İstanbul
26 Aralık, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    34.06
  • EURO
    37.74
  • ALTIN
    2730.4
  • BIST
    9833.22
  • BTC
    57646.840$

ŞEYH CÜNEYD'E KADAR ERDEBİL DERGAHI -1

08 Nisan 2024, Pazartesi 16:45

Erdebil Dergahı Bir Türk ve Alevi Dergahıydı

Faik Bulut, önce Alevi bilinci ve inancının direği olan Hz. Ali’ye saldırıp bir sinsi proje olan "Ali'siz Alevilik" denen gerçek ve vicdan dışı teorisini ilan etti.

Arkasından ata ve ninelerimizin yüzyıllardır söylediği “Biz Aleviler, Türkistan’dan yola çıkıp Horasan’dan Anadolu’ya geldik” tarihi gerçeğine saldırarak, “Horasan’sız Alevilik” uydurmasını ortaya attı.

Şimdi son olarak "Türk'süz ve Alevi'siz Şah İsmail" uydurmasıyla Alevi düşmanlığında çıtayı yükseltti.

Daha önceki yazımda Şah İsmail’le ilgili uydurmasına cevap yazmıştım.

Bu makalede Erdebil Dergahı'nın kısa tarihçesini, uydurulan safsatalara cevapları vermeye çalışacağım.

Bundan sonraki yazımda da tartışmanın odağındaki Şeyh Cüneyd’in, Anadolu’ya gelişi ve sonrasında yaşanan olayların Faik Bulut tarafından nasıl çarpıtıldığı, yalan ve yanlışlarla dolu anlatımına değineceğim.

Faik Bulut diyor ki “Erdebil Dergahı önceleri Şafii mezhepliydi, sonradan Şii oldular. Cüneyd ise Anadolu’ya Şafii olarak geldi. Ama buradaki Alevilerden etkilenerek Alici, On İki İmamcı oldu ve Kerbela’da Hüseyin’e haksızlık yapıldığını öğrendi.

Aslında bu yanlış fikirleri sadece Faik Bulut değil, bir çok yazar ve akademisyen de dile getiriyor. Faik Bulut bu yanlışları “doğru, dosdoğru” diye ileri sürüyor.

Ortak görüş, “Aslında başlangıçta Sünni olan Safeviye tarikatı, Hoca Ali devrinden itibaren Şiiliği benimsediler” demektedirler.

Bir kere Safevi Dergahı'nın daha çok konar göçer halk kitleleri tarafından sevildiği bir gerçektir. Bu sevginin tarihi ve coğrafi kökleri de vardır. Erdebil ve kuzey doğusu Deylem ve Gilan bölgesi 740 yılındaki İmam Zeynel’in oğlu Zeyd’in Kufe’de ki isyanı ve şehit edilmesinden sonra Horasan’a çekilen oğlu Yahya‘dan bu yana Ali evlatlarının ve Ehli Beyt sevenlerinin sığınağı olmuştur.

Ayrıca Zeydiler ve Şii Büveyhioğulları devletlerinin kurulduğu bölgedir burası. Emevi zorba yönetimini yıkan esas güç ise yine Horasan’dan zuhur ederek, isyan bayrağını çekmiş ve zalimlerin iktidarını yıkmışlardır. Birçok badireleri atlatıp inançlarından, törelerinden taviz vermeden süzülüp gelen bu Türk boyları, sanki birer cahiller gurubu olarak hiçbir tarih ve inanç birikimine sahip olmayan kitleler gibi ne olduğu belli olmayan adamların peşinden gidecekler. Öyle mi?

Hz.Ali ve On İki İmam sevdalısı Türkler, sanki sararmış solmuş asma yaprağı gibi her esen rüzgarda bir o yana bir bu yana savrulacak kadar cahil miydi?

Ahmet Yesevi’den Hacı Bektaş Veli'ye, Türkistan Erenleri, Horasan ve Anadolu Erenleri gibi büyük fikir, inanç eylem birikiminde mayalanmış bu insanlar Alevi düşmanı, en bağnaz Selefici Şafii Eşarici olan bir dergaha mı bağlanacaklar?

