanız, sapkınlığa düşmezsiniz, doğru yolda olursunuz” (3) buyurdular.
Bunları söyledikten sonra Peygamber Efendimiz, Ahzab suresi 6. ayetini işaret ederek; “…ben size canınızdan daha öncelikli değil miyim?” diye sordu. Bu sorunun üzerine orada hazır bulunan sahabeler; “evet, sen bize kendi canımızdan daha önceliklisin…” diyerek cevap verdiler.
Daha sonra Allah’ın resulü: “Ey iman sahipleri! Allah’a itaat edin, Resule ve sizin içinizden olan iş ve yönetim sahiplerine de itaat edin. Sonra bir şeyde tartışmaya girdiniz mi, eğer Allah’a ve ahret gününe inanıyorsanız, onu Allah’a ve resule arz edin. Böyle yapmanız hem hayırlı hem de sonuç bakımından daha güzeldir” (4) ayetini okudu.
Bu ayetin okunmasından sonra orada hazır bulunan bazı sahabeler; “biz hangi iş ve yönetim sahibine, yani kime itaat edeceğiz” diye sordular.
Devam edecek…
Hakkı SAYGI
________________________
1) Maide suresi, 3
2) Mâide, suresi, 67.
3)Peygamber Efendimizin bu açıklamasına Sakaleyn hadisi denir. Sakaleyn hadisi ile ilgili kaynaklar: Sahih-i Tirmizî c.5 s. 662, Müstedrekü’s-sahîhayn c.3 s.109, Müsned-i Ahmed c.4 s. 366, Sünen-i Beyhakî c.2 s.148, Kenzü’l-Ummal c.1 s.45 vs.
4) Nisa suresi, 59
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.