İstanbul
25 Kasım, 2024, Pazartesi
  • DOLAR
    34.06
  • EURO
    37.74
  • ALTIN
    2730.4
  • BIST
    9833.22
  • BTC
    57646.840$

MEKKE’DE HZ. MUHAMMED’E YAPILAN SALDIRILAR

MEKKE’DE HZ. MUHAMMED’E YAPILAN SALDIRILAR
MEKKE’DE HZ. MUHAMMED’E YAPILAN SALDIRILAR
ZEYNEL COŞAR yazdı…Kureyş zorbalarının Peygambere karşı tavırları ve davranışları, zamana ve şartlara göre değişiklikler göstermiştir. Kureyş aristokrasisi; “ Hey Muhammed: Bak biz şu Mekke’de ne güzel bir düzen kurduk. Ticaretimiz gelişti, bol para kazanıp servet üstüne servet koyuyoruz. Kâbe hacılarla dolup taşıyor ve paracıklar keselerimize doluyor. Daha sen ne istiyorsun? Lider olmak istiyorsan seni başımıza lider yapalım, yeter ki bozma şu düzenimizi. Ne diye ata ve dedelerimizin dinini, töresini ters yüz edip, putlarımıza hakaret edip ortalığı karıştırıyorsun?” diye tepkiler gösteriyorlardı. Önceleri “ Bu adamı ciddiye almayalım, bu şairdir, onun verdiği ilhamla konuşuyor ”diye propagandalar yaptılar. Sonra “ Muhammed’e cinler bir şeyleri anlatıyor, o gelip bize söylüyor.” Veya “ Yahudi ve Hıristiyan din adamlarının, kâhinlerin söylediği bazı hikâyeleri bize anlatmaya çalışıyor.” Gibi sözlü saldırılarla durumu kontrol etmeye çalıştılar. Ama Hz. Muhammed tüm engellere rağmen güç toplamaya başlayınca, işin ciddiyetini kavradılar. Daha da acımasız ve saldırgan olmaya başladılar.İşin içinde elbette Mekke’de ki mevcut din anlayışındaki sakatlıklara eleştiriler vardı. Hicaz da Hz. İbrahim ve Hz. İsmail’e sahip çıkmaları ve “Onlar bizim atamızdır” diye saygı duymaları, Allah inancının olmasına rağmen putlara tapmalarının da şiddetle eleştirisi, Hz. Muhammedin “Allah’ın peygamberi olduğunu” söylemesi görünürde ki birinci meseleydi. Ama birkaç yıl geçtikten sonra işin içinde Hz. Muhammed’in kurmak istediği sistemin, eninde sonunda Mekke Tüccarlarının kurmuş olduğu sömürü düzeninin yıkmaya götürecekti, onlar bunu geç de olsa anladılar. Hz. Muhammed, yoksulların ve kölelerin kurtuluş programını ortaya koydukça, Kureyş zorbalarını çileden çıkartıyordu. Bu somut sosyolojik gerçeği bizim ilahiyatçılarımız gizleyerek her şeyi sadece inanç eksenine oturtarak açıklarlar. Olay sadece inanç bağlamında olsaydı, Hz. Muhammed’in toplumsal programını devam ettirmek isteyen Ebu Zer, Hz. Fatma, Abdullah b. Mesut niçin öldürüldüler? Bu insanları Mekke’nin müşriklerimi öldürdü? Bu büyük önderlerimizi puta tapanlar mı öldürdü? Hayır. Veya Hz. Ali ne diye Cemel savaşını ve Sıffin savaşını, Haricilere karşı o savaşları yaptı. Dini meselelerde mi? Elbette ki hayır. Sadece tek başına Hz. Muhammed’in peygamberlik meselesinde mi yaşandı bu çatışmalar? Hayır. 8 Haziran 632 yılından yani Peygamberimizin öldüğü gün ve o anda başlayan şiddetli çelişkinin temelinde, nasıl bir düzen kuracağız, sorusu yatmaktaydı. Yoksullar nasıl yaşayacak? Zenginlikler ve servetler nasıl bölüşülecek? meselesinde çıktı bu savaşlar. 8 Haziran 632 günü, Hz. Ali hemen, anında niçin safdışı edildi? Çünkü Ali varken saltanat kurulamazdı. Onun için safdışı edilmesi gerekiyordu. Bu gerçeği bizim İslamcılarımız hiç ama hiç tartışmak istemezler. Hz. Muhammed ve sonrasında yaşananlara, yoksulların olduğu yerde, onların safında ki bir gözle bakan Ali Şeriati ve Muhhammed Cabiri gibi bilginler olaylara elbette ki farklı bakarlar. “…Peygamber, çok kesin bir biçimde ,Allah’ın kendisine vahyettiği bir peygamber olduğuna, peygamberliği(mesajı) tebliğe yükümlü bulunduğuna inanıyordu. İlk İslam topluluğu da, aynı niteliği dolayısıyla, onu tasdik ediyor ve ona inanıyordu...Muhammedi davetin rakipleri, Kureyş ileri gelenleri, daha başında itibaren onun siyasi biçimde okuyup, ona karşı siyaset uyguladılar. Onlar bu davete, ekonomik yapılarının, dolayısıyla siyasi iktidarlarının, hatta bizzat varoluşlarının temelini sarsmayı hedef alan çağrı olarak gördüler.” (Muhammed Abid Cabiri, Arap Siyasal Aklı, s.69,70)Yıllar geçtikçe, Müslümanlar çoğaldıkça, Mekke zorbaları hırçınlaşıp işkence, itibarsızlaştırma, fiili saldırıları gittikçe artırdılar. Baskıların ilk hedefinde yine en altta ki yoksullar, kimsesizler vardı. Örneğin bir aşiret mensubu olmayan kimsesiz Ammar b.Yasir’in babası Yasir ve annesi Sümeyye’yi Ebu Cehil denen zalimin işkencelerle öldürmüştü. M Abdullah b. Mesut ve Bilal Habeşi gibi yoksul ve kimsesiz insanlar aşiret mensuplarına göre daha da acımasız işkence ve baskılar görüyorlardı. Hele üç yıl süren Ambargodan sonra Ebu Talib ve Hz. Hatice’nin ölmesinden sonra işler iyice sarpa sardı. Peygamber başta olmak üzere tüm Müslümanların yaşamı zorlaşmıştı. Eski dönem İlahiyatçılarımızdan Prof. Hakkı Dursun Yıldız, ilk ciddi İslam Tarihçisi diyeceğimiz İbn Hişam’dan kısa bir alıntı yaparak bu dönemi şöyle özetler. “…Ebu Talib ve Hz. Hatice'nin vefatından sonra Kureyş'in Rasûlullah'a baskısı, eza ve cefası daha da arttı. Rasûlullah'a amcasının sağlığında yapamadıkları kötülüğü yapmaya başladılar. İbn İshak bu konuda şöyle der: «Ebu Talib ölünce Kureyş'in Rasûlullah'a düşmanlığı daha da arttı. Amcası hayatta iken üzerine gidemiyorlardı. Peygamber efendimize Kureyş içerisinde en çok düşmanlık edenler amcası Ebu Leheb, Hakem b. el-As, Ukbe b. Muayt idi. Çünkü bunlar Rasûlullah'a komşu idiler ve efendimizin üzerine, namaz kılarken, yemek yerken pislik atarak rahatsız ederlerdi.- İbn Hişam, I, 160”( Prof.Hakkı Dursun Yıldız, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, s.222)Devam edecek…

Videolar için YouTube kanalımıza abone olmayı unutmayın!

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Başka haber bulunmuyor!