O kadar basit mi bu işler!!!!

Bu konuda Aleviliği bilmeyen, Alevilikle Şiilik arasında ki ayrımı göremeyen bir çok tarihçi, “Biz de Ali yanlısıyız” diyen her tarikatı veya guruba “Bak işte bunlar Şii'dir” deyip işin içinden çıkmaktadırlar.

Örneğin kendini çok, çok Alevi dostu sayan Prof. İrene Melikof, “...Cüneyt’e kadar Sünni gelen bu tarikatın Cüneyd’le Alevileştiğini” yazmaktadır.

Melikof diyor ki “…Sünni kökenli bir aileden gelmekle birlikte Şeyh Cüneyd, ruhun bendenden göçü ve Tanrı'nın insanoğlu suretinde tecellisi gibi, başlıca öğeleri bu boyların inanç zemininin bir parçasını oluşturan aşırı Şiiliğe sarıldı” (Uyur İdik Uyardılar –s.66)

Bundan daha saçma, bundan daha akıldışı bir tespit olabilir mi? Hayır olamaz.

Aynı yanlışı Türk akademisyenleri de yapar ve bu akla mantığa sığmayan yanlışa ortak olup “Şah İsmail de Şii'dir” der yola devam ederler.

Halbuki Şah İsmail’in üç dört deyişini okusalar, biraz da Aleviliğin ne olduğunu bilseler böyle bir yanlışa düşmezlerdi.

Erdebil Dergahı başlangıcından İtibaren Türk Alevi Dergahıdır

Bu dergahın pirleri ve ona bağlı kitleler en başından itibaren hep Ehli Beyt ve On İki İmam bilinci ekseninde varlığını devam ettirerek ilerlemiştir.

Şeyh Safiyüddün veya Şeyh Safi, anne tarafından On İki İmam neslinin yedinci İmamı olan İmam Musa’yı Kazım’ın neslinden gelmedir. Erdebil Pirleri On İki İmam neslindedir.

Alevi deyimi ile söylersek Evladı Resul’dürler. Safevi kaynaklarının yazdıkları dışında, Safevilerin rakibi olan Osmanlı Devleti’nin en önemli tarihçisi Münecimbaşı Ahmet Dede bu gerçeği şöyle yazar. “Bu Şeyh ceddini yedinci imama bundan da peygamberin yeğeni ve damadı Ali’ye kadar geriye götürüyordu…Müneccimbaşı Sahayif-ül –ahbar adlı tarihinde (C.III.S.179-180) Safevilerin Şah İsmail’den İmam Musa Kazım’a kadar şeceresini kaydetmektedir.” ( Walther Hinz-Uzun Hasan ve Şeyh Cüneyd,s.6, TTK Yay., Çev. Tevik Bıyıklıoğlu)

Erdebil Dergahının kurucusu Şeyh Safiyüddin’dir. Şeyh Safi’nin babası yine bir Türk Dervişi Eminüddin Cebrail’dir. Bir çok kişi Cebrail adını sanki kasıtlı olarak Cibril olarak yazmaktadırlar. Araştırmacı yazar Ali Rıza Özdemir “Türk Hakanı Şah İsmail” kitabında Erdebil Pirlerinin geçmişiyle ilgili bir çok kaynaktan önemli bilgileri ortaya koyar. Şeyh Safi’nin babası Cebrail’i “Bir Türk Dervişi Eminüddin Cebrail” başlıyla anlatırken onun Şirvan gezisi sırasında öldüğünü ve Miladı 1675-1676 yılında kaleme alınmış anonim Safevi tarih kitabı “Tarih-i Alemara-yı Şah İsma’il-sayfa, 6” adlı eserde Şah İsmail’in atası tarikatın kurucusu Şeyh Safi’nin babası Eminüddin Cebrail şöyle anlatılıyor. “… Derviş kılığında kendisini Şiraz’a dahil etti. Dervişlerin gözü onu aldığında öyle bir Türk dervişini gördüler ki Tanrı’nın nurunun onun cemalinden parlıyor ve ışıldıyordu.” (Ali Rıza Özdemir, age., s.57)

