ŞEYH CÜNEYD ANADOLU'DA
08 Nisan 2024, Pazartesi 16:19Antalya-Teke Yöresi, Amanos Dağları ve Trabzon‘u Kuşatma Macerası
1448 yılında Konya’dan ayrılmak zorunda kalan Cüneyd, Antalya-Korkuteli bölgesinde ki Teke Beyliği, Varsaklar ve Turgud Oğullarının yanına gitti. Orada bir süre kaldı. Sonra, egemenlerin ve gerici mollaların baskısı sonucu istenmeyen kişi ilan edilince, Hatay-Amanos dağlarına gitti.
Amanoslarda da gerici mollaların kışkırtması sonucu Memlüklerin saldırısına uğrayan Cüneyd, Karadeniz bölgesindeki yoldaşları Çepnilerin yaşadığı bölgeye geçti. Samsun, Giresun çevresinde kısa sürede on - on beş bin kişiyi etrafında toplayan Erdebil Piri, Trabzon Seferlerine çıkar. Anadolu Türkmenleri egemen güçlerin baskı ve sömürüsünden bıkmış usanmışlardı. Bir çıkış arıyorlardı. İşte Şeyh Cüneyd bu arayışa cevap verdi. “Ben sizi kurtaracak adamım” dedi.
Yaşanan olay bir yanıyla inançsal bir mesele olmakla birlikte, Cüneyd’e duyulan sevginin diğer bir yanı da sömürü düzelerine karşı halkın isyan talebiydi.Örneğin Prof. Faruk Sümer bu sosyal ve toplumsal gerçeğe kısaca şöyle değinir.
“...Kendisinin Hz. Ali evladından indiğini iddia etmesi, faaliyetinin siyasi bir gayesi olduğunu da gizlememesi, köylü ve göçebe Türklerin iktisadi durumlarının herhalde iyi olmaması ve bilhassa siyasi bakımdan tatmin edilmemiş bulunmaları Cüneyd’in başarılarının mühim sebeplerindendir.” (Faruk Sümer, Safevi Devletinin Kuruluşunda ve Gelişmesinde Anadolu Türklerinin Rolü,s.10)
Faruk Sümer’in kısaca da olsa değinmiş olduğu Batı Anadolu’da ki o yıllarda yaşanan sosyal ve siyasal ortam çok önemlidir. Osmanlı tarihçileri isyan eden halkı hep suçlamışlardır.
Ama bu halk neden isyan eder?
Dertleri nedir? Sorusunu hiç soramazlar.
Olaylara saltanatın gözlüğü ile bakarlar.
Şeyh Cüneyd’in Anadolu’ya geldiği yıllar Anadolu’da arka arkaya bunalım ve derin krizler yaşanmıştı. 1402 yılında Ankara Savaşı’nda Osmanlı Ordusu yenilmiş ve devlet dağılmış hale düşmüştür. 1402’den sonra 1413 yılına kadar Yıldırım Beyazıt’ın oğulları arasında, Fetret Devri denen saltanat kavgaları başlamıştır.
İsa, Musa, Süleyman ve Mehmed Çelebi kardeşlerin arasında yıllarca amansız iç savaşlar olmuştur.
Yıldırım Beyazıt’ın oğlu Mehmed Çelebi en sonunda , Bizans ve Sırplardan aldığı desteklerle, birkaç kez yenildiği ama en sonunda 1413 yılında Musa Çelebi’yi yenmesi üzerine, tek başına Anadolu ve Balkanların sahibi olarak Osmanlı Devleti’ni yeniden kurmayı başarmıştır.
1411-1413 yılları arasında Musa Çelebi’nin hakim olduğu Balkanlar bölgesinde Şeyh Bedreddin, devletin en üst görevlerden biri olan Kazaskerlik makamında görev yapmıştır. Musa Çelebi öldürülünce, devrin en önemli bilgini, tasavvufçusu, eylemci siyasi önderi ve merkeziyetçi sisteme karşı çıkan köylü kitlelerinin sevdiği Şeyh Bedreddin, 1413 yılında İznik’te göz hapsine alınır. Arkasından 1415 yılında İzmir Karaburun’da Bedreddin’in yoldaşlarından Börklüce Mustafa İsyanı çıkar. Bu İsyan ancak, biri Karaburun diğeri Manisa ovasında yapılan iki meydan savaşı sonucu bastırılabilir.
Ardı sıra Aydın Ortaklarda yine Bedreddin’in yoldaşı Torlak Kemal İsyanı başlar. Bu isyan da kanla bastırılır.
