Akabe Öncesi Mekke ve Medine
Hz. Muhammed 619 yılından sonraki ki o zor günlerinde, hac mevsimlerinde Hicaz’ın değişik yerlerinde gelen insanlarla görüşüp, onlara İslam’ı anlattığı günlerde, Mekke’ye gelen altı kişilik Medineli küçük bir hacı gurupla karşılaşır. Bu insanlar Peygamberin anlattıklarına ilgi duyarak onunla uzun bir sohbete dalarlar. İşte bu buluşma bir yıl sonra Birinci Akabe ve arkasında ikinci yılda İkinci Akabe Görüşmelerinin yapılmasına kapı açar.620 yılında ki bu buluşma ilk anda sıradan bir olay gibi gözükse de, süreci izleyen gelişmeleri izlediğimizde İslam tarihi bakımından her şeyin akışını değiştiren çok ciddi bir hamleye kaynaklık etmiştir. Adları Ensar (koruyucular) olarak anılan Medineliler, Mekke yakınında iki dağ arasında bulunan bir küçük vadi olan Akabe’de yapılan görüşmeler sonucunda, özellikle İkinci Akabe Buluşmasında Peygamber’in amcası Abbas’a, kesin olarak Hz. Muhammed’i canları gibi koruyacaklarına dair söz vermeleri üzerine, 622 yılında Mekke’nin 450 km kuzeyinde bulunan Medine’ye göç, yani Hicret gerçekleşmiştir.Başta Hz. Muhammed, ailesi ve diğer Müslümanlar yani Muhacirler orada emniyete kavuşmuşlardı. Medinelilerin fedakarca ve kahramanca destekleri ile güçlenen Müslümanlar, birkaç yıl sonra adeta küçük bir devlet kurarak Mekke zorbalarına karşı Bedir, Uhut ve Hendek savaşlarını yapabildiler. Her bakımdan ciddi bir güce eriştiler.Sekiz yıl sonra da 630 yılında güçlü bir orduyla gelerek Mekke’yi kuşattılar. Çaresiz kalan Kureyş zorbaları, Ebu Süfyan ve ortakları, kılıç zoruyla teslim olup, Müslüman oldular. Sonuç olarak 620’de başlayan Akabe sürecinin yarattığı büyük kuvvet, Kureyş kodamanları ve ortaklarının oluşturduğu zorbalar düzeni olan Mekke Şehir Devleti’ne son verdi. Bu büyük başarının altında, esas olarak muhacirlere her türlü desteği veren Medinelilerin emeği, şehitleri, canı, kanı yatmaktadır.Birileri sıradan bir mesele için ciltler dolusu kitap yazarlar yazmasına ama, şu kahraman Medinelilerin yani Ensar’ın tüm emeklerine rağmen, 8 Haziran 632 günü Peygamber öldüğü andan itibaren Ensar’ın safdışı edilişini dile getirmezler. Hiç yoklarmış gibi davranırlar. Medineliler olmasaydı acaba Müslümanlık olabilir miydi? Bu soruyu sorup cevap aramaya başladığınız anda her şeyin akışı değişir. Mekke zorbalarının zulmü altında inim inim inleyen, boğulmak ve yok edilmekle karşı karşıya kalan Müslümanları, Medine’ye götürüp bağrına basan, her şeylerini onlara feda eden o kahramanlara, 632 yılından sonra ne oldu?Ne oldu biliyor musunuz?632 yılından on beş yıl sonra, devletin tüm yönetici kadrolarına ve valiliklere, Bedir’de,Uhut’ta, Hendek’te Medinelileri ve Muhacirleri yok etmeye gelen Ümeyyeoğullarını getirdiler. Yaşanan süreçlerde Ensar ile Peygamber evladı Ehli Beyt’in kaderi birleşti. Yani o kahramanlar safdışı edildiler. Mekke zorbaları yeniden iktidara geldi. Ebu Süfyan ve ortaklarına karşı bu iki kuvvet her zaman birleşerek ortak tavır koydular. O nedenle de zulümlere ve katliamlara uğratıldılar. Mekke Kodamanlarının yeni yetme oğulları, sinsi bir karşı devrimle kaybettikleri iktidarı tekrar geri alarak, bu değerli insanları safdışı ettiler. İşte bu inkar ve zulmün tarihinin çok iyi bilinmesi gerekir.Ensar Dedikleri Kimlerdi?