Babası Cebrail’den sonra da Şeyh Safi, Türk Genci-Türk Dervişi olarak anılmıştır. Yine Ali Rıza Özdemir, adı geçen kitabında “Türk Genci : Şeyh Safi” başlığı altında Şeyh Safi hakkında birçok kaynakta ve Safevi tarihçilerinin tümünün eserlerinde örneğin Futuhat-ı Şahi, Cihanguşa-yı Hakan-ı Sahib-kıran, Huldi Berin gibi kitaplarla İskender Bey Münşi gibi çok önemli kişilerin yazdığı eserlerde, Şeyh Safi’nin gençliğinde Türk Genci, daha ileri safhalarda ise Türk Dervişi unvanı ile çağrıldığını altı başlık altında belgeleri ile açıklar.

Erdebil Dergahı,14. yüzyılın sonlarından itibaren Anadolu Alevi Türkmenlerinin güven duyup bağlandıkları güçlü bir merkez haline gelmiştir. Babaî isyanlarından sonra, adım adım Anadolu Aleviliğinin örgütsel ve ideolojik merkezi olan Hacı Bektaş Dergahı, Balkanların fethinden sonra, eski etkili gücüne rağmen, Erdebil’de yeni bir Alevi inanç merkezi ortaya çıkmaya başlamıştır.

Süreç içinde geniş bir coğrafyaya yayılan Osmanlı topraklarında Alevi Türkmenleri, Erdebil Dergahına doğru akmaya başladılar. Bu Türkmen mücadelesi sonunda, Anadolu Selçuklu ve Osmanlı Devleti gibi büyük bir Türk Devleti olan Safevi devletin doğumunu gerçekleştirdi.

Erdebil’e bağlananlar sadece büyük Türkmen kitleleri değil, 15. yüzyılda Anadolu’nun en etkili fikir ve inanç önderleri olan Ekinciler veya Melametilerin bütün liderleri, örneğin Somuncu Baba, Aksarayî, ve Hacı Bayram Veli gibi önderler hep Erdebil Dergahından el almışlardır.

Yoksul bir Türk ailesinin mensubu olarak 1252 yılında Erdebil civarında doğan Safi, beş yaşında babasını kaybeder. Bilgiye ve eğitime çok düşkün bir genç olan Safiyüddin adım adım o devrin büyük bir önderi olur. “…Şeyh Zahid-i Gilani ile görüşme niyetiyle harekete geçen Safiyüddin, ancak dört sene sonra onunla görüşebildi( 25 yaşında ve 1227yılı). Bu görüşmeden sonra Safiyüddin, şeyhinin vefatına kadar onun yanında yirmi beş yıl kalmış, seyri sülûkünü mükemmel bir şekilde tamamlamıştır. Şeyh Zahid’in kızı Bîbi Fatma ile evlenmesiyle de şeyhinin hem maddî, hem de manevî varisi durumuna gelmiştir. Şeyh Zahid’in yaklaşık 1300’de vefatı üzerine Erdebil’e yerleşen Şeyh Safiyüddin, Hüseyin Vassaf’ın bildirdiğine bakılırsa, Şeyh Cüneyd-i Bağdadî’den sonra silsile itibariyle tarikatın on ikinci mürşidi olmuştur. Böylece Safevi Tarikatı’nın temelleri atılmış ve kısa zamanda Azerbaycan, Horasan, Irak ve Anadolu’da yayılmaya başlamıştır. Özellikle Anadolu ve Irak’tan her üç ayda bir yaklaşık üç bin ziyaretçinin Erdebil’e geldiği eserlerde yer almıştır. Ayrıca dönemin Azerbaycan hakimi İlhanlı hükümdarlarından Olcaytu Hudabende (1281–1316) ve Ebu Said Bahadır Han (1317–1335), İlhanlı beylerinden Emir Çoban ve Vezir Hoca Raşidüddin de Şeyh Safiyüddin’in müritleri olmuşlardır. Şeyh Safiyüddin, H. 735 (1334–35) yılında, yaklaşık 83 yaşında Erdebil’de vefat etmiştir.” (Dr.Bilal Dedeyev- Safevi Tarikatı ve Osmanlı Devleti İlişkileri - bdedeyev@qafqaz. edu.az.)