Şeyh Bedreddin isyanlar başlayınca hapis olduğu İznik kalesinden kaçarak Kastamonu’da ki Candaroğlu-İsfendiyar Bey’in yanına gider. Orada bir müddet kalan Bedreddin sonra Balkanlara geçer. Çok ilginçtir, Balkanlara geçen Bedreddin, isyan ateşini Sarı Saltık’ın çalışıp emekler verdiği Deliorman’da yakar.
Deliorman’daki Türkmen Alevi halkı Bedreddin’e sahip çıkar ve onun isyan girişimine destek verirler. Bedreddin isyanı da bastırılınca taraftarları birçok bölgeye dağılırlar.
Daha sonra II. Murad zamanında Hurufilik rüzgarı esmeye başlar. Anadolu’da ki bir çok dini önder bu yeni akımla öyle ya da böyle ilişkilidir. Örneğin, Hurufi liderlerinden Azerbaycan Türklerinden İmadeddin Nesimi, Hacı Bayram Veli ile görüştü diye Edirne’ye çağrılarak hapse atılır.
“… Hurufiliğin Anadolu’da büyük Azeri şairi İmadeddin Nesimi (ö.1408) tarafından yayıldığını, Abdulbaki Gölpınarlı belirtiyor. İmadeddin Nesimi çok geniş propaganda yürüttüğü, hatta bir ara Ankara’ya gelerek Hacı Bayram Veli ile görüşmeye çalıştığını söyler.” (Prof. Ahmet Yaşar Ocak, Osmanlı Toplumunda-Zındıklar ve Mülhidler,s.122)
Ayrıca Erdebil’de el alan İç Anadolu’nun Çiftçilerin ve ekincilerin önderi Somuncu Baba gibi önderler bu nedenle baskı altına alınırlar. Baskılara rağmen Hurufi rüzgarı esmeye devam eder.
Fatih Sultan Mehmed’in ikinci padişahlığı yıllarının başında (1450) başkent Edirne’de bir Hurufilik olayı patlar. Genç Padişah Hurufilerle sık sık görüşmeler ve sohbetler yapar. Onların anlattıkları Fatih’in hoşuna gider. Bunun üzerine saray erkanı paniğe kapılır, bir yolunu bularak Hurufileri gözden düşürecek tertipler hazırlar. Sonunda sarayda etkili olan İran’da gelme ve daha önce Şeyh Bedreddin’in için “Katli vaciptir” diye fetvası veren yobaz gerici Fahrrettin Acemi adında ki bir tutucu molla “Hurifiler zındık ve mülhiddirler, bunların da katli vaciptir” fetvasını çıkartır.
Bu fetvaya Padişah da sessiz kalınca,1450 yılında Edirne’de yüzlerce, belki de binlerce Hurufi taraftarı ve liderleri canlı canlı derileri yüzülür, büyük çukurlarda yanan kor haline gelen odun ateşlerinin içine atılarak yakılırlar.
İşte Cüneyd, Konya, sonra Antalya Teke yöresine böylesi bunalımlı atmosferi içinde geliyor. Saray saltanatçıları ne derse desin, dipten gelen dalga gittikçe kabarmaktadır. Zaten daha sonra Teke yöresindeki Kızılkaya bölgesinde 1511 yılında çok geniş bir alana yayılan Şah Kulu ayaklanmasının çıkması tesadüfi değildir.
Yani halk hareketleri artık kıpırdamaya başlamış, toplum bu bunalım döneminde bir arayış içine girmiştir. Cüneyd’de bu arayışlara liderlik yapacak kabiliyette bir kişi olarak Antalya-Korkuteli bölgesinde çok etkili olur ve büyük kuvvetler toplar. Şeyh Cüneyd Amanos Dağlarında Cüneyd’in bölgedeki varlığı idarecileri korkutur. Bir zaman sonra bölgede tehlikeli adam ilan edilerek kovulmasına karar verilir. Yaşanan baskılar sonucu Karaman ilini terk etmek zorunda kalan Cüneyd, Halep ve Şam Türkmenlerine doğru gitmiştir.
Cüneyd, Hatay taraflarında Amanoslar’daki Arûs dağında Haçlılardan kalan yıkık bir kaleyi ele geçirerek burayı merkez yapar. Harap kaleyi onarıp burayı tekke haline getirip, karargahını kurar. Hatay tarafları, Dulkadir ili, Antep, Şam Türkmenleri ile ayrıca bölgede bulunan Şeyh Bedreddin taraftarlarınca coşkuyla karşılan Cüneyd burada da Halep, Şamlı ve Dulkadirli Türkmenler içinde hızlı bir örgütlenmeye girişir. Cüneyd’in bölgedeki faaliyetleri ve kısa sürede ciddi kuvvet toplaması bu sefer de bölgede ki gerici mollaların tepkisini çeker.
