FETVALAR FETVALAR
27 Temmuz 2024, Cumartesi 20:36Ortaçağ da ve daha öncesinde hemen hemen tüm coğrafyalarda hüküm süren Kralların, İmparatorların ,Şahların , Padişahların egemenlik teorisinin temeli “ Zılullahi fi’l alem-veya Zılullahi fi’l zemin” fikrine dayanmaktaydı. Yani ben sizin üzerinizde olan otoritemi Allah’tan –Tanrı’dan alıyorum. Bana bu hakkı Allah verdi, sizi de Allah adına yönetiyorum. Bu saltanatımın manevi dayanağı Allah’tan gelmektedir. Onun için bana karşı gelmek, itiraz etmek Allah’a itiraz etmektir. Ulü’i Emre itiraz demektir.” Diyerek saltanat sürmüşlerdir. Dolayısıyla bu hak sorgulanamaz bir haktır, ona göre diye ilan ediliyordu. Konu hakkında çalışmalar yapan akademik çevreler Osmanlı Devletinde Şeyhülislamlık kurumunun ne zaman devletin siyasi hayatına girdiğini tartışırlar. Kimileri 15.yüzyıl ortalarında yani II. Murad zamanında dini fetva almasıyla Şeyhülislamlık makamının veya uygulamasının başladığını, bazıları da esas olarak Fatih Sultan Mehmed’in merkezileşme-İmparator olma planı ile at başı gittiği çok açıktır. Ünlü örfi kanunları olan ve daha çok öne çıkan “kardeş katli vaciptir” konusunu şeyhülislam ve dini otoritelere tartışarak yazılmasından sonra Şeyhülislamlığın başlatıldığını kabul edilir. Her ne kadar dini konularda, yargılama ve idari uygulamalarda şeyhülislamın fikri ve fetvası önemli olsa da, idari ve askeri yönetim alanlarında da sonuçta tek otorite ve karar verici Padişah olduğu için, her şey Padişah iradesine tabiidir. Kılıç kimin elindeyse, ister dini ister örfi, söz sahibi de odur. Dini konularda da ulema sonuçta padişah isteğine uymakla görevli birer emir kulları olarak fetvalar vermişlerdir. Bazı dönemlerde Şeyhülislamlar sürgün cezasına çarpıtılmış, hatta IV.Murad, 1634 yılında devrin Şeyhülislamı Ahizade Hüseyin Efendi’yi, kendisini eleştirdi diye idam bile ettirmiştir. Normal zamanlarda padişahların işine gelen şekliyle idari uygulamalarını din esaslarına - kitabına uydurma ve meşruiyet yaratma görevi şeyhülislamlara havale edilmiştir.
Yavuz Sultan Selim, ortada Şeyhülislam Zembili Ali fendi varken, kendi döneminde İstanbul Kadısı Hamza Sarugürez gibi rüşvetçiliği belgeli olan bir kişiden yüz binlerce Alevi için katliam fetvası aldırmıştır. Şah İsmail’le savaşa doğru giderken, “Ulemam baha seninle savaşmak için fetva verdi, hazır ol geliyorum.” diye mektuplar yazmıştır. Bu rüşvetçilik gerçeğini Dr. Selahattin Tansel yazmış olduğu Yavuz Sultan Selim kitabında Topkapı sarayı arşivinde ki 6304-12 nolu arşiv belgesine dayanarak sayfa 21’de ayrıntısıyla açıklamıştır. Olay özet olarak şöyle olmuştur. Rumelinde ki Semendire valisi Bali Bey vilayettinde birçok haksızlıklar yapmıştır. Semendire halkı bu olayları İstanbul’a ki padişah makamına mektuplarla şikayette bulunmuşlardır. Yavuz Sultan Selim’de bu durumu araştırıp bir rapor halinde sunması için İstanbul Kadısı Sarugürez’i çağırıp bu görevi vermiştir. Hemen arkasında da Sarugürez’e doğru bir iş yapacağına dair Kuran’a el basarak yenim ettirip Semendire’ye göndermiştir. Alışmış, kudurmuştan beterdir derler ya, rüşvetçiliği ile meşhur Sarugürez Bali Beyi Semendreye gidip iddiaları “ soruşturup”, güya “suçu yoktur” diyerek raporunu yazıp padişaha göndermiş. Ama bu arada Bali Bey’i aklamanın mükafatı olarak 50 bin akçeyi de kesesine indirmiştir. İşte böyle bir rüşvetçi din adamı 1513 Kasım ayında İdrisi Bitlisi’nin “ Dört dörtlük bir toplantı oldu” dediği Edirne Toplantısında Yavuz’un emri ile Alevi katliamları fetvası vermiştir. Sarugürez bunları yaparken bir başka Alevi katliamcısı fetvaları veren Şeyhülislam Ebussuud Efendi de Kanuni Sultan Sülayman’ın oğlu Mustafa ve daha sonra Beyazıt için de katli vaciptir fetvasını vermiştir.