Şeyh Safiyüddin, çalışmalarını geniş bir coğrafyaya yaymasına rağmen Türk dünyası ile daha çok ilgilenmiştir. Karadeniz’in kuzeyindeki Cengiz Han’ın oğlu Çuçi önderliğinde kurulan Altın Orda Devleti sahasında da çalışmalar yapmıştır. Prof. Zeki Velidi Togan’ın verdiği bilgiye göre Şeyh Safiyüddin, ünlü Alevi Piri Sarı Saltık’la beraber, Kırım taraflarında çalışmalar yapmıştır.

Bilindiği gibi Sarı Saltık, Balıkesir bölgesindeki piri olduğu 12 Bin Çadırlık Çepni aşireti ile bir ara Selçuklu Sultanlığı yapan Alaaddin Keykavus’la beraber 1263 yılında Anadolu’dan Deliorman bölgesine gitmiştir. Orada çalışmalar yapan Alevi Piri Sarı Saltık ile Seyh Safiyüddin birlikte Karadeniz kuzeyine hakim olan Cengiz Han’ın çocukları olan Altın Orda devleti yöneticileri ile temasa geçerler. Oralarda propagandalar, Cem ibadetleri yapar ve onların Müslüman olmasında önemli katkıları olur.

…Fakat Moğollar Müslümanlığa mail görününce, Müslüman ve gayrimüslüm Türk ve Moğol arasında ülfet etti.Bu işte bilhassa Türk suffileri önayak olmuşlardır. Bu nevi şeyhlerin musuki ve davul sesleri altında Türkçe manzum “şatiyeler”, şiirler söylemeleri, meczup olmaları Şamani “kam” ların ainleri ile hemen hemen aynı idi. Hanlar, bu nevi Türk şeyhlerini “ordalarında “kabul ettiler. Çoci-Ulusunda Berke Han’ın ve bunun başkomutanı olan şehzade Nogay’ın Müslüman olmaları sonucu, komşu Müslüman ülkelerden ,Horasan’dan ve Anadolu’dan Beke ve Nogay ülkesine “gaziler” gitti. Azerbaycan’dan Erdebil Şeyhi Safiyüddin Erdebili kendi müritleri ile birlikte Deşti Kıpçak’a Kırım’a gidip irşatta bulundu .Anadolu’da dahi Sarı Saltık ismindeki Türk şeyhi de 1263 yılında 12 .000 hane kadar Türkmen ailesi (belki de çoğu Çepni’ler)ile birlikte Kırım ve Dobruca’ya yani şeyhzade Nogay’ın bulunduğu yerlere gidip İslamiyetin neşri uğrunda çalıştı….Bu rivayetler 1280-1299 yılları arasında ,yani Nogay’ın Tuna havzasında ve Rumelinde şehvetle saltanat sürdüğü devre aittir. Demek ki Sarı Saltık,1280’de Nogay’ın müsaadesiyle Kırım’dan Dobruca’ya geçmiş ve gazalarda bulunmuş. Fakat Tuna ve Dobruca Tatarlarının reisi Nogay, mecusilikte kalan Toktagan Han tarafından mağlup edilip savaşta bir Rus neferi tarafından öldürülünce, Balkanlarda Müslüman hakimiyeti ve dervişlerin faaliyeti sekteye uğradı.” (Prof. Zeki Velidi Togan- Umumi Türk Tarihine Giriş- say.267-270)

Şeyh Safi, arkadaşı Sarı Saltık’ın yetiştirdiği ve ondan sonra devrin en önemli dini önderlerinden olan ve İlhanlı Sarayında Gazan Han döneminde çok itibarlı bir kişi olan Alevi Türkmen önderlerinden Barak Baba’nın (ölümü 1037) da çağdaşı ve arkadaşıdır. Barak Baba’nın Azerbaycan,Gilan ve Kafkas illerinde önemli maceraları vardır. İlhanlı Hükümdarı Gazan Han (1295-1304) Erdebil Dergahı’ile çok yanından ilgilenmiştir.

