İstanbul
08 Eylül, 2024, Pazar
  • DOLAR
    34.06
  • EURO
    37.74
  • ALTIN
    2730.4
  • BIST
    9833.22
  • BTC
    57646.840$

ŞAH İSMAİL SAVUNMASI

13 Temmuz 2024, Cumartesi 19:41

Hey  Fetvacılar! Fetvacılar !

              Herhalde  Allah o yaptığınız zalimliğin hesabını sizlerden sormuştur  inşallah. Nice Türk evlatları için “kanları helal” deyip  oluk oluk  akıttınız. İdrisi Bitlisi’nin “Dört dörtlük bir toplantı oldu” dediği  1513 Yılı Kasım ayında Yavuz Sultan Selim önderliğinde Edirne’de  ünlü toplantı yapılır. Bu toplantıda  rüşvetçi olduğu belgelerde yazılı olan Hamza Sagugürez’in “Alevilerin katli vacip, kanı malı, eş ve çocukları helaldir ” dediği  andan itibaren siyasi iktidar tüm gücüyle Türklere karşı bir katliam projesi uyguladı.  Tamamen siyasi amaçları için  ve  padişah emriyle  Sarugürez’e aldırılan fetvası siyasi bir projenin ürünüydü. Bu katliam projesi yüzyıllar boyu Osmanlı Devleti yöneticilerinin Türk evlatlarına karşı eylem kılavuzu olmuştur.  Elbette ki bu  siyasi projenin birinci  sorumlusu ve uygulamaya koyucusu Padişah Yavuz Sultan Selim’di. Birinci kişi Yavuz ise uygulamayı denetleyen,  özellikle Güneydoğu Anadolu, Doğu Anadolu,  şimdi ki Irak, Suriye ve İran coğrafyası içinde kalan yerlerde de katliamları  yapan, yaptıran sonra bunları  padişaha rapor eden kişi ise Yavuz’un Başdanışmanı İdrisi Bitlisi’dir. Yani  İdrisi Bitlisi 1514-1517 yılları arasında  Yavuz Selim’den sonra siyasi olarak  devletin en tepe noktasında sorumlu olan ikinci kişidir. Onun yazmış olduğu Selimşahname kitabı  başından sonuna kadar resmi bir rapordur. Ha, Yavuz Selim yazmış ha, İdrisi Bitlisi yazmış hiç fark etmez. Yazdıklarının  hepsi doğru ve gerçek olaylardır.  Günümüz akademik çevrelerde ki Hocalarımız bu gerçeği inkar etmek için , “ Hani belgeniz, nerede yazıyor gösterin bakalım. İdrisi Bitlisi’nin yazıkları gerçek değildir” derler.  Ama  sayın hocalar yanlış yapıyorlar. İdrisi Bitlisi   en yetkili bir kişi olarak tamamen gerçekleri yazmıştır. Selimşahname çok net bir şekilde yüzde yüz tarihi bir belge niteliğindedir.  Bakın  Yavuz tarafınca bölgeye gönderilen  İdrisi Bitlisi neler  anlatıyor. “...Aydın kalpli Kürt beyleri sultana karşı ihlasta(bağlılıkta) parlak ay gibiydiler. Davetçi olarak aralarında rehindim, dinin iyi hususunda şefaatçi bir arkadaştım… Sultanın (Yavuz'un) haberleriyle Kızılbaşlar diri diri yokluk mülküne gittiler (öldürüldüler). Dediler ki ister Şam'dan çıksın ister Irak'tan olsun memleketleri nifak ehlinden (Alevilerden) temizleyelim …Din ve devlet düşmanları, özellikle bölge kâfirleri ve zalim Kızılbaş mülhitleri, Anadolu sınırlarına tamamen girmişti…Anadolulu saf ve temiz inançlı muhlis kişilerinden büyük bir topluluk onlara uymaktaydı(117,121)…Osmanlı ordusunun Tebriz'den dönüşe başladığı sırada âlem padişahının işareti ve istişaresi uyarınca yüce dergâhtan Kürdistan memleketlerinin melik ve hâkimlerinin kalplerini kazanmak ve onların yüce makamlı eşiğine olan kulluğa ve hizmetkârlığa dair ahit ve imanlarını teşvik  etmek ve muhaliflerine karşı koymak amacıyla, Urmi ve Uşni'den Amid'e Malatya'ya kadar Kürt beylerine getirmek için ayrılmak durumundaydı. Kutlu emir uyarınca bu değersiz kul, Urmi tarafına yöneldi. Bu hakir kula olan irsi bağlarından ve yakınlıklarından kaynaklanan eski ilişkiler ve dostluklar yoluyla tam bir irtibat söz konusuydu. İslam sultanının fetihname hükümleriyle Kürtlerin ve Diyarbekir'in büyük beylerine yaptığı daveti bildirdim. Çünkü mümin Kürt taifesi, mülk, millet ve ehlisünnet mezhebi bakımından Kızılbaş mülhitlerinin düşmanıydılar….Kızılbaş'ın başı kesildiğinde başı yeniden kana bulandı, bir anda kana batınca başıyla külahı arasında hiç fark kalmadı. Can, Kızılbaş'ın kanına susamıştı, köpükleri tıpkı dolu kadeh gibi görünüyordu. Kan dökücü kılıç öldürmekten yorulunca kan yatağına girdi… Aşağılık Kızılbaş güruhunun karşı koyma ve vuruşmadan başka hiçbir tedbiri kalmadığından… Kötü şanlı Kızılbaş topluluğu can vermekten başka çare göremedi." (İdrisi Bitlisi- Selimşahname,s.125-135)