Prof. Şerafettin Turan ,”Kanuni Sultan Süleyman Dönemi Taht Kavgaları” adlı eserinde, Sultan Süleyman oğulları Şehzade Mustafa ve Bayezıt için Ebussuud ‘dan “katli vaciptir” fetvalarını aldığını anlatır.“…Büyük oğlunu ortadan kaldırmayı gerekli gören Kanuni, bunun için Şeyhülislam Ebussuud’dan fetva bile almıştır. Osmanlı kaynaklarının hiç söz etmedikleri bu fetva konusunda Batı Kaynakları büyük önem vermektedirler. (Kanuni dolanbaçlı şekilde Ebussuud’a anlattığında ) Bu soruya müftü Ebussuud “Katli vaciptir” diye fetva vermiştir.”(Prof.Şerafettin Turan,age.s.45) Ebussuud aynı şekilde Bayezit içinde fetva vermiştir.
Osmanlı Devletinde fetvalar evrile devrile 1826 yılına gelinmiştir. II.Mahmud döneminde Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılışında ve Bektaşi katliamları için acımasız bir katli vaciptir fetvası verilmiştir. Bu fetvaya dayanarak on binlerce yeniçeri Aksaray’daki karargahlarında top ateşi ile parçalanarak öldürülmüş, canını kurtaranların bir kısmı Belgrad ormanlarına kaçmış. Devletin askeri güçleri Belgrat Ormanını sararak ağaçları ateşe vermiş. On binlerce insan orada yakılarak yok edilmiştir. Hızını alamayan ulema ve Padişah bu seferde kılıçlarını Bektaşilere çevirmiştir. Gerici softaların öncülüğündeki askeri birlikler Bektaşi Ocaklarına saldırıp on binlerce insanı katletmiş, Bektaşi dergahları yağmalanmış yakılmış tamamına el konularak Katli vaciptir diyen tarikatlara peşkeş çekilmiştir.
En sonunda Türk Milletinin baş belası olan bu uğursuz fetvacılar vatanımızı kurtarmak için mücadeleye atılan Kuvayi Milliye Önderlerimiz için İngiliz Emperyalizminin kışkırtması ve Padişah Vahdettin’in emri ile 24 Mayıs-1920’de Şeyhülislam Dürrizade Abdullah kalemiyle yazılıp Yunan Uçakları ile siperlere, köylere ,kasabalara havdan atılan “ Ey Müslümanlar duyun ve bilin ki bu Mustafa Kemal ve arkadaşları din düşmanı, kafidirler. Katli vaciptirler. Nerde görülürse yakalana ve katledileler” diyerek tarihin en utanç verici işini yapmışlardır. Vatanı, namusu ve milleti için savaşanların karşısında İngiliz’in emir kulu olan Sarayın yanında yerini alan fetvalar sayfasını Türk Milleti yırtıp atarak ülkemizi kurtarmıştır. Böylece fetvacılar ve saltanatçılarında devrini kapatmışlardır.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.