Taşlık kayalık ve kumluk arazi yapısına sahip olan Mekke’ye göre 450 km kuzeyde Suriye sınırına yakın Medine kenti daha verimli suyu bol, bağı bahçesi olan tarım yapılmaya elverişli bereketli bir bölgede kurulmuştur. Tarım ve hayvancılıktan başka Mekke ile Suriye arasında ki tarihi ticaret yolu üzerinde olması ve bir istasyon görevi görmesi de Medine’ye önemli bir gelir kaynağı yaratmaktaydı. Medine’deki Araplar Hazrec ve Evs adında iki büyük kabileden oluşuyordu. Peygamber’in Akabe Görüşmeleri sırasında temas kurduğu Medineli önder aşiret mensuplarının kökleri Yemenli Kahtanilere dayanır.Yemen’den büyük uygarlıklara ve medeniyetlere kaynaklık eden ünlü Arim barajının yıkılması ile yaşanan sel felaketi sonucu, tarım arazileri tahrip olmuş, atık eskisi gibi bereketli tarım yapılamaz olmuştur. Susuzluk nedeniyle yaşam zorlaşınca, V. yüzyılda yani İslam’ın gelişinden iki yüz yıl öncesinde Yemen’den kuzeye yoğun göçler başlamıştır. Gassanileri oluşturan bir çok aşiret Suriye’ye, Hirereliler diye adlandırılan gurup Irak tarafına gitmişlerdir. Ensar’ın dedeleri de göç edip Medine’ye gelmişler. O zaman burada üç büyük Yahudi kabilesi varmış. Bunlar Benu Nadir, Benu Kureyza ve Kaynuka’lardır. Hazrec ve Evslilerin atası birdir. Yıllar sonra birbiriyle amansız savaşlara tutuşan bu aşiret mensuplarının babaları Harise b.Sa’lebe, anneleri Kayle adındaki bir kadındır. Galiba ananın asaleti veya kişiliği daha güçlü olması nedeniyle, bu iki aşiret mensuplarına Kayleoğulları demişlerdir. “… Medine(Yersib) de Arapların kalıntıları olabilecek Evs ve Hazrecd ve oldukça farklı küçük Arap toplulukları vardı. Evs ve Hazrec, biribirleriyle sık sık kavga etmekteydiler. Bu kavgalar çoğunlukla her iki taraftan bir veya iki oymak arasında oluyordu. Fakat Hatib savaşı diye anılan savaş, hemen hemen bütün Evs ve Hazreci (ve Yahudi kabileleri de) içine almıştı ve Hicretten birkaç yıl önce, belki de Miladi 617'deki Bu's muharebesiyle sonuçlandı. Bu, başlıca bütün ilgililerin bitkin düşmesinden ötürü yeniden gergin bir denge kurdu. Böylece Medine Mekke'nin ki kadar ciddi bir hastalıktan ıstırap duymaktaydı.”(W. Montgomery Watt- Hz.Muhammed Mekke'de, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fak. Çevirenler Doç. Dr. M. Rami Ayas Doç. Dr. Azmi Yüksel.)Medineliler kısaca böyle bir insan topluluğuydu.Gelelim şimdi yeniden 620 yılında ki Mekke’ye. Bütün tarihçiler Hz. Muhammed açısından 619-622 yıllarını “Hüzün Yılları” olarak adlandırırlar. Çünkü 616-619 yılları arasında üç yıl süren acımasız Kureyş Ambargosu yeni bitmişti. Biraz nefes alacakları günler geldi derken Peygamberimizi zorbalar karşısında koruyucu ve kollayıcısı olan iki büyük insan öldüler. Bunların biri sevgili eşi Hz. Hatice 19 Nisan 620’de Hakka yürüdü. Ardından da üç gün sonra amcası Ebu Taib’de hayata gözlerini yumdu.Ebu Talib, Mekke zorbalarınca yeğeni Hz. Muhammed’di hedef alan öldürme dahil her türlü tehdit, saldırı ve zorbalığı hiçe sayarak kardeşleri Ebu Leheb hariç Haşimoğulları ve Mutalib oğullarının tüm mensuplarını arkasına alarak insanlık için, hak için direnmişti. Hz. Muhammed için zor günler gelip çatmıştı..Ebu Talib ölünce ailenin en büyüğü olan amcası Ebu Leheb Haşimilerin lideri olmuştu. Ama yeğenine sahip çıkmıyor, tam tersine Ümeyyeoğulları ve Mahzumoğullarının azgınlarıyla bir olup her türlü saldırıya ortak oluyordu. Bu hüzünlü günlerinde Peygamber bir çıkış yolu aradı ve belki bir faydası olur diye Taif’ deki eski dostlarının yanına gitti. Bu ziyaretinde beklediği