Gazan Han öldükten sonra yerine geçen kardeşi Olcaytu (1304-1316) döneminde Erdebil Dergahı ile daha sıkı ilişkiler geliştirilmiştir. Barak Baba ve Şeyh Safi’nin çalışmaları sonucu da İlhanlı Hükümdarı Olcaytu Han’ın Aleviliği ve 12 İmam anlayışını kabul etmiştir. Şeyh Safi,1334 yılında öldükten sonra, dergah pirliğine oğlu Sadreddin Musa geçer.

İkinci Pir Sadreddin’de (1334-1392) elli sekiz yıl boyunca en az babası kadar etkili ve güçlü bir inanç önderliği yapmıştır. İlhanlılar başta olmak üzere Timur ve Karakoyunlular, Akkoyunlular ve Osmanlı Devleti sultanları Erdebil Dergahına destek vermiş, saygılı davranmışlardır. Her yıl sonbaharda dergaha maddi yardımlarda bulunmuşlardır. Erdebil Dergahının Büyük Piri Hoca Ali Pir Sadreddin 1392 yılından öldükten sonra yerine oğlu Hoca Ali geçmiştir.

Hoca Ali (1392-1429) her bakımdan çok etkili bir şahsiyet olarak tüm bölgelerdeki sevenleri çoğalmış ve ünü devlette yer bulmuştur. Özellikle Timur’un 1402'deki Anadolu Seferi dönüşünde Erdebil’e uğraması ve esir olarak yanında götürdüğü on binlerce Anadolu Türkmen gencinin Ali Hoca tarafından serbest bıraktırılması, Anadolu ve Erdebil dergahı ilişkileri bakımından tarihi bir sıçramaya yol açmıştır.

Safevi ailesi hakkında yazılmış olan ve dünya tarihçilerince en ciddi eser olarak kabul edilen Prof. Walther Hinz’ın yazdığı, “Uzun Hasan ve Şeyh Cüneyd” kitabı bu konuda ayrıntılı olarak güvenilir bilgiler verir.

…Safi’nin torunu Hoca Ali’nin Anadolu’da bilhassa Teke (Antalya-Korkuteli), Hamit (Denizli-Antalya) ve Karamanoğulları gibi Güney Beyliklerinde müritleri olduğu naklolunur… Türk hükümdarı Timurleng, 1402 yılında Osmanlı Padişahı Yıldırım Beyazid’a karşı yaptığı muzafferane Anadolu seferinde dönerken Şeyh Hoca Ali’yi Erdebil zaviyesinde ziyaret etmişti. Mübarek zat, Timur üzerinde derin bir tesir bırakmış olacak ki Cihangir, köyleri ve arazisi ile birlikte Erdebil’i vakfı olarak Safevilere bağışladı ve Tekkeyi en fena caniler için bile melce kabul etti. Bu imtiyaz yüzlerce yıl böyle sürdü…Timur, Hoca Ali’den daha ne gibi hizmette bulunabileceğini ısrarla sordu. Şeyh hiçbir şeye ihtiyacı olmadığı, bütün ihtiyaçlarını halk tarafından temin edilmekte olduğu cevabını verdi. Buna mukabil, Anadolu’da sürükleyip getirdiği Türk esirlerini serbest bırakmasını istedi. (Bu esirlerin sayısı 30.000 gösterilmiş ise de bunun mübalağa olduğu şüphesizdir. Fakat her halde az da değildir.) Timur’un emriyle bu esirler hemen Şeyh’e teslim edildiler. Şeyh de bu esirleri serbest bıraktı. Bu esirler de, şükran borcu olarak Safevi tarikatına bağlandılar. Bunlardan bir çoğu vatanlarına döndüler; kalanların yerleşmesi için Hoca Ali Erdebil’de bir mahalle ayırdı(Rumlular-Anadolulu Mahallesi). XVII. yüz yılda bile, bu Anadolu Türklerinin torunları Sufiyan-ı Rumlu yani Anadolulu Sufiler ismini taşıyordu.” ( Walther Hinz, Uzun Hasan ve Şeyh Cüneyd, s.5-9)

