İstanbul
08 Eylül, 2024, Pazar
  • DOLAR
    34.06
  • EURO
    37.74
  • ALTIN
    2730.4
  • BIST
    9833.22
  • BTC
    57646.840$

AHMET VEFİK PAŞA

24 Haziran 2024, Pazartesi 09:33

Vergi konusu Osmanlı’dan beri hep tartışılmıştır. Devlet hazinesi sıkıntıya girdiğinde yöneticiler ne edip ne yapıp bir vergi salma yolunu bulmuş.

Son günlerde yine gündem olan vergi konusu her akşam televizyonların açık oturumlarında kadrolu yorumcular tarafından tartışılmakta; kimisi lehte kimisi aleyhte olmak üzere bu tartışmalar sürüp gitmektedir. Yok efendim garsonların bahşişinden vergi alınacak, cami önlerinde toplanan yardımlardan vergi alınacak vs.

Bu konularda kafa yoranlar kaç kişiyse bunu baypas edip çıkış yolunu arayanlar yüz bin katıdır.

Ne demiş büyüklerimiz: Demokrasilerde çare tükenmez.

Bu programları seyredince günümüzden yaklaşık iki asır önce aynı şekilde tartışılan bir vergi hikayesini burada sizlerle paylaşmak istedim.

Devlet adamı ve oyun yazarı olan Ahmet Vefik Paşa 1823 yılında İstanbul’da doğdu. 1891’de öldü. Ahmet Vefik Paşa lise tahsilini Paris'te tamamlamış, orada ve Tahran'da elçilik, Londra'da sefaret kâtipliği yapmış, iki defa Maarif Nazırı, iki defa Başvekil olmuştur. Başvekil sözünü ilk olarak o kullanmıştır.

Bugün yurt dışındaki bütün temsilciliklerimiz, bayrağımızı çeker. İşte bu uygulamayı ilk defa hayata geçiren Ahmet Vefik Paşa’dır. Tahran'da Osmanlı İmparatorluğu'nun Büyükelçisi olarak görevliyken Osmanlı toprağı olarak ilan ettiği elçilik binasına törenle Osmanlı bayrağını çektirmişti. Sonra bu âdeti diğer elçilikler de uyguladılar.

Paris Büyükelçisi olduğu dönemde bir toplantı sırasında Üçüncü Napolyon, Ahmet Vefik Efendi'ye: “Osmanlı İmparatorluğu çöküyor, çatırtılarını işitiyorum!” demişti. Ahmet Vefik Efendi, tam bir elçiye yaraşacak süslü cümlelerle: “Bizim memleketimiz buraya uzaktır, işittiğiniz çatırtılar Fransa’ya ait olsa gerek...” cevabını vermişti.

Türk tarihinin bütünlüğünü, sanıldığı gibi bu tarihin yalnız Osmanoğulları soyuyla kurulup başlamadığı fikrini de ilk ortaya atıp savunanlardandır. Nitekim yıllar sonra Kaşgarlı Mahmut'un Dîvânu Lügati't-Türk adlı ünlü eseri bulununca, Ahmet Vefik Paşa'nın ortaya attığı iddialarda ne kadar haklı olduğu ortaya çıktı. Ahmet Vefik Paşa'nın garip sanılan huyları, aslında yaşadığı zamanın gereklerine göre ilerici olmasından doğuyordu.

Ahmet Vefik Paşa’nın Sadrazam olduğu dönemde yine hazinede para olmadığı, “kaynak” arandığı bir zamanmış. Kubbealtı’nda vezirler toplanmış. Maliye Nazırı ve Sadrazam çare bulamamış.

Vezirlerden biri olan Mehmet Paşa (Lakabı Piç Mehmet imiş) Vergi salmak için şöyle bir öneri getiriyor:

Baca vergisi salın” diyor,

Her evin bir bacası vardır. Bacanın büyüklüğüne göre az veya çok vergi alalım. Baca da bir varlık göstergesidir.

Sadrazam bunu duyunca, Şeyhülislama dönüp sorar:  

Şeyhülislam Efendi, Fiil-i livata mı yoksa fiil-i zina mı daha eşnadır?

Malum, “zina” evli kadın veya erkeğin yasa dışı birleşmesi, “livata” ise erkek erkeye münasebet…

Şeyhülislam düşünmüş, “Her ikisi de şenidir (kötü, utanç verici). Ama hiç olmazsa zina, tabiata aykırı olmadığı için, fiil-i livata eşnadır (daha kötü, daha utanç verici)” demiş.

Sadrazam Ahmet Vefik Paşa itiraz etmiş ve şöyle demiş:

Yooo, fiil-i zina eşnadır!.. Çünkü fiil-i livatadan hiçbir şey (Bok) olmaz ama fiil-i zinadan öyle bir piç çıkar ve milletin başına bela olur!

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.