 

 Ne diyor İdrisi Bitlisi  “ Can(Yani İdrisi Bitlisi gibilerin canı), Kızılbaş'ın kanına susamıştı, köpükleri tıpkı dolu kadeh gibi görünüyordu. Kan dökücü kılıç öldürmekten yorulunca kan yatağına girdi”   Bizzat kendisinin yönettiği acımasız katliamlarla oluk oluk akıtılan kanlar topraklara bulanıp kıp kırmızı  göl olmuş, tıpkı kadeh de ki köpüklü şarap renginde  göllenmiş kalmış diyor. İşte bu acımasız fetvayı verenlerin yaptığı işin sonu böyle olmuştur. 1040 yılında Yabgulu Türkmenlerin gelip bölgede egemenlik kurduğu tarihten sonra Selçuklu Devleti, Artuklular-, Sökmenoğulları, İlhanlılar, Akkoyunlular, Karakoyunlular, Safevi Türk devletleri ile 500 yıl yönetilen  bu Türk  Yurdunda sadece Dicle boylarında 300 tane Türkmen köyü varmış.  Doç. Mehmed Salih Erpolat’ın tamamen Osmanlı Tahrir belgelerine dayanarak hazırladığı makalesinde,  tahrir kayırlarında ki Öz Türkçe adlı  Diyarbakır yöresinde  üç yüzden fazla köy adını buldum. Peki ne oldu 300 tane Türkmen köyüne. Bugün sıfıra düşmüştür. Nereye gitti bu yüzbinlerce insan? Nasıl yok edildiler?  Peki kim doldurdu bu boşluğu? O Boşlukları Türkiye Cumhuriyeti düşmanı  PKK doldurmuştur. 2013 yılında o Açılım Günlerinde, PKK lideri İmralı’da  taraftarlarına  haber göndermişti. “Bugünlerde İdrisi Bitlisi ruhuyla bir konferans düzenleyin”   Adamlar tarihin acı gerçeğini gayet iyi biliyorlar. Yavuz ve İdrisi Bitlisi’nin, Alevidir diye Türkleri katlederek,  bugün bölücü Kürtçü takımına neleri kazandırdığını bilerek davranıyorlar.

                  Hey gidinin din adamları uleması  verdiğiniz fetvalarla yüz binlerce Türk evladının  yurdunu yuvasını  yıktırdınız,  köylerini, obalarını cayır, cayır yakıp insansız bıraktırdınız. İnsanlık tarihinde  çeşitli milletlerin tarihinde egemen sınıfın  ezilen halklar hakkında birçok fetvaları, fermanlar ve kararnameleri vardır. Ama Osmanlı Ulemasının  Türkmen Alevileri hakkında vermiş olduğu fetvalar,  elinde devletin kılıcını tutan ordulara, kadılara, vilayet beylerine  birinci derecede kılavuz, emir  ve vazgeçilmez temel kural olmuştur. Ne kadar acı bir olaydır ki o fetvaları verenler keselerini altınlarla doldurup keyif çattığı o Osmanlı Devletini kuran esas güç Anadolu Erenleri, Gaziyani Rum,  Bacıyanı Rum, Ahiyani Rum, Abdalanı Rum denen Anadolu Türk evlatlarıydı. Türk evlatlarının katliamlarına katılan ve yönetenlerin çoğunluğu  da Hıristiyan dönmesi devşirme çocuklarıydınız. O ne acı bir şeydir ki, kahraman  Türk halkı bir zaman sonra   kurduğu bir devletin padişahları  tarafınca, Ulema  fetvası ve Padişah fermanları marifetiyle  yıllar boyunca  devşirmelerin salladığı kılıçlarla acımasızca katledilmiştir. (Devam edecek)

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.