W.Hinz’dan okuduğumuz gibi tüm tarihi kaynaklar Erdebil Dergahının Anadolu’da etkili oluşunun en önemli sebebin Timur tarafından esir edilip Semerkant’a götürülürken, Erdebil Piri Hoca Ali’nin Timur’a ricası üzerine serbest bırakılan, Rumlu-Anadolulu 30 bin Türkmen gencinin özgürlüğüne kavuşturulmasına bağlarlar. Sadece serbest bırakılan gençlerin dergaha duydukları minnet borçları değil, Hoca Ali’nin Timur gibi o devrin en büyük padişahına sözünün geçmesi, Erdebil Piri’ne ayrıca çok büyük bir itibar kazandırmıştı.Erdebil Dergahı sadece tabandaki milyonların güvendiği ve aydınlanma ocağı olarak gördükleri yer değildi. XV. yüzyılın ilk yarısından itibaren Anadolu’da ki en üst düzeydeki bilgeler ve önderler de Erdebil Tekkesinin muhipleri ve yoldaşlarıydılar.

… Anadolu’da kurulan Bayramiye tarikatı Safeviyenin bir kolu niteliğindeydi. Hatta bilim adamları Bayramiye’nin Safevi’lerin üç kolundan birisi olduğunu bildirmektedirler. Nitekim ekincilerin Piri olan Hacı Bayram‘ın Şeyhi Somuncu Baba lakabı ile bilinen Ebu Hamid Aksarayi (ölm. 1412) Tebriz Hoy kasabasında Şeyh Safiyüddin’in torunu Hace Alaeddin Erdebili’ye ye (ölm-1429) intisap etmiş ve Anadolu da irşad vazifesiyle görevlendirilmiş biri olarak bilinmektedir …Bayramilik 16. yüzyılda Melametilik şekline dönüşerek Osmanlı tarihinde düzene ve resmi ideolojiye karşı çıkan belki en mühim ve geniş tabanlı sosyal hareketlerden birinin kaynağı olarak kabul edilebilir. 15. yüzyılın ilk çeyreği içinde bir müderris-sufi olan Hacı Bayram-ı Veli’in (ö. 1429) kurduğu bu tarikat ilk zamanlarda daha ziyade Orta Anadolu’nun çiftçi ve köylüsüne dayanıyordu. Kökeni itibariyle Safeviye tarikatına bağlanan Bayramilik, Hacı Bayram-ı Veli’nin vefatını müteakip, halifelerinden Akşemsettin ve Dede Ömer Sikkini arasında beliren meşrep farklılığı sebebiyle ikiye bölünmüştü… Bu sebeple II. Murat zamanında Hacı Bayram-ı Veli’nin kazandığı ün ve tarikatın Orta Anadolu’da elde ettiği üstünlük, bir ara tedirginlik kaynağı olmuştu…Hacı Bayram-ı Veli’nin II. Murat (1421-1451) tarafından göz hapsine alınmak üzere Edirne’ye çağrıldı.” ( Fuzuli Bayat- 2001- Uluslararası Türk Dünyası İnanç Kongresi)

Azerbaycan Türk'ü bilim adamı Prof. Fuzuli Bayat, “2001- Uluslararası Türk Dünyası İnanç Kongresi’ne” sunduğu bildirisinde Prof Ahmet Yaşar Ocak’ın Hacı Bayram Veli ile ilgili yazdıkları paralellik içindedir. Prof.Fuzuli Bayat, kongreye sunduğu ”Safevi-Bektaşi İlişkileri ve Azerbaycan’da Baba Samit Tekkeleri” isimli bildirisinde, Anadolu Türkmenlerinin ve inanç önderleri ile Hacı Bayram Veli’nin, Erdebil Tekkesinden el aldıklarını anlatmaktadır.