desteği bulamamıştı. Tam tersine destek bulmak bir yana, Mekke kodamanı Kueryş zorbalarının avuç ve suç ortakları olan Taif aşiretlerinin kışkırttığı çapulcu takımının, çok ağır işkenceleriyle karşı karşıya kalmıştı. Bu saldırıdan sonra ciddi bir arayışa giren Peygamber hac ayında Mekke’ye gelen konaklayarak birkaç gün kalan çeşitli yöre insanlarıyla temaslar kurup onlara İslam’ı anlatmaya ve destek bulmaya çalışmaya başladı. Bu çalışmaları da engellerle karşılaşıyordu. Her hareketi ve çalışması sıkı bir Kureyş takibi ve gözetlemesi altında tutulduğu için Peygamberin görüştüğü her gurubun yanına hemen Kureyş ajanları gelir o insanlara Hz. Muhammed’i kötüleyen sözler söyleyerek kişileri soğutmaya çalışıyorlardı. “…Bize İbn H umeyd söyledi, ona ve arkadaşlarına Seleme ona da Muhammed bin İshak söylemiş, o Ruseyin bin Abdullah bin Ubeydullah bin Abbas'tan şunu rivayet eder: Rabia bin İbad: Babam bana şunu söyledi der: Ben küçük yaşımda iken babamla birlikte Mina'da bulunduğum zaman Tanrı elçisi Arap uruğlarından her birinin konak yerlerine gelir, onlara: Ey falan oğulları, Tanrı beni elçi olarak size gönderdi, Tanrı size, kendisine ibadet etmenizi, kendisine ortak katmamanızı, Tanrıya benzettiğiniz bu putlara tapmayı bırakmanızı, bana iman edip peygamberliğimi tasdik etmenizi, Tanrının buyurduklarını halka bildirinceye kadar beni korumanızı emrediyor dedi. Tanrı elçisinin arkasından şaşı gözlü, güzel ve uzun iki örgü saçlı, iyi giyinmiş olan biri dolaşıyordu. Tanrı elçisi sözünü bitirdikten sonra o adam: Ey falan oğulları, bu kişi sizi Lat ve Uzza'ya tapmaktan vazgeçmeye, ileri sürdüğü bidat ve azgınlıkları kabule çağırıyor, Ona inanmayınız, sözlerini dinlemeyiniz, diyordu. Ben babamdan: Bu adam kimdir? diye sorduğumda babam: Bu kişi Muhammed'in amcası Abduluza Ebu Leheb bin Abdulmuttalib'dir, diye cevap verdi…Tanrı elçisi buna bakmadan halk hacda bir araya toplandığı vakit uruğları Tanrıya imana ve İslamiyeti kabule çağırıyor, kendisini onlara tanıtarak adı, sanı ve şerefi olan herhangi bir Arab'ın geldiğini işittiğinde onunla görüşerek Tanrıya imana çağırıyor, kendisine inen emirleri bildiriyordu”(Taberi , Milletler ve Hükümdarlar Tarihi,c.3,s.162,170)Taberi’nin anlattığı rivayetlerden çok net gözüktüğü gibi Peygamber, amcası Ebu Leheb başta olmak üzere daha bir çok Mekke zorbasının engellemelerine aldırmadan çalışmalarını ısrarla devam ettiriyordu. Yine bir gün Hac ibadeti için Kabe’ye gelen Medineli bir gurupla gizli buluşma fırsatı yakaladı. Onlarla yaptığı konuşmalar Medinelileri etkilemişti. Zaten onlar da yeğenleri sayılan Hz.Muhammed’e Allah tarafından Peygamberlik görevi verildiğini duymuş ve ona karşı yapılan saldırı olaylarından haberdardılar. Çünkü Hazrec kabilesinin alt kolu olan Neccaroğulları Peygamberin dayıları sayılırlardı. Peygamberin dedesi Abdulmutalib Medine’de doğmuştu. Abdulmutalib’in babası Haşim Medine’de Neccaroğullarının kızı Selma ile evlenmiş bu evlilikte Şeybe(Abdulmutalib ) ve bir kız kardeşi doğmuştur. Daha sonra Haşim Gazze’de ansızın ölünce yetim kalan Şeybe, Medine’de dayıları yanında büyütülmüştür. Bir zaman sonra Haşim’in kardeşi, Mutalib Medine’ye gelerek annesi ve dayıları ile anlaşarak yeğenini Mekke’ye götürmüş onu yetiştirmiş ve Haşimilerin lideri olmuştur. Onun için Mekkeli zorbaların yeğenleri Haşimilere, Hz. Muhammed’e yaptıkları her zorbalıktan haberleri olmuş, gelişmeleri üzüntüyle izlemişlerdi************ (Devam edecek)************
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.