“… Sayısı gittikçe artan Safevi mensuplarının bu tahrikleri Halep’te ki Mevlevi şeyhi Ahmed Bekri’yi ve diğer itikatı bütün şeyhleri çok taciz ettiğinden Kahire sultanına bir dilekçe sunarak ülkesinde bir yalancı fesatçının dolaşmakta olmasından şikayet edildi. Bunun üzerine sultan Çakmak, Şeyh Cüneyd’in askerle yakalanması için Halep valisine talimat verdi. İki taraf arasındaki muharebede şeyhin 70 adamı öldürüldü, kendisi de kuzeye doğru sıvıştı. Suriye’den çıkarılma ve bunun üzerine çıkan hadiseler 1453 yılında geçmiş olmalı.” (W.Hınz,Uzun Hasan ve Şeyh Cüneyd,s.19)
W. Hınz, bu olayı anlattığı yerde Aşıkpapoğlu Tarihinde sayfa 266’dan aldığı bir paragraf dipnotunda “Cüneyd’in yetmiş kadar adamını helak ettiler, yirmibeşi Simavaoğlu adamlarından idi. Kendisi kaçtı.Canik’e gitti. “Beni isteyen kişi Canik’te bulsun” dedi.” demektedir.
Aşıkpaşaoğlu’nun verdiği bu bilgiye göre, Şeyh Bedreddin’in yoldaşlarının Cüneyd’i kararlılıkla destekledikleri de ortaya çıkmaktadır.
Şeyh Cüneyd Trabzon’u Kuşatıyor
Zor durumda kalan Cüneyd sonunda Hatay-Halep bölgesini de terk ederek, Kuzey Anadolu’da ki Canik bölgesine gider. Bu gidiş de rasgele bir gidiş değildir. Planlı, haberli ve bilinçli bir gidiş olduğu anlaşılıyor.
Daha Amanos dağında yola çıkarken “Ben gidiyorum, isteyen Canik’te yanıma gelsin” demesi, bunun kanıtıdır. Demek ki, Şeyh Cüneyd, Hatay veya Korkuteli’de kaldığı dönemlerde, Karadeniz bölgesindeki Çepni Türkmenlerinden başka Anadolu’nun diğer yerleriyle de temas kurduğu anlaşılmaktadır.
Karadeniz bölgesine giden Cüneyd’i Gümüşhane, Bayburt, Samsun-Giresun-Şiran coğrafyasındaki Türkmen Çepni yoldaşları bağrına basarlar. Erdebil’in coşkulu ve örgütçü Piri, Samsun ve Karadeniz bölgesinde ki kısa sürede etrafında binlerce insanı toplar.
W. Hinz, Şeyh Cüneyd’in Trabzon Kuşatmasını, Bizans ve Pontus İmparatorluğu kaynaklarına dayanarak çok ayrıntılı olarak anlatıyor. Kısa bir bölüm şöyledir:
“…Cüneyd, Aya Fokas manastırını işgal etti ve başkentin duvarlarına kadar ilerledi. Kale muhafızlarını korkutmak için, Cüneyd esir olarak eline geçen saray imahor ve başarabacısı Movrokostas’ı Trabzon surları önünde astırdı. Şeyh Cüneyd, sabahleyin şehri zapetmek için kale kapıları önünde göründü. Fakat duvarlar o kadar kuvvetli idi ki üç gün yaptığı bütün taarruzlar zayıf bir muhafız kıtası tarafından püskürtülmüştü. Cüneyd, bunun üzerine Mesohaldion kalesine döndü; buraya da boşuna taarruzlarda bulunduktan sonra Trabzon bölgesini terk etti.” (W.Hinz, age.s.21)
Bazı kaynaklarca Cüneyd’in, Trabzon’daki kuşatma harekatını sonlandırmasının veba salgını ve Osmanlı devletine bağlı ve vergi veren bir devletçik olan Trabzon Rum İmparatorluğu’na müdahale ettiği için Fatih Sultan Mehmet tarafından tehdit edilip üzerine asker gönderdiği haberini alınca kuşatmayı kaldırıp geri çekilmiştir.
Görüldüğü gibi Cüneyd Anadolu’nun batısında, güneyde ve kuzeyde her gittiği yerde on binleri etrafında toplayan bir önderdir. Trabzon’dan geri çekilen Şeyh Cüneyd bundan sonra Uzun Hasan’dan “Diyarbakır’a gel” davetini alır. Trabzon’u da bırakıp Akkoyunlu devletinin başkenti Diyarbakır’a gider.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.