Prof. Ahmet Yaşar Ocak’da aynı konuya şöyle değinir. ”…Kaynaklarda doksan dokuz bin Türkistan erenleri, yetmiş yedi bin Horasan erenleri, elli yedi bin Rum erenleri adı ile anılan Türk sufileri ve onların kurdukları tarikatları siyasi ve ideolojik nedenlerden dolayı ya öğrenilmemiş ya da az, yüzeysel şekilde öğrenmiştir. Safevi- Bektaşi ilişkisi, Safeviyenin Anadolu’daki tekkeleri, Bektaşiyenin Azerbaycan’daki ocakları da araştırılmamış konulardır. Oysa Heteredoks tarikatlara ve akınlara öncülük eden, eski Türk dini düşüncesini, zındıklık, mülhid, nazfizit diye adlandırılmasına bakılmaksızın koruyabilen bu iki tarikat özellikle 15. ve 16. Yüzyılda sıkı bir işbirliğinde olmuşlardır. Sadece şunu söylemek kafidir ki Bektaşiye tarikatı ve bu devletin askeri- siyasi kolunu oluşturan Kızılbaş zümrelerini içine almakla ideolojik bakımdan Safeviye tarikatına ne kadar yakın olduğunu göstermiştir. (Veya tersten söylersek Safeviye, Bektaşiye ye ne kadar yakın ki, bu kadar iç içe geçmişlerdir)… Bu nedenle Anadolu’da çok yaygın olan Heteredoks tarikatlarla, başta Bektaşilik ve Ahilik olmakla, Osmanlı Sultanları büyük saygı ile yaklaşmışlardır. Bu durum Yavuz Selim’in hakimiyete gelmesi ile değişti.” (Prof. Ahmet Yaşar Ocak- Osmanlı Toplumunda Zındıklar ve Mühlidler- say.125-128)

Prof. Halil İnalcık, Osmanlı Devleti’nin kuruluş sürecinde Ahilerin, Alperenlerin yani Horasan Erenlerinin Azerbaycan bağlarını vurgularken 11.yüzyılda Anadolu’ya giren Oğuz-Türkmen kitlelerinin daha Horasan ve Türkistan coğrafyasında iken Alevi olduklarını, böylece Azerbaycan’dan Anadolu’ya kesintisiz bir toplumsal ve inançsal kuşak yarattıklarını yazar. ”…Anadolu Türkmenlerinin büyük kısmı Kızılbaş ve Alevi adıyla İran Safevilerine bağlılıklarını korumuşlar hatta bir Türkmen gurubu Şah-Sevenler diye Azerbaycan’a yerleşmiştir. Türkmenlerin Alevilikle ilişkileri,11.yüzyılda, Horasan’a yerleşmeleri sırasında başlamıştır. Anadolu’da Horasan Erenleri deyiminin Bektaşi-Alevi geleneğinde zikredilmesi kayda değer.” (Prof.Halil İnalcık. Osmalı Tarihinde İslamiyet ve Devlet. Say. 116 )

Hoca Ali öldükten sonra yerine oğlu Şeyh İbrahim geçmiştir.(1429-1447) İbrahim dönemi Karakoyunluların bölgede etkin olduğu bir zamana rastlar. Şeyh İbrahim dönemi Osmanlı, Çağataylı ve Akkoyunlularla dostane ilişkilerin sürdüğü bir dönemdir. Şeyh İbrahim 1447 yılında ölmeden önce altı erkek çocuğu vardı. Ama İbrahim bu çocukların en küçüğü olan Cüneyd’in Erdebil Postuna oturmasını vasiyet etmiştir. Bundan sonraki yazımızda Şeyh Cüneyd’i ayrıntılı olarak anlatacağız.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.